Topraklar mahsul, koyun - keçilerimiz süt – yün vermez oldu. Sığırlarımızın karnı doymadı topraklarımızda. Bizler, çocukluğumuzu yaşayamadığımız, oyun bile oynayamadığımız topraklardan başımızı alıp gitmek zorunda kaldık el diyarlarına. Belki karnımız doydu, başımızı sokacak evimiz, ayağımızı yerden kesecek arabamız oldu ama gittiğimiz yerlerin yabancısı olduk.
Büyük şehirlerde yaşayanları bilmem ama küçük yerlerde yaşayanlar kulaklarıyla duymuştur. “Yabancı” kelimesini. Bir kahvenin kenarında veya bir çay bahçesinde çayını yudumlarken sırtını dönmüş iki kişinin konuşmasına şahit olmuştur. “Yabancı o.” Büyük şehirlerde duyulmaz kimse birbirini tanımadığı için, herkes oralarda yabancıdır birbirine.
Çok karşılaştım; “ne zaman memleketine gideceksin”, “tayin istemiyor musun”, “memleketinde kimse yok mu”, “nereye yerleşmeyi düşünüyorsun”?
Bu sözler sıradan gibi gelir ilk bakışta insana. Yüreğinin derinliklerine saplanan birer hançerdir adeta. Aldırma geç-git diyemezsin. Belki de dost bildiğin birinden gelmiştir. Boynun bükük kalbin kırıktır. İçinden ahh çekersin… ne işim var buralarda diye.
Zaman olur kendini dinlersin. “Ölüp gitsem bu topraklarda kaç kişi tabutumu tutar,” kimsesizler ya da kıblesi belirsiz bir mezarlığa defnederler, diye. Çünkü sen yabancısın, yabancı dediler sana…
Biz doğup büyüdüğümüz topraklara aşığız. Fırsatını bulduğumuz her an kendimizi oralarda buluruz. El diyarlarında telefon numaramızın veya araba plakamızın rakamlarından biri doğup büyüdüğümüz yerleri hatırlatır. Dikkatlice bakın size göre yabancı plakalara… Ben bir aya yakın bekledim, “yetmişdördü” bulabilmek için. Yaklaşık bin km. uzaktayım, bari hasretlik ateşi birazcık dinsin diye.
Bu yaz gidişimde, Safranbolu’dan geçip Ahmet usta tepesinde yedim yemeğimi. Keşke oralara piknik masası koysalardı. Yanıma tanımadığım insanlarda geldi. “Bu su içilir mi” diye soruyorlar.
Bakımı yok, etrafı çöplük. Ne diyeceksin tanımadığın misafirlerimize?
İlimiz dışından gelenlere biz yabancı demiyoruz. Gelip- geçmek, gezmek için gelmişlerse misafirlerimiz, geçim için gelmişlerse kardeşlerimizdir. Biz onlardan biri, onlarda bizden biridir.
Ülkemizin her neresine kim bir çivi çakıyorsa ya da çakılmasına sebep oluyorsa Allah ondan razı olsun deriz. Kimse doğup büyüdüğü yerleri terk etmek istemez. Ne büyük şehirlerin varoşlarında kaybolmak, ne de küçük şehirlerde yabancı olmak istemez.
Bizimkisi sevgiden de öte âşığız dede- baba mirası topraklara.
Doğup büyüdüğümüz yerin de yabancısı olduk. Akranlarımızı bulamıyoruz. Büyüklerin çoğu bu dünyayı bitirip göçmüşler ahiret yurduna. Geriden gelenler de tanımıyor bizi, ya da biz onları. Öz yurdumuzda garibiz.
İşte biz böyle bir nesiliz. Korkar olduk gelip- gitmeye. Ya bir dostun siteminden ya da bir görevlinin hakaret etmesinden. Bu sözüm kapalı, zamanı gelince açıklarım bunları.
Ülkemizin toprakları hepimizin. Ayrısı gayrisi yok. Her karış toprağını canımız kadar severiz. Aynı dili konuşur, aynı havayı paylaşır, aynı kıbleye döneriz. Aynı kahvede çay içer aynı bakkal-marketten alış veriş ederiz. Düğünlerimiz bir, bayramlarımız bir.
Gönlüm ilimizin her yerleşim yerine; bir okul, bir fabrika yapılmasını ister. Çocuklarımız, okusun, gençlerimiz işsiz kalmasın diye. Bizim neslin çektiği hasreti çekmesinler. Ana- baba toprağından uzak kalmasınlar.
İlimizin, köy yollarına varıncaya kadar yolları asfaltlanmış, çeşmelerinden su akar olmuştur. Noksanlıkları, eksiklikleri var. Onlarında giderileceğinden eminim. Keşke herkes görev ve sorumluluğunu yerli yerince yapabilse. Emeği geçenlere binlerce teşekkür ederiz. Halka hizmet, hakka hizmettir.
Kula teşekkür etmeyen Allah’a şükretmez.
Not: Sayın Tenzile Erdoğan hanın efendiye Allah’tan rahmet, başta Sayın Başkanımız olmak üzere yakınlarına sabrı cemil niyaz ederim. Mekânı cennet olsun.