Yerli yersiz konuşmasını biliyoruz. İş yapmaya geldi mi “başkası yapsın, benim işim değil” diyoruz. Sözle olmasa bile davranışlarımız bunu ispatlar durumda. Ağacı kesene kestirene; binayı yapana yıkana; yolu yapana bozana; madeni kazana, kazdırana ver yansın ediyoruz. Yerden göğe kadar haklıyız vesselam. Bana inanmıyorsanız açın tv ekranlarını yirmidört saat tenkit, kötüleme, tu kaka ile geçiyor ömrümüz.
Bartın - Muğla arası yaklaşık dokuzyüz km. Ortalama olarak Ankara – Denizli arasında etrafta orman diye bir şey görünmüyor. Görünse de tek tük ağaçlardan ibaret. Gözün alabildiği yer çıplak, ağaçsız. Sanırım her ilde her ilçede orman teşkilatı var gibi. Sadece çalışanlar ağaç dikseler birkaç sene sonra etraf yeşillenir. Gelip giderken gözümüz gönlümüz ferahlar. Belediyeler kendi sorumluluğundaki yerleri, muhtarlar köylerinin sınırları içindeki alanlara dikim yapmalıdır. Her partili yılda bir ağaç dikse ülke ormandan geçilmez.
Her türlü ağaç dikilebilir. Ancak ekonomiye katkısı olan olursa geleceğimize de katkıda bulunuruz. Bütün bölgelerimizde kamuya veya şahsa ait boş yerlere; zeytin, narinceye, nar, incir, ceviz, badem, dut, kiraz, fındık, elma, erik, armut, kestane, fıstık çamı, fıstık ağacı, kızılcık, muşmula vb. Özellikle yabani olarak yetişen meyve ağaçlarımızın aşılanıp ekonomiye katkıları sağlanmalıdır.
Ekim – Kasım aylarında dikilen ağaçlar, aşırı soğuklar olmazsa yüzdeyüze yakın tutar. Bu işin uzmanları daha iyisini bilir. Binanızın bulunduğu, gelip geçtiğiniz yol kenarında boş yer yok mu? Bir ağaçlık muhakkak vardır. İsterseniz bir daha bakın etrafınıza. O diktiğiniz ağaçları kendi çocuğunuz gibi seveceksiniz. Bu dünyadan çekip gittiğinizde tek eser belki de onlar olacak. Bırakın başkalarının diktiği ağaçların laf olsun diye kavgasını. Birazda ciddi görünsek daha inandırıcı oluruz. Mesela; ceza ve tutuk evlerinde istirahat edenlerden gönüllü olanlara ücret karşılığı ağaç diktirsek nasıl olur acaba? Haydin sendikalar, sizler de üyeniz sayısınca birer ağaç dikin topraklarımıza. Dallarına arılar, kuşlar konsun; meyvelerinden canlılar doysun. Dibinde yaban gülleri, mantarlar bitsin.
İşinizin yakıp yıkmak olduğunu unutup, geleceğimiz için bir ağaç da siz dikin, ey eyyamcılarımız! Veya okulunuzda, iş yerinizde daha da başarılı olun. Bu ülke, bu topraklar için bir ağacınızdan, başarınızdan bahsetmek istiyoruz. Adamlar; tarlasını, toprağını cazip parayı görünce, anasından - babasından kalanı satıyor. Alan dilediği gibi kullanmaya başlayınca kavgası başlıyor. Satan da sattığına pişman olup o da başlıyor feryada. Toprağın üstünü sattım altından haberim yoktu diye. Satan da ciddi ve dürüst değil, alanda. Alan; toprağınızın altında zenginlikler, madenler var demiyor. Herkes birbirini kandırdığını sanıp, faturasını millet, geleceğimiz ödüyor.
Elli yılda yetişen bir ağaç elli saniyede yok edilmez. İnsanda biraz vicdan olur. Fatih Sultan Mehmet Han “ormanlarımdan bir dal kesenin kolunu keserim” fermanını veya Hz. Muhammed (a.s.)’ın “yarın kıyamet kopacağını bilseniz bile elinizdeki fidanı dikin” emrini kendisine düstur edinen, nasıl olurda üç kuruşluk menfaati için, dikmeyi bırakıp yıkmaya yönelir? İnsan denilen bu varlık dünyaya sadece maddi açıdan bakarsa, kendisinden başkasını düşünmez. Cebini doldurmak, makamını yükseltmek için, elinden ne geliyorsa başkalarına yapmayı uygun görür. Hz. Muhammed (a.s.) “Âdemoğlunun iki vadi dolusu altını olsa bir vadi dolusu daha olmasını ister. Onun gözü mal mülk ile doymaz. Onun gözlerini ancak toprak doyurur” buyurur.
Konu çok yazacak zaman yok. Veya her konuda herkes benden daha fazlasını bildiği için, ne yazacağımı bende bilmiyorum. Gidip bir kahve köşesine vatan kurtaranlardan olmak en kolayı! Allah korusun, varsın topraklarımız çöl olsun, sokaklarımız yakıp- yıkanlarla dolsun! Kendinizi olanların içine koyun. İşveren, işçi, sendika yöneticisi, devleti idare eden olun. Her taraftan empati yapın. Siz olsanız ne yapardınız?
Atalarımız “Bir sözü söylemeden, bir işi yapmadan önce bin defa düşün bir defa söyle veya yap” der. Allah sonumuzu hayırlı eylesin.