Hepiniz bildiği gibi Aspirin diye bir ilaç vardır. Başınız ağrır aspirin, mideniz yanar aspirin, moraliniz bozuk olur aspirin. Doktora danışmadan her türlü ağrıda ve acıda kullanabileceğimiz bir ilaçtır aspirin. Bu ilaç bakkalda, markette, çarşıda, pazarda her yerde satılır ve herkes rahatlıkla kullanır ve genelde de tedavi eder. Aspirin aldığında insanlar iyi olacaklarını düşündüklerinden iyileşirler. Yani bir nevi insan psikolojik olarak iyileştiğinden aspirin etkisini kolaylıkla gösterir.
Acaba toplumsal rahatsızlıklarımızı yok edecek, kargaşayı giderecek, barış ortamını sağlayacak, insanları birbirine tahammül edebilir hale getirecek Aspirin tarzı bir ilaç var mı?
Ben çok düşündüm acaba ne olabilir diye. Ve aklıma gelen en önemli çözüm toplum hayatına ADALET olgusunu yerleştirmek, her yerde adaleti tesis etmek, adeta insanların iliklerine kadar ADALET duygusunu yerleştirmek toplumsal rahatsızlıkları giderir diye düşünüyorum.
Bizler acaba gittiğimiz her kurumda, başvurduğumuz her yetkili ve etkili insanda aspirin alır gibi adaletle karşılaşıyor muyuz yoksa her türlü ayrımcılıkla mı uğraşmak zorunda bırakılıyoruz? Adaleti aspirin kadar kolay alamadığımız kesin. Toplumda yaşanılan huzursuzluklar adaletin tam anlamıyla tesis edilmediğini gösteriyor. Örneğin ülkemizde KPSS diye tüm iş arayanların girdiği bir sınav var. Bu sınavdan aldığınız nota göre iş başvurusu yapıyor ve yüzde, binde 0,001 gibi bir farkla işe yerleşiyor veya işsiz kalıyorsunuz. Adalet böylece sağlanıyor. Ama şimdi birileri bundan rahatsız ve sistemi değiştirmek için uğraşıyor. Bazı bakanlıklar KPSS’yi bertaraf ederek kendi sınavlarıyla personel almaya başladı, bazıları ise KPSS’nin yanına mülakatı da ekleyerek kendi adamlarını işe yerleştirmenin peşine düştüler. Yani Aspirinin karışımına zehir katarak etkisiz hale getirmek istiyorlar ki kimse artık Aspirin kullanmasın, kimse Adalet peşinde koşmasın, gücü gücüne yetenin adaleti olsun. Bu işin sonunun nereye varacağı da hepimizin malumu.
Bir anekdot anlatırsam söylediklerimin daha iye anlaşılabileceğine inanıyorum;
Hz. Ömer (r.a.), bir savaş sonrası ganimetleri taksim etmişti. Herkese bir parça kumaş düşmüştü. Fakat bu kumaş tek başına bir işe yaramıyordu. Oğlu Abdullah, babasına:
“Bu kumaş tek başına ne benim, ne de senin işine yaramıyor. Ben hakkımı sa¬na vereyim de, kendine güzel bir elbise yaptır.” demişti.
Hz. Ömer de oğlunun hediyesini kabul ederek bir elbise yaptırmıştı.
Birkaç gün sonra, üzerinde bu elbise olduğu hâlde bir konuşma yapmak için minbere çıkmıştı.
“Ey müminler! Beni dinleyin ve bana uyun.” der demez, arka saflarda oturan fakir bir zat ayağa kalktı:
“Ey müminlerin emîri! Seni dinlemiyorum ve sana itaat da etmiyorum! Çünkü sen, Allah ve Resûl’ünün yolundan gitmiyorsun!” dedi.
Halife bu büyük iddia karşısında sarsıldı:
“Neden?” diye sordu.
O zat sebebini şöyle izah etti:
“Ganimet taksiminde, bizlerden hiçbirine elbise diktirecek kadar bir kumaş düşmediği hâlde, görüyorum ki, sen o kumaştan fazla almış, bir elbise yaptırmışsın!”
Hz. Ömer, hesabını veremeyeceği bir iddiayla karşılaşmayı bekliyordu. Bunu duyunca rahatlamıştı. Cemaat arasında bulunan oğlu Abdullah’a (r.a.) işaret etti. Hz. Abdullah da kalkıp durumu izah etti. Payına düşen kumaşı babasına verdiğini söyledi.
Halk sevinçliydi. Gözler ikazda bulunan zata yönelmişti. O zat ayağa kalktı ve:
“Şimdi konuş, ey müminlerin emîri! Şimdi dinliyor ve sana itaat ediyorum.” dedi.
Bunun üzerine ellerini Rabb’ine açan adalet kutbu Halife Ömer şöyle dua etti:
“Ey Rabb’im! Sana sonsuz hamd ediyorum ki, beni, yapacağım hatalardan do¬layı ikaz edecek bir ümmete halife etmişsin.”
Şimdi; Hz. Ömer isteseydi ben devlet başkanıyım der istediğini yapabilir miydi, çevresindekilere akrabalarına ayrıcalıklar tanıyabilir miydi? Ama bu yola başvurmadığı için ADALET deyince aklımıza gelen ilk insan her zaman Hz. Ömer olmakta.
Ülkemin güzel insanları aradığınız her yerde aspirin yok adalet bulmanız dileğiyle!