Ey insanlar! koronavirüs ordularıyla beraber üzerimize gelmektedir. Derhal evlerinize çekilin. Yoksa hepimize zarar verebilir. Kimse kendisine ve ordularına güvenmesin. Nereden çıkıp geleceği belli değil. Havadan, karadan, sudan, topraktan, eşten, dosttan, anadan, babadan, çocuktan velhasıl bilinmiyor. Bu davetsiz misafir geldiğinde boş dönmüyor. Alıp götürüyor. Canını, cananını. Önüne duramıyor, insanlık tarihinin en gelişmiş silahları.
Yaşına, başına güvenip, cadde ve sokaklarda, parklarda ve bahçelerde, sarhoş fareler gibi hava atıp caka satmayın. Fareler, kedinin şerrinden bıkmışlar. İçlerinden biri iyice kafayı çekmiş. “Gösterin lan bana şu kediyi, gösteririm ben ona ne yapacağımı” demiş. Tabi ki kediyi görünce, altına üstüne kaçırıp, kaçacak yer bulamamış.
“Dokuz-on” kadar, okul öğrencisi parkta toplanmış. Yanlarından geçerken selam verdim. “Gençler Allah muhabbetinizi artırsın, ama bir arada olmasanız daha iyi olur. Evde kalın diyorlar” dedim. “Amca, sen kendine bak, bize bir şey olmaz” dediler. “Size olmaz ama ya evdekilere olursa” dediğimde, onlarda kendi çarelerine baksınlar” dediler. Vurdumduymazlığın, umursamazlığın, bu kadarına da pes. Evde içemedikleri sigarayı, nargileyi vb. içmek için evdeki büyüklerini gözden çıkaran veya işin ciddiyetini anlamayan, anlamamaya çalışan, sözüm ona geleceğimizi teslim edeceğimiz, gecemizi gündüzümüzü, kendileri için harcadığımız gençlerimizin bir kısmı işte böyle! “Benim çocuğum böyle değil” demeyin. Ellerinde telefonlarıyla, nerede, ne zaman buluşacaklarını anında birbirine haber verip buluşuyorlar. Allah göstermesin, sizler başlarına bir şey gelince haberiniz olur. O zaman da iş işten geçmiş olur. Uyumayın, uyanık olun. Uyutulanlardan olmayın. Unutmayın ki insan yetiştiriyorsunuz.
Süleyman’a (a.s.) Allah (c.c.) cinlerden, insanlardan ve kuşlardan büyük bir ordu vermişti. Karınca vadisine geldiklerinde, Süleyman’ın (a.s.) ordusunun geldiğini gören karıncaların reisi, karıncalara “derhal yuvalarınıza çekiçekilin, Süleyman’ın ordusu size zarar verebilir” demişti.
Tehlike anında evlerimize çekilmemiz, aynı zamanda dini bir görevdir. Kimse bizden, bizde kimseden zarar görmeyelim. Bulaşıcı bir hastalığın olduğu yerden çıkmamak, hastalığın olduğu yere gitmemek inancımızın tavsiyelerindendir.
Kadere rıza göstermek tevekkül ile olur. Kader; Allah’ın (c.c.) sonsuz geçmişten sonsuz geleceğe kadar her şeyi en ince ayrıntılarıyla bilip takdir etmesidir. Bir virüsün veya mikrobun nerede, ne zaman, neden, niçin çıkacağını Rabbimiz biliyor. Onun için de bize; yememizde, içmemizde, giyimimizde-kuşamımızda, sosyal ilişkilerimizde nasıl davranacağımızı peygamberi aracılığı ile bildirmiştir. “Aman sende, bu zamanda buna da mı uyulur” dersek daha başımıza çok belalar, musibetler gelir.
Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Başınıza gelenler kendi yapıp ettiklerinizdendir. İlahi fermanlarını dikkate alalım. Eğer bir şey yasaklanıyorsa nedenini, niçinini araştırmak görevimizdir. Yaratan yarattıklarına zulmetmez. Bizim için zararlı olanın belki bilmediğimiz, bilemediğimiz faydaları da olabilir.
Tevekkül; insanın bütün tedbirleri aldıktan sonra işin sonunu Allah’a (c.c.) bırakmasıdır. Ecel geldiyse, rızık tükendiyse elbette ölür gideriz. Ölmemeye çare yok. Eğer ölüm olmasaydı, insanlar yeryüzüne sığmaz ve birbirlerini yeme durumuna düşerlerdi.
“Bilirseniz ahiret hayatı dünya hayatından daha hayırlıdır.” Her ayrılık bir buluşmanın habercisidir. Ölümde dirilişin habercisidir. Bize ilk bakış da zor gelse de. Kendi irademizle gelmedik bu dünyaya. Kendi irademizle de gitmeyeceğiz. (İrade; seçme hürriyeti)
Tedbiri elden bırakmadan, kendimize, sevdiklerimize, ülkemize, insanlığa zarar vermeden yaşayıp, faydalı olmaya çalışalım. Rabbim! Her türlü afetlerden, belalardan, kazalardan, fitneden, fesattan hepimizi korusun.
Bu da gelir, bu da geçer Ya Hû
Ölüm bir geçittir gelir başa
Dünyada ne kadar yaşarsan yaşa
Şeytana uyup çalışma boşa
Mahkeme kapısı açılır bir gün.