İlk ve ortaöğretimde karne zamanı geldi. Eskiden öğrenci notları ve devamsızlıklar karnede görülürdü. Şimdi ise “e-okul” sayesinde günü birlik takip edilmektedir. Saklanacak bir şey yok. Karne alsan da almasan da, veliler öğrenci ile ilgili bütün bilgileri evindeki bilgisayardan takip edebiliyor. İmkânı olmayanlar ise bir kahvede ve ya herhangi bir yerden internete girip öğreniyor. Öğrencilerimizin işi zor gibi… Ama üzülecek bir şey yok. Karnesinde kırık-döküğü olanlar, kendilerini suçlu hissetmesinler. Hayat sadece başarıya endeksli değildir. Başarısızlıklar da insanı kamçılar ve sonunda başarıyı getirir. Sözüm her kademeye ait olmasına rağmen, genelde ortaöğretimden bahsedeceğim. Ana kuzularına ve ana-baba kucağından uzaklara giden büyüklere fazlaca diyeceğim çok, ama yok!
Başarısızlığın birçok nedenleri vardır. Allah insanları farklı zekâ ve kabiliyetlerde yaratmıştır. Yaratılıştan gelen başarısızlık olabilir. Sağlık sorunları gibi… Öğrencilerde başarısızlığı sorguluyorsak; anne-babalar önce kendilerini sıgaya çekmelidirler. Çocuklarınızla ne kadar ilgilendiniz? “Yedirdim-içirdim, giyip-kuşandırdım, cebine harçlığını da koydum, daha ne yapayım” diyorsanız yanılıyorsunuz.
Her yaşın kendine göre sorunları olduğunu biliyorsunuz. Aşırı ilgiden sıkmış olabilirsiniz. İlgisizlikten de çocuğunuzu kaybedebilirsiniz. Öyle veliler var ki okula davetle bile teşrif etmiyor. Dönem bitmeden çocuk devamsızlıktan sınıfta kalıyor. İsterseniz etrafınızdaki okullara sorun, “kaç tane öğrenci bu dönem devamsızlık haklarını kullandı” diye. Sabah kahvaltısı yapmadan okula gelen öğrencinin o gün öğleye kadar aklı derste değil, kantindedir. Akşam evde çocuk ders çalışırken yan odada televizyon seyrediyorsanız, çocuğu evde bırakıp komşuya oturmaya gittiyseniz veya komşuyu misafir olarak eve davet ettiyseniz, başarı beklemeyin. Çocuğu, çantasında ders araç-gereçleri yerine sivil kıyafetleri ile okula gönderiyorsanız veya gitmesine göz yumuyorsanız lütfen karnesindeki kırık notlarına ses çıkarmayın, sorumlusu sizsiniz.
İnekten süt alacaksan bakımını iyi yapacaksın. Sırtını, altını temizleyeceksin, yemini suyunu zamanında vereceksin. “Saldım çayıra Mevla kayıra” dersen, ya kurda yem olur ya da kuşa. Hayvancılıkla uğraşanlar bilirler; ahırdan bir hayvanı dışarıya salınca biraz sonra gidip bakarlar nerelerde geziyor, otluyor, başkalarının bağına-bahçesine zarar veriyor mu veya başkaları tarafından rahatsız ediliyor mu diye. Geleceğimizin mirasçıları olan yavrularımızın gidip geldiği yerlere ne kadar bakıyoruz? Sadece karnelerine değil mi, yazık! Sen çocuğuna güvenebilirsin ama sokağa ne kadar güveniyorsun. Kırk şeytana bir melek ne yapsın. “Dost acı söyler fakat gerçeği.”
Her yaştaki çocuklarımız çok zeki. Onları yönlendirmek bize düşüyor. Kendi özel hayatımızdan fedakârlık yapmak zorundayız. Sabah muhakkak kahvaltılarını yaptırın. Mümkünse bütün aile fertleri hep beraber sofraya oturun. Önceleri zor gelebilir ama alışacaksınız. Diğer yemek vakitlerinde de beraber olmaya gayret edin. Ders çalışırlarken kesinlikle televizyon açmayın. Başka bir odada da olsalar kulakları gönülleri sizdedir. Zorunlu olmadıkça, tatil haricinde, misafir kabul etmeyin, misafirliye de gitmeyin. Kitap, gazete okuyun, el işi yapın. Aile içi büyük-küçük kavgalarınızı, kırgınlıklarınızı hissettirmeyin, erteleyin. Onların sizi takip ettiklerini unutmayın. Cep telefonlarını alın. Yanlarında bulundurmalarına izin vermeyin. Ellerinde telefon olduğu müddetçe ders çalışmıyorlar. Derslerde de ders dinlemiyorlar. Elleri telefonun üzerinden eksik olmuyor. Mesajlaşıyorlar, facebook’a, internete giriyorlar. Telefonla çocuk-genç takip edilmez.
Öğretmelerini suçlamak gibi bir şey aklınızdan geçmesin. Öğretmen bir söyler, iki söyler üçüncüsünde “elin çocuğudur” der geçer. Öğretmen, tabir caizse elindeki bir sürahi suyu döker. İhtiyacı olanlar bardağını düz tutar ve doldurur. İhtiyacı olmayanlar ise bardağı ters tutar. Sürahiden dökülen su, bardağın içine değil dışını ıslatıp gitmiştir. Kovayı ters tutan çeşmeden su alamaz. Sadece gider gelir.
Her zaman başarılı olan öğrencilerimizi de tebrik ediyoruz. Onlar bizim geleceğimiz. Nasıl başardıklarını, başarısız olanlar bizden daha iyi biliyorlar. Durumları ne olursa olsun, her şeyden önce dürüst olmayı, dürüst davranmayı öğretelim. Yeteneklerine göre yönlendirelim. Bu konuda uzman kişileri dinleyelim. Her kademede dürüst insanlara ihtiyacımız olduğunu unutmayalım. Sürüyü kurda kaptırmayan çobana, hile yapmayan patrona- işçiye, gelene surat asmayan memura, sorumluluğu altındakileri görüp-gözeten amire, velhasıl görev ve sorumluluğunu bilen dürüst, erdemli insanlara ihtiyacımız var. Onlarda bizim, sizin çocuklarımızdır.