Yaşadığımız her noktada bilim ve bilimsel gelişmelerin ışığı var. Hangi alanda olursa olsun, tıp, mühendislik, sosyal bilimler vb çevremizdeki gelişmeler neden-sonuç ilişkisi içinde bizleri de bir yerden diğerine sürüklüyor. Konu ne olursa olsun dünyadaki gelişmelere sadece izleyici kalmak, bulunduğumuz yeri ve aldığımız konumu sorgulamak dediğimiz yerde bilim ve bilimsel gerçeklikler önümüze çıkıyor. Bir erken uyarı sistemi gibi yapılan bilimsel çalışmalar “böyle giderse, böyle olur” diyerek özünde yaşamın tam da içine giriyor. Acı olan şu ki yapılan bilimsel araştırmalar, tezler, hipotezler, teoriler, içinden geçerken bizi hep o önermeleri ile yüzyüze bırakıyor.
Doğal kaynaklarımız yok oluyor, çevremiz kirleniyor, nüfus artıyor, barınma gereksinimleri ile birlikte gıda ihtiyacı artıyor… ve biz kaynaklarımızı kısa vadeli isteklerimiz uğruna feda etmeye devam ediyoruz. Benzinin 6 TL’yi aştığı, doların da nasıl savrulduğunu anlayıncaya kadar farklılaştığı hızlı bir zamandan geçiyoruz. Otomobillerimizden vazgeçmiyoruz, ithal kullanıma dayalı konforumuzdan hiç ödün vermiyoruz. Sizce yeterince üretiyor muyuz?
İşte erken uyarı sistemlerinin dikkate alınmadığı zamanlarda hep afetler, felaketler bizi vuruyor. Örneğin su kaynakları üzerine kirletici yatırımların yapılmaması gereğini biliyoruz. Her yeri betonlaştırıp kısa süreli yağışlarda kaybettiğimiz binlerce liralık servetimize yanıyoruz. Allah’ın takdiri dediğimiz birçok şeyin zeminini bizler hazırlamıyor muyuz? Sonra başımıza geldiğinde ah edip vah edip inlemiyor muyuz?
Yerküre ısınıyor. Daha da ısınacak. Tüketim anlayışımızın değişmediği sürece bu ısınmanın acı sonuçlarına hepimiz katlanacağız. Herkesin bulunduğu yerden yapacakları olduğunun farkındayız. Karamsar bir tablo çizmek istemem ama biz göz göre göre bilimden uzaklaşıp olsa-olsa mantığı ile yaşamın içinde sürüklendikçe zararını göreceğiz.
Ülkenin kısa aralıklarla seçimlere girdiği bu dönemde çokça da fazla söze gerek yok. Enerji ve çevre politikalarını günübirlik kuran, eğitimde yöntemlerini sıklıkla değiştiren, üniversitelerinde üretilen bilime değer vermeyen, kentler betonlaşırken, tarım alanları ve kıyılarımız yok olurken sessizce izleyen bizler, umuyorum bu izlemenin bedelini ağır ödemeyiz.
Güzel şeyler de olmuyor değil. Hala içinde küçük küçük umutlar besleyen birileri ülkenin dört yanında bulundukları pozisyondan birşeyler yapma gayretinde. 24-25 Mayıs tarihlerinde Adana’da düzenlenecek Bisiklet Çalıştayında ülkenin farklı bölgelerinden dostlarla bir araya geleceğiz. “Bu mudur yani konu?” diyebilirsiniz. Evet budur. Başta Adana Büyükşehir Belediyesi ve TMMOB Mimarları Odası Adana Şubesi olmak üzere, yerelde ve kent dışından iki teker gönüllüsü uzmanlar ile “Kent Kültürü Olarak Bisiklet” i konuşacağız. Bartın ve Karabük’ten dostlar ile birlikte orada olacağız. Haftaya sonuçlarını da sizlerle paylaşacağım etkinliğe emeği geçen, bilimi ve bilimsel çalışmaları yol gösterici bellemiş herkese teşekkür etmek istiyorum.
Adana’da görüşmek üzere.
Doç.Dr. Mustafa Artar
23 Mayıs 2018 / Bartın