Öğretmen de öğrencilerine okumayı yazmayı öğreten, sayısal ve sözel bilgileri, teknik bilgileri ve genel kültürün yanı sıra ahlaki değerleri aktaran, sınırsız sevgi, hoşgörü ve sabrı olan en değerli varlıktır.

Öğretmenimizin yüreğindeki saf ve katışıksız sevgi tükenmek bilmeyen bir kaynak gibidir. Bu kaynaktan fışkıran tertemiz duygular onu yüceltir. O sevgisiz hiçbir yere varılamayacağına her işin başında ve sonunda bir sevgi olduğuna inanır. Yani öğrencilerine hayatı sevmeyi, mutlu olmayı kısaca en güzel duyguyu; sevgiyi öğretir. O sıcaklığı ile toplumu ısıtır, ışığı ile toplumu aydınlatır.

Öğretmenler, insanlık tarihi boyunca yalnızca bilgi aktaran ve eğiten değil, toplumsal hayatta da önemli rol üstlenmiştir. Öğretmenlerimiz toplumu yönlendiren, aydınlatan, fikir üreten önderlerdir. Eğitim işinin merkezinde insan unsurun olduğunun farkındadırlar. Ancak bunun farkında olmayan yöneticiler öğretmenlerin itibarına halel getiren açıklamalar yapmaktadır.

Sorumluluk makamında oturanların ve hatta bizzat öğretmene hizmet etme yükümlülüğünü taşıyanların, onların beklenti ve problemlerine yönelik ilgisiz tavırları öğretmenlerimizi yaralamaktadır. Hatta kimi zamanlar üzülerek şahit oluyoruz ki, bu kayıtsızlığın yanında bir de öğretmenlere karşı gerçek dışı ithamlarda bulunulmakta; öğretmenlerimizin izinlerinin çok olduğu, buna karşılık maaşlarının daha yüksek olduğu ve bu yönüyle de diğer memurlara karşı bir haksızlık durumu yarattıkları gibi çok çirkin ve yersiz yakıştırmalarda bulunulmaktadır. Öğretmenlere yönelik bu tür rencide edici söylem ve tutumların bir süreklilik ve adeta bir strateji doğrultusunda yinelenerek kamuoyu gündemine sunulması, maalesef ki, sonuç itibariyle öğretmenlik mesleğinin itibarını değersizleştiren ve öğretmene yönelik olumsuz yargıların oluşmasını sağlayan bir sonuç doğurmaktadır. Şu gerçek unutulmamalıdır ki, öğretmenin kaybedilmesi, geleceğimizin kaybedilmesi, yani Türkiye’nin kaybedilmesi demektir. Bundan dolayı toplumun tüm kesimlerinin ve en başta da ülkeyi yönetme sorumluluğundaki iradenin, öğretmenlerin itibarını korumak ve yükseltmek öncelikli sorumluluğu olmalıdır. Bu sorumluluk, öğretmenler için değil, Türkiye’nin geleceği için yapılması gereken bir ödev olarak görülmelidir.

Makamı ve görevi ne olursa olsun sorumluluk mevkiinde bulunan herkesin öğretmenimize hak ettiği değeri verecek ve mesleğin itibarını yükseltecek tutum, davranış ve uygulamaları sergilemesini sağlamanız milletimizin geleceği adına ortaya koyacağımız büyük bir hizmet olacaktır.

“Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” Diyen Hz. Ali’nin bu sözünü ne kadar dikkate alıyor ve ne kadar itibar gösteriyoruz? Öğretmenlik mesleğini sıradan bir meslek gibi gören, onu çocuğunun bir rehberi, bir eğiticisi ve bir uzmanı gibi değil de çocuğunun bakıcısı gibi gören bir zihniyetin ne kadar hatalı olduğunu, ne kadar vahim bir durum sergilediğini bu mesleğin kıymetini bilenler üzüntü ile izlemektedirler.

Timur’un bir sözü vardır; “Bir mıh bir nalı kurtarır, bir nal bir atı, bir at bir komutanı, bir komutan bir orduyu, bir ordu bir ülkeyi kurtarır” demiş. Bu sözü tersinden okursak, kendilerince değişik gerekçelerle öğretmenlerin itibarını sıfırlamaya çalışanlar gelecekte ülkeyi gözden çıkarmışlar demektir. Unutmayalım ki öğretmen sendelerse toplum yere kapaklanır.

Fedakar bir şekilde çalışan eğitim camiası sizden sadece saygı bekliyor, güzel bir söz duymak istiyor, buna emin olabilirsiniz.

Bu vesileyle bütün öğretmenlerimizin; Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK’ün, 24 Kasım 1928 tarihinde Millet Mektepleri’nin kendisine verdiği BAŞÖĞRETMEN ünvanını kabul etmesinin de yıldönümüne denk gelen 24 Kasım Öğretmenler Gününü kutlarım.