Okullar eğitim öğretime açılırken sorumluluklarımızda arttı. Malımızı, canımızı, vatanımızı teslim edeceğimiz, nesillerimizin yetişmesi için hepimize düşen görev ve sorumluluklar vardır.
Okulların açıldığı ilk günlerde çocuklarımız uyum sorunu yaşayabilirler. Anaokuluna ve ilkokul birinci sınıfa başlayanlar, ana-babadan ayrılmanın sıkıntısını çekerler. Sıkıntılarını genelde ağlayarak dile getirirler. Tanımadığı arkadaş ortamı, öğretmeni, okul ve çevresiyle karşılaştığından bahaneler uydururlar. Kiminin karnı, kiminin başı ağrır.
Beşinci ve lise birinci sınıfa başlayan öğrencilerimizin de; sınıfın, okulun, ortamın, derslerin, öğretmenlerin farklı olmasından kaynaklanan sıkıntıları vardır. Bazılarına üst sınıfların haydutları musallat olur, kızdırırlar. Tipine ve kendisine uygun arkadaş arar. Ya bu ortama kendisini kabul ettirecek, ya da okula gitmemek için kendine göre sebepler uyduracaktır. Hastalıklar sarmıştır vücudunu, ya da arkadaşları tehdit eder kendisini. Bunları uzatabilirsiniz.
Üniversite ortamını anlatmaya gerek var mı bilmiyorum. Kalacak yer, okul, çevre ortamında yer-gök yabancıdır kendisine. Alışıncaya kadar, akşam yattığında battaniyesini çeker kafasına, başlar sessizce gözyaşlarını akıtmaya. Çare yok, okuyacaktır. Fakat yalnızlık, ayrılık hüzünle dolmuş, dağları aşmıştır… Her öğrencinin kendine göre derdi vardır. Çocuklarımıza hep beraber yardımcı olalım.
Anne-baba olarak; beslenmelerine dikkat edelim. Sabah kahvaltılarını asla ihmal etmeyelim. Öğle, akşam beraber olmaya çalışalım. Mümkünse okul dönüşleri ikindi kahvaltısı da yaptıralım. Eline, üç-beş kuruş verip, “dışarıda yersin” deyip geçiştirmeyelim.
Okula gönderirken, tatlı dille, güler yüzle gönderelim. Evin tuzunu-gazını çocuklara yansıtmayalım. Ders giriş-çıkışlarına dikkat edelim. Saatini bilelim. Okulda ve okul dışında kimlerle arkadaşlık yaptığını bilelim. “Körle yatan şaşı kalkar” derler. Evde de beraber yaptığınız planımız olsun. Uyulmadığı takdirde cezası da olsun. Mesela dersini yapmadıysa bir hafta oyun yasaklansın. Başarılı olduğunda da ödülü olsun. Telefon, tablet, bilgisayar, televizyonun birer afyon olduğunu unutmayın. Çocuk ders çalışırken siz, dizi, spor v.s. seyretmeyin. “Bende mi öğrenci olacağım” demeyin.
Öğretmen olarak; seviyelerine uygun eğitim-öğretim yapın. Lisan-ı hal veya lisan-ı kal ile örnek olun. Derste sigaranın zararlarını anlatıp, teneffüste çayın yanında sigaranızı yakmayın. Saçı-sakalı birbirine karışmış, sakalı tokalı, saçı örgülü; plaj kıyafetiyle sınıfta dolaşan biri olursak, söylediklerimiz dudaklarımızdan ileri gitmez. Sadece zamanı doldurmuş oluruz. Kısaca kılık-kıyafetimize de en az öğrenciler kadar dikkat etmeliyiz. Sınırlayıcı olmamalı ama mesleğimize de uygun olmasında fayda vardır.
Okul idaremizde; sınıfların, lavaboların, koridorların, okulun her tarafının genel temizliğinin düzenli şekilde yapılmasına katkı sağlamalıdır. Okulun ısısı ve havalandırması da okul ortamına uygun olmalıdır. İç ve dış güvenliğin alınmasını sağlamalıdır.
Okul çevresindekilerde; eğitim öğretimi engelleyecek iş ve davranışlardan kaçınmaya çalışmalıdır. Müzik sesini açıp, okul etrafında turlayanlar engel olmak gibi. Düğün, cenaze merasimleri bile yüksek sesle yapılmamalıdır. Davul - zurnanı okul zamanı çalma. Dini merasimlerini, mevlidini mahalleyi inletecek kadar yüksek sesli cihazlarla duyurmamak gibi…
Okulda yasak olan yiyecek ve içecekler, evde serbest olmamalıdır. Çocuğun yapmasını istemediğin bir şeyi kendinde yapma. Sigara-içki içme. Kumar oynama. Yalan söyleme. Dedikodu etme. Boş oturma. Yapacak iş mi bulamadın, kitap oku. Başkasından istediğini önce kendi nefsinde uygula.
Dünyanın en üstün varlığını yetiştiriyoruz. “Bana ne” deme hakkımız yok. Çocuklar hepimizin. Kan bağı ile bir anne-babaya bağlı olsalar bile. Kimse mahallesinde bir hırsızın-arsızın çıkmasını istemez. O halde hepimiz sorumluyuz.