Nedir insanoğlunun dünyadan alıp veremediği bilemedim. Dünya’nın üzerinde yaşayan sen, Dünyaya kendine zarar vermeden ne kötülük yapabilirsin ki? Ama sen, yapıcı olup, iyiye daha iyisine yönelmek, dünyanın yüzeyinde onunla sevgi ve saygıyla yaşayabilmek için kendini düzeltebilirsin, buna mecbursun da... Kendi çivini söküp bir de dünyaya iftira atmıyor musun? Oysa o sana defalarca haddini bildirdi ama ne yazık sen onu da göremiyorsun.
Öyle görünüyor ki yeniden öğreneceğiz insan olmayı. İnsanın zihnine dolduracağımız ilk sözler onun ahlakını ve ruhunu yoğuracak, ona kendini tanımasını, iyi yaşamasını ve iyi ölmesini de öğretecektir.
‘’Kötülük etmeyi istememek başka, bilmemek başkadır.’’ demiş Seneca.
Doğaya biz uyum sağlayacağız. Doğanın bize uyum sağlamasını beklemek, ne kadar cahilce ve acizce bir davranış. Bilge olan doğa; onun sunduklarına sayı duymak bilginlik taslamaktan daha iyidir, neden en zor ve en kötü yolu seçeriz bilmem ki? Oysa o, Gözümüzün önünde olanlara kayıtsız kalmadan, insanlık için yapabileceklerimizin işaretini verir durur. Dünya bozuldu, kıyamet günü yaklaştı diye akıllara zarar korkular karşısında vahlanırız.
Dünya kendi metabolizması içerisinde yaşamaya çalışan ve bizler de o yaşayan metabolizma içerisinde faydalı bakteriler olmaya çalışan canlılar olmak zorundayız aslında. Otururken rahatsız olup hareket etme ihtiyacı duyup yönümüzü şeklimizi değiştirmeye çalışıyorsak, Dünya da onu yapıyor. İç dünyasında kimyasını oturtmaya çalışırken tektonik dediğimiz hareketlerle dış dünyayı oluşturuyor. Depremler oluyor, volkanlar patlıyor, göller oluşuyor ve biz onun yüzeyinde yaşayan yararlı canlılar onun hareketlerine uyum sağlamak için aklımızı onun ürettiği bilimi kullanıyoruz. (Öyle olması gerekir ).Bir kere o bizden yaşça çok büyük, yaşadıklarının kaçta kaçını sorguladın da hesap soruyorsun? Onda yaşayan diğer canlılara istinaden farkımız akıllı bakteriler olmamız. Ona ayak uydurmasını öğrenirken kendi bilgeliğimizle onun yüzeyinde yaşamaya çalışıyoruz.
Dünyanın bedeninde ona zarar veren bakterilere hatta kanser hücresine dönüşmüş duruma geldik. Dünyanın kanseri biziz. O, bu kanser hücresi ile mücadele etmesini bilir, peki sen ne yapacaksın insanoğlu? Maalesef ondan aldığımızı ona sunma şeklimiz onu kızdırıyor mu? Öyle mi zannediyoruz? ! Sözüm ona teknoloji dediğimiz vahşi unsurları geliştirirken kendimize fayda sağlayacağız. İşte, Dünya bu halimize gülüyor aslında diyeceğim ama onun işi bu değil. Dünya seninle ilgilenmiyor, senden sorumlu değil, öyle bir amacı da yok.
Fosil atıklar onun yüzeyini kirletiyor. Kendi kimyamızı geliştirirken atmosferde, toprakta veya sularda onun kimyasını bozuyoruz. Çok uzaklara döndürmeyin bakışlarınızı, şöyle bir etrafınıza, dere kenarlarına, yol kenarlarına, sahillerimize bakmanız yeter. Doğanın dallarına çaput bağlamış gibi rengârenk bilumum çöplerle bezeli her yer. Aslında o kendini idame ettirir. Dünya yaşar senin yüzünden kaybettikleriyle yine de yaşar, ama sen o dünyada yaşayabilir misin bilemem. Ey güzel insan! Kendini bozuyorsun. Plastik gıdalar üretilmeye başlandı, tüketiyoruz da farkında olmadan. Kendi türüne ihanet ediyorsun, dünyaya ne laf edersin?
Öyle insanlar var ki, vicdanlarını bir kenara itip, hareketlerini kurallara uyduruyorlar. Yaptığı hataya Dünya’nın kuralı, kötülüğe de toplumsal kural, ahlak diyor. Bunu, kendine dikte ediyor. Erdem sadece bir söz onlar için, dünya ise taştan topraktan ibaret.
Bu yazıyı neden mi yazdım?
Hani sosyal paylaşım sitelerinde gözümüze soka soka videolar çekiliyor ya yapay gıdalar, fabrikalardan, maden ocaklarından doğaya arıtılmadan direkt verilen kimyasal atıklar, bir yerine üç domates alacağız diye zehirli ilaçlar vs. bilumum zararlı unsurlar.
Üstünde yaşadığımız dünyaya da kendine de ihanet eden insanoğlu; nedir bu tahammülsüzlük, bu ne saygısızlık, nedir bu dengesizlik, dur bi dur ayol.
Çok güzel insanlar var yeryüzünde, ( bunu da söyleyeyim ki herkes üzerine alınsın, alınsın da güzel örnek olalım) kirlenmiş lerin içerisinde kaybolup gidiyorlar çok üzücü.