Şaşırdım mı maalesef hayır milyon defa hayır…
Cümlelerimi çok uzak tarihlere atıfta bulunarak kurmak istemiyorum. İnanç sadakat,bağlılık ve her şeyi rağmen hakkı savunup Hak yolunda ölmeyi seçenleri yazıp yakıntarihe döneceğim.Hz Peygamber’e ve Onun dinine inanarak ‘La ilahe illallah Muhammedun rasûlullah’ ikrarını söyleyen Hz Ammar,babası Yasir ve eşi Sümeyye’ye demeyin dönün tehditlerine,işkencelerine bu fakir güçsüz insanlar Sadakatle daha da inançla ‘La ilahe illallah Muhammedun rasûlullah’ diyorlardı.Allah yolunda o şekilde şehit oldular.
Abbasi Halifesi Me’mûn, “Kur’an yaratılmıştır.” demediği için İmam-ı Hanbelî’yi, Ramazan’ın son on gününde kesintisiz kırbaçlattı. Bir sonraki halife ondan beter çıktı. Koca İmam kırbaçlatıldı, bayıldı, uyandırıldı tekrar kırbaçlatıldı. Hayatı zindanlarda geçti. En büyük suçu devleti yönetenlerin arzu ve çıkarlarına göre fetva vermemesiydi.
Ebu Hanife, Halife Ebu Cafer el-Mansur'un kadılık teklifini kabul etmemesi üzerine hapse atıldı. Hapisteyken gördüğü aşırı işkenceler onu güçsüz düşürdü ve en sonunda zehirlenerek şehit edildi.
İmam-ı Şafii Her gün bir hatim okurdu. Birçok âlim yetiştirdi. İçtihatlarıyla Müslümanlara yol gösterdi. Fakat kendi idarecileri tarafından iftiraya uğradı. Aleviliğe destek vermekle suçlandı. Önce hapse atıldı, zulmedildi ardından Mısır'a hicret etmek zorunda bırakıldı.
Müslüman olan Ekber Şah, “Dîn-i İlâhî” adıyla yeni bir din ortaya attı. Bu yeni dinde Güneş’e tapılır, domuz eti helal sayılır ve Müslümanlardan Ekber Şah’a secde edilmesi istenirdi.İmam-ı Rabbani Hazretleri, bütün gayretini bu sapık düşünceyle mücadeleye verdi. Aynı zamanda Hindistan’da yayılmaya başlayan Şiî varlığı ile mücadele etti. Fakat devlet içinde devlet kurma suçuyla hapsedildi, sürüldü. Bu zulümlere dayanamayan koca imam en sonunda hakka yürüdü.
Büyük mütefekkir Seyyit Kutup Hazretleri, maalesef kendi gibi Müslüman olan Mısır devlet başkanı tarafından hapse atıldı. Suçu Müslüman yetiştirmekti. Tutuklanma nedeni ise devlete karşı bir darbe girişimi idi. Fasık, hasid ve hain zalimler tarafından idam edildi, şehit oldu.
Benim ülkemin yakın tarihi öyle karışık ve acılarla dolu ki!
29 Nisan 1920'de Mehmet Şükrü Bey'in TBMM'ye verdiği önergeyle 'Hıyanet-i Vataniye Kanunu' kabul edilir. Tehdit unsuru sayılan hareketlere( makul şüpheli yasa tasarısı gibi) karşı daha sıkı tedbir almak isteyen Dr. Tevfik Rüştü Bey, Mustafa Kemal'e İhtilâl Mahkemeleri kurulması için bir öneri verir. Genelkurmay Başkanı İsmet Paşa da 14 İstiklâl Mahkemesi kurulması için öneride bulunur ve mahkemeler Temmuz 1921-Ekim 1923 tarihleri arasında çalışır. İlk olarak Kastamonu, Konya, Samsun ve Yozgat'da kurulir ve 17 Şubat 1921'e kadar yaklaşık beş ay kadar çalışır. Sonuçta 54 bin insan yargılanır, 1054 insan idam edilir, 43 bin kişi ise sürgün ve hapis cezası alır.
İstanbul ve Ankara İstiklâl Mahkemeleri kurulur. Ulusal otoriteyi sağlamak için kurulan bu mahkemeler bir süre sonra binlerce masum ve mazlum insanın idam edildiği bir yapı haline gelir. Ankara İstiklâl Mahkemeleri'nin Başkanı Ali Çetin kaya nam-ı diğer Kel Ali, savcısı Necip Ali Küçüka ve üyesi Kılıç Ali'dir. İşte bu 'Üç Ali', yapılan birçok haksız yargılamayla hafızalara kazınır. Mahkemelerde yargılananların birçoğu aynı gün içerisinde tutuklanır, yargılanır, cezalarını alır ve idam edilir. Ali Çetinkaya’nın Ankara İstiklâl Mahkemesi ceza dağılım cetveline göre verdiği idam kararlarının toplamı 2470'tir. Asılarak gerçekleştirilen idamlarda kadrolu olarak görevlendirilen Keskinli Cellât Kara Ali, Tanin gazetesinde kendisiyle yapılan bir röportajda: "Ben Ankara'da 6128 kişinin sehpada ipini çekmişim." der.
“Yalnız Allahtan Korkar” ( hani derler ya bazıları biz Allah’tan korkarız )
24 Kasım 1925'te Kahramanmaraş'ta kurulan 23 darağacında bir de kadın vardır: Şalcı Şöhret Bacı. Erzurum'da yetim çocuklarına bakmak için el işi şal örüp çarşıda satan bir annedir o. Devlet birden şapka giymeyi emredince, yayılan dedikodularla birlikte Maraş halkı protesto amacıyla şehir merkezine doğru yürüyüşe geçer. O esnada kadınlar hamamından çıkan Şöhret Bacı'ya "Senin oğlanlar hükümeti taşa tutuyor, git onlara sahip ol." der biri. Fevri bir kadındır Şalcı Bacı. Bohçasıyla hamamdan dışarı fırladığı gibi hükümet konağının önüne gider. Asker ve halk arasında sürtüşme olduğunu görünce evlatlarını aramaya başlar. Bulamayınca, oğullarını askerlerin teslim aldığını düşünür. Annelik duygusuyla bağırarak bohçasındaki takunyaları askerlere fırlatır ve şapka hakkında kötü sözler sarf eder. Ne olduğunu anlamadan tutuklanır, yargılanır ve 22 erkekle birlikte asılır. Rivayete göre, "Ben hatun kişiyim, şapkayla ne işim olur?" dese de dinletemez kimseye. İdam edilirken kadın olduğu anlaşılmasın diye başına çuval geçirilir. Bu süreçte idam edilen ilk ve tek kadın olur.
Asrın Müceddidi Bediüzzaman Hazretleri, iman ve kuran hizmetlerinden dolayı ,Müslüman bir ülkede, düşman ilan edildi. Pek çok kez zehirlenerek öldürülmek istendi. Hayatı zindanlarda ve sürgünlerde geçti. Yine ülkenin başında Müslüman devlet adamları vardı.
Benim ülkemde adı barış olan sulh ceza hakimlikleri var ve maalesef hukuk 1927 lerde ki gibi işliyor oralarda.
Benim ülkem de insanlar hep öteki yapıldı.İnsanlar bazen Müslüman’ım diyemedi.Bazı dönemler Aleviyim Kürdüm hiç diyemedi.
Benim ülkemde 1970’lere kadar Allah demek cesaret işi idi.Benim ülkemde solcu sağcı diye binlerce gencimiz toprağa verildi.
Benim ülkemde aydınlar ideolojiler uğruna katledildi.Benim ülkemde Müslüman görünümlü münafıklar farklı görüşlere,yine farklı ideolojiler samimi Müslümanlara ötekileştirme zulmü yaptı hala da yapıyor.
Benim ülkemde Savcı suçları olmadığı halde otorite emrediyor diye kanunları uygulamıyor.Yolsuzlukları ihbar ettiği için Profesör’ün ünvanı alınabiliyor ve üniversiteden atılabiliyor.
Benim ülkemde inancı gereği başörtüsü kullandığı için insanım ötekileştirilip yıllarca mobbing ile toplumda öteki yapılıyor.
Benim ülkemde cevşen okuduğu için polis tarafından gözaltına alınabiliyor.Benim ülkemde uydurma belgelerle insanlar hapse atılabiliyor.
Benim ülkemde kural benim ne yaparsam yeridir deyip hükmedenlere ses çıkarmayanlar var olagelmiş hala da varlar.
Benim ülkemde vatandaşa göre değil güce ve gücün yardakçılarına göre kurallar hep olageldi.Ülkemde halk üstün olmadı.Taşeron sistem,geçici işçilik ve sözleşmeli uygulamalarla milyonların iradeleri satın alındı.
301 madenci maalesef hakka yürüdü kimse sorumlu benim deyip istifa edecek onuru göstermedi.Buna benzer örnekler o kadar fazla ki İman ve vicdan ehli susmaz susamaz. satılmışlar asalaklar yardakçılar ve zalimler hariç tabi.
Hak konuşan ve davrananlar hemen linç edildi,hapse atıldı ve ötekileştirildi.Yani benim ülkem hiç değişmedi.