Kılık kıyafet konusundaki tartışmalar aldı başını gidiyor. Kimi görsem “sen ne diyorsun?” diye karşıma dikiliyor. “Benim için farketmez. Dileyen dilediği şekilde giyinsin” desem de “ama” deyip başlıyorlar olayın içine beni de çekmeye.

“Sanki her şey bitti de bir bu kaldı” diyesi geliyor insanın içinden. Okullarda güvenlik diye bir şey yok. Kalabalık okullarda, okul bahçelerine giren çıkan belli değil. Bu belirsizlik, bahçelerden sınıflara taşınır herhalde. Öğretmen sınıfa girdiğinde en azından gömleğinden, eteğinden pantolonundan, ceketinden velhasıl o okula ait olduğunu belirten bir parçasından öğrenciyi tanıyordu. Serbest olunca kimi sevgilisi, kimi de sokaktaki kankası ile gelir sınıfa. Yirmi- yirmibeş sınıfa, derse giren bir öğretmen her sınıf için kimlik kontrolü yapacak değil ya. Öğrencileri tanımak da genellikle pek mümkün olmaz. Sınavlarda kimi tanıyacaksın. Uyanık olanlar (!) kendi yerine başkasını sınava sokar.

Ölçme - değerlendirmeler de merkezi sisteme alınırsa, bu serbest yönetmeliğin beğenilmeyen bir kısmı giderilmiş olur. Okul bahçesi ve sınıflara girişte elektronik sistemden faydalanılır, her derse öğrenci parmak izi ile girerse kısmi olarak suiistimaller önlenmiş olur. Şayet gerekli tedbirler alınmazsa bir kaosa doğru gidişin işareti gibi geliyor bana.

Asla tek tipçi olan birisi değilim. Herkes dilediğini giymelidir. Bırak öğrenciliğimi de, yirmi sekiz yıldır boynumda taşıdığım kravatın ne anlama geldiğini bilemiyorum. İki yakamı bir araya getirmekse amaç, gömleğimin düğmesi var onunla da gelebilirdi. Takım elbise giymek zekâmı etkilemiyor. Keşke etkilese, o zaman gece yatarken bile giyerim. Yine de iyi oldu diyorum. Bakarsın “öğretmenler de serbest giyecek” diyebilirler. Sürü serbest olunca çobanı da serbest olmalıdır. Moda deyip eski elbiseleri, ayakkabıları çıkarır bulundukları yerlerden giyerim. Her sene ne masraf edeyim. Bir takım elbise diktirmek dörtyüz liraya maloluyor. Bir kot, bir boyunlu kazak ya da tişört, neyime yetmiyor. Zamanında bir önlüğü beş sene giyen birisiyim. “Ye kürküm ye” devri kapansın artık. İçindeki aynı olduktan sonra, semer ha gümüşten ha altından olmuş, ne fark eder.

Lise birinci sınıfa kayıt oldum. Salonda kelli felli takım elbiseli biri, birazda yakışıklı, herhalde genç öğretmenlerden deyip ceketimi düğmeledim ve selam verip yanından geçtim. Biraz korku birazda saygı ile. Okulun açıldığı ilk gün sınıfa girdi. Benim gibi okula yeni gelen bir kısım arkadaş ayağa kalktık. Etraftan gülüşmeler oldu. Meğer bize gülüyorlarmış. Yakışıklı ve takım elbiseli adam, okulun emektar öğrencilerindenmiş. Ön sıralardan birine oturdu. Ben okulu bitirdiğimde hala okuldaydı. Sonucunu bilmiyorum. Demek ki okuyan elbise değil, içindeki. Öyle öğrenciler var ki, söz söylemekten öğretmenler usanmıştır. Saçı bir tarafta, başı bir tarafta. Eteği, gömleği, pantolonu okul kıyafetine benzemez. Söyleye söyleye öğrenci arsızlaşmış, öğretmenleri ise söz geçiremedikleri için ne duruma düştüklerini varın siz düşünün. Zaten birçoğu da ders çıkışı çantada getirdiği sivil kıyafetlerini okulun münasip yerlerinde değiştirip öyle çıkıyorlar dışarı. Nasıl olsa çoğu anne - baba söz dinletemiyor çocuklarına. Okulda da serbest olmasından daha doğal ne olabilir ki? Kıyafet, yetmişli yıllarda erkek öğrencilere serbestti. Ceket, kravat, gömlek, bir de pantolon oldu mu kimse karışmazdı rengine, desenine. Üniformalı kıyafet Kenan Evren ve arkadaşlarının hediyesidir, öğrencilerimize.

Zengin, fakir arasında ayrım olacakmış. Olmaz. Fakir nerde? Herhalde işiniz düşmedi birisine. Çeşmenizi, kırılan camınızı takacak adam bulabilmeniz için neredeyse rüşvet vereceksiniz. Çalışan adam yok. Herkes; elinde - cebinde sigara ile geziyor. Bir paket sigara parasıyla bir evin bir haftalık meyvesi alınıyor. Telefonu olmayan öğrenci yok denecek kadar az. Çoğu sigara içiyor. Gerçekten ihtiyacı olanlara yardım ediliyor. Gerekirse devlette eder. Kendisiyle barışık olanlar mutlu olur. Barışık olmayanlara ne yapsan az gelir. Güvenlik sorunu halledildikten sonra serbest olmasında sakınca olmayabilir.

Eğitim - öğretim dibe vurmuş. Birçok okulda, özellikle meslek okullarında, öğrenci başarıları tamamen şişirme notlarla olmaktadır. Sınavları merkezi sistemle yapında görün sonuçları. Ösym sınav sonuçlarına baktığımızda elli binlerle ifade edilen öğrencilerimiz sıfır puan alıyor.

Öğrenci başarılarının artmasına vesile olacak her tür çalışmaya evet deme durumundayım. Bu çocuklar bizim. Edilen masraflarda bizim cebimizden çıkıyor. Bu konuşmalarda biter. Başka sorunlar ortaya çıkar. İnsanın olduğu yerde dert bitmez. Toplumu ilgilendiren konularda yapılan çalışmalardan memnun olanda olur, olmayanda. İyi niyetle kötü sonuca, kötü niyetle de iyi sonuca varılmaz, vesselam.