Nedir bu kadar çok rahatsız eden sizleri?

Düşünce mi?

Niye?

Düşünen… Düşündükçe üreten, ürettikçe, hem manevi zenginliğe, hem de maddi doyuma eşit ulaşan, özgürlüğe kavuşan; daha da öte kendi milletinden insanlarının özgürlüğünü de düşünen, yaşamın kıymetini bilen insanlar oluyoruz ve huzur buluyoruz. İnançlarını koruma altına alan, emniyet ve huzur içindeki yaşamlara eşit haklarla sahip olup mutluluk bulan, onurunu ve şerefini de koruyarak hiçbir maddi varlığa taparcasına bağlamayan, onun kölesi olmayan bu düşünceye düşmanlık niye?

Zevk mi alınır, güç olarak görülen kapitalist düzene insanları bir şekilde bağlamaktan, emperyalizmin bir şekilde kölesi olarak yaşatmaktan? Yoksa egolarını mı tatmin etmek içindir bunca insanı kendine bağlama çabası… Bir yerlerde birileri, birilerini, çıkarları için hazırladıkları modellerle kopyalıyor…

Emeksiz, sömürü ile artan güç, sözüm ona korkusuz yapıyor düşünme zahmetinde bulunmayanları. Allah’ın bahşettiği aklı, düşünceyle doğru amaçlar için kullanmak yerine, başkalarının çıkarcı akıllarını ve beden gücünü kullanarak güç kazananlar, hangi düşünce ve akılları ile öğünecek, nelerine güvenecek, yaşamda kendilerine hangi payeyi çıkarıp mal edeceklerdir utanmadan, hep merak ederim…

Kolay kazanç, ukala yapıyor başkalarının sırtından geçinen asalakları.

Tüketmek… Üretmeden, üretene de saygı duymadan tüketmek, alışkanlıkları oluyor bu düşüncesiz bozuk yapıdaki asalakların… Üretense, düşüncesizce başladığı yaşamında, ömrü boyunca sırtında taşımak zorunda kalıyor bu sözüm ona uyanık fazlalıkları… Aklına emek verip, düşünceye dönüştürmekten aciz olan insanlar, hep kaybetmek, yok olmak zorunda kalıyor, gelecek nesilleri de mahkûm ediyorlar bu düşüncesizliklerine… Taze beyinlere kopyalamayla sunulan, kurgulanan maksatlı başlar, gerçekleri göremesin diye gümüş tepsilerde sunuluyor. Kabul etmeyenlerse farklı şekillerdeki saldırılara maruz bırakılıyorlar…

Huzur bulduğunu zannediyor asalak gibi başkasının sırtından geçinen… Büyüdüğünü düşünüyor, diğer insanlara insancıklar gibi bakarken… Bilerek güçsüz, bilerek cahil, bilerek aç bırakıyor sömürdüklerini. Daha rahat sömürebilmek ve daha rahat kullanabilmek için onları. Ağzını dahi açamıyor sömürülen, cehaleti boyun eğdiriyor zavallıya, anlık mutluluk veren yemler atılıyor önlerine... Biraz cesur olan, baş kaldırıyor bu bozuk düzene. Ama nafile, çoğunluğun altında eziliveriyor, eziveriyorlar başını… Ya kuyruğunu kıstırıp dönüp gidiyor, ya da hayatından bezdiriliyor bir şekilde… Özgürlüğün, kardeşliğin, eşitliğin ve beraberliğin anlamını kavrayan ve bilen gölge oluyor…

Koltuk denen başka bir zehir daha var… Yavaş yavaş uyuşturuyor dimağları… Önce gözler ışıltıdan kamaşıyor, o tılsımlı melodi ayakta uyutuyor sözüm ona savaştığını sanan neferi… Bir de eline geçirirse yükte hafif pahada ağır madeni, indiriveriyor özgürlük yelkenlerini… Çürütüyor bedenleri… İşte bu kadar ağır, bu kadar yoksun, bu kadar aciz, uyuşturucunun bedelleri…

Kim ister?

Yaşam denen döngüde, ömrün farkında lığını yok eden, ibret alınması gereken mezarlıkları göremeyecek şekilde kör eden uyuşturucuyu… Düşüncenin, eşitliğin, hakkın, hukukun, onurun, maneviyatın, sevginin, mücadelenin anlamını bilmeyenler ve yaşama karşı zayıf olanlar, zayıf düşünen, zayıf duranlar alıyor bu uyuşturucuyu, onlar istiyor… Çürütüyorlar bedenlerini.

İşte bu kadar ağar uyuşturucunun bedelleri… Onlar yüzünden günahsızlarda ödüyor onların diyetlerini, hem de göz göre…

“Padişah’ım sen den büyük Allah var.” demiş, Allah’ın can verdiğinin önünde zorla eğilmek zorunda bırakılan fani… Canına geçmiş ne yapsın? Aklının yetersiz ve önemsiz görülmesinden hicap duymuş, ama nafile… Gayretinin boşa gitmesinden de üzüntülü ve farkında zavallı…

İbadetinin, inancının, yaratanın koyduğu kuralları kendi yaşam kurallarına uydurulup, bozulabileceğinden endişe duymuş düşünen-inanan. O halde demiş, bozulmasın kutsal hazinem, yaratanın elçisinin eteklerine başka akıl hocalarının etekleri sürünmesin.

Düşünmüş; kendisi için değil, geleceği için, ülkesi için düşünmüş; inançları için düşünmüş, kan dökülen bu topraklarda, sağlıklı, huzurlu geleceklerin mutluluk içinde yaşaya bilmeleri için düşünmüş… Onlara has, onlara özgü farklı bir ulus olduklarını, bu kutsal manevi yapıya sahip ulusun zenginliğinin ne kadar büyük olduğunu, tüm Dünya ya anlatabilmek için düşünmüş… Dilini, dinini, neslinin onurunu korumak için düşünmüş… Kişisel hâkimiyet değil, halkın hâkimiyetinin kazanması için düşünmüş, kötü- art niyetler den korumak için dinini, hukuk ve siyasi kurallara karıştırıp bozmamak için düşünmüş. Ve Halkçılık demiş… Lâiklik demiş… Cumhuriyetçilik demiş… Milliyetçilik… Devletçilik demiş… Devrimcilik demiş… Demiş, kendini ve kendine bahşedilen yaşamı da hiçe sayarak, feda ederek hep düşünmüş…

Ve şimdi, halk içinde herkesin, ben Türk’üm ve bununla gurur duyuyorum diyen vatanseverin de fikrini alarak, özenle işlediği bu düşünceye onun adını vererek Atatürkçü düşünce diyoruz… Ve büyük bir gururla, iyi ki böyle bir düşünce ana hatlarıyla bizlere sunulmuş diyoruz. Tembellik yapmadan bu düşünceyi özümsemeye, çalışıp, bu düşüncenin kazandırdıklarını varsa kaybettirdiklerini bir kefeye koyup tartıyoruz. Bakın bakalım kazandıklarımız mı kaybettiklerimiz mi daha değerli? İnanın kayıp diye düşüne bileceğiniz hiçbir art niyet yok, uzun çabalarla düşünülüp bize sunulan bu değerde… Şimdi yapabileceğimiz, ekleyebileceğimiz tek şey var: ana hatları verilmiş olan bu düşünceye, o da sahip çıkmak… İlim yaparak, akıllıca emek vererek, yapıcı, onurlu, vatansever düşüncesine saygı duyarak ve tüm bunları birleştirerek birleştirerek harekete geçirmek… Ulusumuzu daha yüksek seviyelerde tutup, inancımıza ve onurumuza sahip çıkabileceğimiz düşüncelerle yaşatmak...

Şimdi, iş yapmak, üretmek zamanı… Bu vasıflara sahip herkes bu düşüncenin sahip olduğu kurum ve kuruluşları sahiplenebilir, kimsenin tekelinde değildir Atatürkçü Düşünce… Ne köylünün, ne bürokratın, ne işçinin, ne memurun, ne kadının, ne erkeğin, ne askerin, ne sendikanın, ne siyasi partinin… Devlet biziz diyen, ulus biziz diyen, lâikiz, bağımsız cumhuriyetçiyiz, halkçıyız, devrimciyiz diyen herkesin Atatürkçü Düşünce…