“İktidar açlığı, egosunu tatmin için zıpkın gibi ayaktaydı… Güne herkesten önce o başladı.

İşyerinin anahtarını törenle ona vermişlercesine kıpır kıpır bir yürekle damladı işyerine. Henüz kimse gelmemişti. Saate baktı 07.45’ti. Kafasında ki kocaman soru işareti ile birlikte hareket ediyor işine dakika farkıyla geç gelecek çalışanlar hakkında fikir yürütüyor, nasıl bir ceza vereceği ya da nasıl bir davranış sergileyeceği hakkında düşünüyordu.  Zaman olacaklara seyirci olarak kalamayacak kadar hızlı geçti bir pazartesi sabahı Selim Bey’in yanından…

Üzerinde “Müdür” yazan kapıyı açık bırakarak koltuğunun tam karşısında olan bir başka kapıya gözlerini kısarak bakmaya başladı. Bu zaman zarfında kapıya pür dikkat kesilen Selim Bey’in pozisyonunda hiçbir değişme olmamıştı. Saatler 07.55’i gösterdiğinde kapıdan ilk adım atan Ahmet Bey oldu. Odasında kısık gözleriyle kapıyı kolaçan eden Müdür Selim Bey’i gördüğünde başını eğerek selam verdi ve neşeli bir şekilde “Günaydın!” dedi. Sabit duruşunu muhafaza eden Selim Bey, saygı çerçevesinde olan selamlaşmayı “almayarak” sert duruşuna hâkim olduğunu kanıtlar derecedeydi…

07.59, 08.00, 08.05… 08.15…

Saatlerin karşılarına yazılan isimler, sonra ki günlerde de aynı titizlikle kontrol edildi. Nedendir bilinmez ama kalabalık bir grupta piyango ile Ahmet Bey eşdeğer bir şekildeydi Müdür Selim Beyin gözünde.

Kimdi bu adam? Herkesten önce geliyor, bol bol gülümsüyor, her işi pürüzsüzce yapıyordu.

Sonra ki günler gözlem altına alınan Ahmet Bey, hiç bir şeyden şüphelenmeyerek işlerine aynı titizlikle devam ediyordu. Her hareketi kısık gözlerin ekseni dâhilindeydi… İşyerinde en çok çalışan o, tüm çalışanların en sevdiği o, her çalışandan en dürüst olanı o, yaratıcı fikirlerin, güzel işlerin, övgülerin ardından çıkan yine o, o,o hep o… artık her yerde Selim Bey’in gözüne batan bir diken gibi onu rahatsız ediyordu.

Kendisine bile bu kadar saygı, sevgi gösterilmezken, nasıl olurda herkes Ahmet Bey’i bu kadar sevebilirdi?

Gözlem altına alıp, kin çiçeklerini büyüttüğü bu adamı denemeye karar verdi…

            İş yoğunluğunun normal günlere göre belki de iki kat arttığı özel bir gün pazartesi… Ahmet Bey, titiz çalışmasının kendisine sağladığı avantajları dolayısıyla hafta başını en rahat karşılayan çalışanlardan biri… Saat, 07.55’i gösterdiğinde ofise atılan ilk adımın ödülü ona ait yine…

Selim Bey…

Günlerden beri kafasına çizdiği “deneme sınavının” resmine son rötuşlarını yaparken, nefret dolu gözleri hiçbir şeyden habersiz Ahmet’i göz hapsinden çıkarmamaya kararlı…

Kaba ve oldukça sert çıkan ses tonu ile padişah edasında hüküm verdi genç sekreteri Nurten’e;

“Ahmet gelsin buraya!”

“Ahmet Bey,  deme nezaketini bile göstermediğine göre…” diye düşündü Nurten. “Çok önemli bir şey var demek ki…”

Kısa bir telefon görüşmesi… Ve beklenilen adam kendinden emin adımlarla Müdür odasında…

Hiçbir nezaket kuralına uyulmadan, bahane edilen bir takım aslı! olmayan işler suçlayıcı bir şekilde Ahmet Bey üzerine yıkılmaya çabalanmakta. Ofis içinde kulakları tırmalayan hakaretleri kucaklayan duvarlar, aynı hızla diğer çalışanların kulaklarına geri çarpmakta söylenen her lafı…

Neye uğradığını şaşıran Ahmet Bey ise dile getirmediği sorusunu sürekli kendi içinde tekrarlamakta;

            YANLIŞ’IM NEREDE?

            Yüzü sararmış, neye uğradığına şaşırmış vaziyette. Geçmiş günlerde… yo yo tüm geçen zamanlar boyunca “hata” yapmadığına adı gibi emin Ahmet Bey…

            Gözüne çıban gibi batan, çalışkan, sorumluluğunun tam manasıyla bilincinde olan suçsuz bir insana “su’dan bahanelerle” yüklenen Selim Bey, günlerce süren sebepsiz hıncını bir şekilde çıkardığı için gayet mutlu, dünyanın hakimi kendisiymişçesine mağrur bir gülümseme ile dolaşır gün boyunca.  Emeline kavuşmuştur ofisin en sevilen elemanını, herkesin gözü önünde küçük düşürmüştür. Diğer bir deyişle “ilk şüphe tohumları” yeşermesi için diğer çalışanların kulaklarından içeri zorla atılmıştır…”

            Son zamanlarda dünya genelinde yapılan bir araştırmanın korkunç boyutlarına dikkat çekmek için hummalı bir çalışma gündemde.

Mobbing! Diğer bir deyişle; psikolojik taciz. Bir bakıma bezdirme politikası… kendisini bir şey sanan! Ego’suna yenik düşen, Nevrotik bozuklukları olan bir takım insanların çalışanlar üzerinde ki baskı politikası…

 Durum öylesine vahim ki… ve öylesine üzücü sonuçlara sebep oluyor ki…

Eğer birileri “birilerine” dur demezse, acı sonlara bir nevi davetiye niteliğini de taşıyor. Olay kişiler arası bir çatışma olarak “basit” sözcüklerle anlatılmamalıdır. Hepimiz biliyoruz ki; Mutlu insanlar, adım attıkları her ortamda pozitif enerji saçarlar. İş verimi artar. İş verimi tavan yapan işyerleri, şirketler toplumu ve devleti yüceltir. Ev ve işyeri arasında ki huzur tartışılır vaziyettedir. Evinizin kapılarını kapatıp, pencerelerini örttüğünüzde kimse özel durumlarınızdan haberdar olmaz ama işyeri tamamen farklı boyuttadır. Orası toplumdur, sosyal bir alandır. Paylaşımın, iş bölümünün olduğu yerlerdir. Kişi hakları vardır. En önemlisi yürüme –yürütme işleri hep bir plan dahilindedir. Disiplin vardır. Kendini bilmez bir takım insanların psikolojik baskısıyla işyeri ve işinden soğutulan çalışanları hedef alan manasız davranışlar geçidinden uzak kalması için acil önlemler alınmalıdır. Zorba, terbiyesiz, nezaketten uzak insanların; kişilerin ekmek parasıyla oynamasına müsaade edilmemelidir. Toplumsal itibarı düşürülmemelidir. Hayattan soyutlanmamalıdır insanlar…

İsveç hükümeti Mobbing kaynaklı intiharları istatistiklerine katmış bile.

 İntiharların %15’i Mobbing yüzünden.

Amerika da 4 milyon insan Mobbing kurbanı.

İngiltere, düşüşe geçen sermaye piyasalarını kurtarmak için bir sertifika peşinde;

“Bu işyerinde Mobbing yoktur!”

Gelelim ülkemize;

Türkiye de çalışanların %35 i Mobbing kurbanı… Zarar görenlerin %77’ni kadınlar oluşturmakta. Zorbalık sonucu işinden ayrılmak zorunda kalan insanların bir çoğu intihar etmekte…

“Yasalara Mobbing yüzünden başvurulmuş olsa dahi, soruşturmanın her iki tarafında etkin olan yönetici (şikayet eden, soruşturma açtıran ve ceza veren) olduğundan, en etkili yolun soruşturma yetkisinin kurumla alakası olmayan, kurumdan etkilenmeyecek bağımsız kişilerce yapılıp sonuca bağlanması;  en etkili Mobbing araçlarından biri olan soruşturma aracını ortadan kaldırmış olacaktır.”

Durum ne kadar ciddi görüyorsunuz. Hiçbir suçu olmayan ve “günah keçisi” olarak addedilen insanların psikolojik bir savaşa, acımasızca itilmesi hiçte adil değil. Evet, bir takım çalışmalar 2009 yılından bu yana birazcık yol kat etmiş olsa da, yeterli düzeyde değildir. Hatta çok çok azdır.

Temennim;

Yürürlükte olan yasa ve yönetmeliklerin bu doğrultuda düzenlenmesidir.