Başımıza ne geldiyse ham yobaz, kaba softadan gelmiştir. Ham yobaz; bilmediğini bilmeyen, kendi görüş ve düşüncesinden başkasını kabul etmeyendir. Maalesef unvanı ve sıfatı olup ta bilmediği konularda ahkâm kesmek isteyenler azımsanmayacak kadar çoktur. Bunların bir kısmı bilmeyerek, bir kısmı da bilerek, isteyerek haktan görünüp batılı savunan, bilinçli olanlardır. Belki de eğitimlerini de yanlış savundukları alanda yapmışlardır. Bazı konularda bilmekte yetmiyor. Zaten en bilgili varlığında şeytan olduğunu hepimiz biliriz. Ama bilgisi onu cehennemi boylamaktan alıkoyamıyor. O halde bilerek sapıtanlar ve saptıranlar olduğu gibi bilmeyerek sapıtanlar ve saptırmaya çalışanlar da içimizde vardır.

Bir de kaba softa dediğimiz bir gurup vardır ki, bunlar da “şeyhim, liderim, önderim ne derse o doğrudur. Benden başka bilen olmaz. En doğru yol, benim yolumdur. Diğerleri sapıtmış, cehennemi boylamışladır” derler. Onun için de “herkes benden, bizden olmalıdır” deyip, adeta Cennet ve Cehennem postacılarıdırlar.

Bir bilenin üzerinde de bir bilen vardır. Kesin bilgiye ulaşmadan bildiğini söylemek, kişinin cahilliğini ortaya koyar.  Bilmediğini bilmek, kişiyi olgunlaştırır. Bir de araştırıp öğrenme zahmetinde bulunmayan hazırcılar vardır. Bilginin kaynağı sadece kendi lideri, mensubu olduğu grubun önde gelenidir.  O’ndan geleni vahiy gibi kabul eder. Sorgulamaz. Sorgulasa belki şeyhine, liderine ters düşecek. Sonrada içinde bulunduğu gruptan dışlanmasına sebep olacak. Onun için en iyisi şartsız kabul etmektir. “yolundan gittiğiniz kişiler yanlış yoldaysa” dendiğinde, “yanılmazdırlar” derler. Hâlâ akletmeyecek misiniz?

Her devirde olduğu gibi günümüzde de bazıları “Kur’an bize yeter,” değip sünneti terk etme durumundadırlar. Sünnet; farz ve vacibin dışında Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in yaptığı ve bize de yapmamızı tavsiye ettiği iş ve davranışlar olduğunu biliyoruz.

Peygambersiz Kur’an’ı anlamak her yiğidin harcı değildir. Peygamber Kur’an’ı açıklayıp yorumlayandır. Yani ilk müfessir Hz. Muhammed (s.a.v.)’dir. Kur’an’da okunduğu zaman herkesin anlayabileceği ayetler vardır. Bunlara, “Muhkem” ayetler denir. Bu ayetlerin anlamı, uygulaması açıktır. “…mümin hanımlara söyle başlarını yakalarının üzerine gelecek şekilde örtsünler…” gibi. Bir de “Müteşabih” ayetler vardır. Bunları anlamı kapalı olup yoruma açıktırlar. “Allah’ın eli onların üzerindedir…” gibi… Bir konuda yorum ise, o konuyu yorumlayanlar kadar farklılık gösterir. Allah (c.c.) her insana farklı zekâ ve kabiliyet vermiştir. Kişi bilgisi kadar yorum yapar, anlar ve anlatmaya çalışır.

Kur’an’ı insanlara anlatan, öğreten, bizatihi yaşayarak uygulayan Hz. Peygamber Efendimizdir. Kur’an’da ana bilgiler verilir. Detayına girilmeyen konular çoktur. Mesela “namazı kılın, oruç tutun vb…” gibi emirlerin nasıl uygulanacağını bize bildiren, gösteren, öğreten Peygamberimizdir. O, “namazı benden gördüğünüz gibi kılın, haccı benden gördüğünüz gibi tavaf edin…” buyurmaktadır. Mesela, hangi hayvanların etinin yenip-yenmeyeceği…  gibi bir çok kuralın Peygamberimiz tarafından açıklandığını biliyoruz.

“sünnetsiz dini anlarım” diyenler acaba, kendilerine verilen bir uçağı, kimseden destek almadan kullanabilir mi? Bir ustadan görmeden, eline malayı alıp harcı duvara atıp sıva yapabilir mi? Kısaca her konuda bir yol göstericiye ihtiyaç vardır. Kur’an’ın yol göstericisi de Hz. Peygamber’dir. İhtiyacımız yok diyenler, nasıl olsa akıllı kişiler olduğu için onlara ve yakınlarına her kademede eğitim kurumları da gerekmez. Nasıl olsa her konuda, kendi kendine yetişmiş yazarlar vardır, alır kitapları okurlar, anlarlar ve uygularlar! Ve muasır medeniyet seviyesine ulaşırlar! Sünnetli olduğunu unutup, sünnetsiz olanlar Kurbanı usulüne göre kesip, teravih namazlarını bile kaçırmazlar!

Bizim gördüğümüz, bildiğimiz, öğrendiğimiz, dini konularda başvurulacak kaynaklar şunlardır:

a)Kur’an; Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimiz aracılığı ile insanlığa gönderilen son kutsal kitaptır. İçeri ise kısaca akıl ve irade sahibi bir insanın yapması ve yapmaması gereken konuları içerir.

b)Sünnet; Hz. Muhammed (s.a.v.)’in hayatı boyunca uyguladığı, yaptığı ve bize de yapmamızı tavsiye ettiği iş ve davranışlardır. Yani Kur’an’ı söz ve davranışları ile uygulayandır, yaşayandır.

c)İcma; Sahasında uzmanlaşmış kişilerin, ortaya çıkan dini bir konuda, Kur’an ve Sünnete ters düşmeyecek şekilde görüş birliğine varıp açıklamalarıdır.

d)Kıyas; herhangi bir dini konunun Kur’an’da, sünnette ve icmada karşılığı, çözümü yoksa, Kur’an’ı, sünneti ve icmayı iyi bilen bir kişinin, Kur’an’a, sünnete, icmaya ters düşmeyecek şekilde kendi görüşünü beyan edip ilgili konuyu açıklamasına denir.

Sünnete, özellikle hadislere saldırı bilinçli ve kasıtlıdır. Dikkat ederseniz “Bundan yüzlerce yıl önce yaşamış olanların görüş ve beyanlarıyla mı dinimizi yaşayacağız?  Bizimde görüşümüz var, körü körüne taklit etmeyiz.” derler. Önce icmaya, sonra da sünnete saldırmalarının sebebi, hedefi aslında Kur’an ve İslam dinidir. Bunların ataları da Peygamber (s.a.v.)’e “Allah bula bula seni mi buldu, sende bizim gibi insansın” dememişler miydi? Ne kadarda atalarına benziyorlar… “Peygamberler kendiliğinden bir şey söylemezler…”, “Peygamber size neyi verdiyse alın…”

Rabbimiz! Bizi sapıtanlardan eyleme… 

Allah gönüllerimizden geçenleri de bilendir…