Onlar bir çatı altında, İncir çekirdeğini bile doldurmayan bir sebepten dolayı birkaç yıldır aynı evi, birbirleriyle “Küs” olarak paylaşıyorlardı. Hasibe Hanım elli, Orhan bey altmış yaşında nadir bulunan, olgun, iyi yürekli insanlardı...

Otuz yıldır aynı çatı altında, mutlu zamanlar geçirmişlerdi. Ancak son yıllara imzasını atan bu huzursuzluk neticesinde, yıllarca aynı yastığa baş koymaları bir anda son bulmuş, onu takip eden diğer zamanlarda, odalar, yiyecekler, çamaşırlar dahi ayrılmıştı…

Yıllarca tek yürek atan iki ayrı beden, ufak bir tartışma sonucu, sevdalarını yıpratmış, birbirlerini görmeye bile katlanamaz olmuşlardı. Her ne kadar, arada onarılmayacak kadar çok hadise yaşanmamış olsa da, gurur ve bu konudaki hassasiyetleri sonucu, inat yüreklerine kondurup, ilk barış adımını atmaya her ikisi de yanaşmamışlardı.

Araya giren onca insan barışmalarına tanık olamamanın verdiği üzüntüyle ayrılmışlardı, evlerinden.

Neydi aradaki sorun? Onca yılın nefreti, inadı ne üzerineydi? Kimseler bilmiyordu bile.

Kapalı kapılar ardında yaşanan “Sır” her ne ise, gün geçtikçe aralarında ki husumeti iyice arttırıyor, birbirlerinden uzaklaşmalarına neden oluyordu…

* * *

Günler ayları kovaladı ve ay son bulmadan bir gece Hasibe Hanım hayata ait son nefesini verdi. Ardından uzun zaman ağlayan Orhan Bey kendini eve hapsetmiş, ziyaretine gelen komşularına, eşine dostuna günlerce kapıyı açmamıştı. Karısına ait hiç bir şeyi odasından kaldırmamış, sanki gün bitmeden geri gelecekmiş gibi, daima hazır beklemişti, onu…

Kapalı kapılar açılmak nedir bilmeyince, mahalleli aralarında anlaşıp, itfaiye yardımıyla içeri girdiler…

* * *

Ortalığı kaplayan ağır bir koku, kapının açılmasıyla dışarı fırlamış, durum anlaşılmıştı. Orhan Beyin cansız bedeniyle karşılaştıklarında iş işten çoktan geçmiş, cesedi neredeyse çürümeye yüz tutmuştu. Mahalleli, çürümüş insan etinin ne kadar ağır koktuğu hakkında konuşurken, Orhan Beyin ardından ağlayan birkaç kadim dost, parmaklarının arasına sıkışan bir mektuptan bahsediyorlardı…

* * *

“Ömrüm,

Hatırlıyor musun neden senelerce küs kaldığımızı? Doğruyu söylemek gerekirse eğer, ben unuttum. Hatırlamak için gün boyu tenha caddelerde gezdim, o güne dair her şeyi harfi harfine, tekrarladım ama hatırlayamadım bir türlü. Eve gelirken, en sevdiğin güllerden almak için çiçekçiye uğradım. Bu sayede barışma adına bir adım atacaktım ama tükenmişti tüm güller. Ben de güllerden sonra en sevdiğin, papatyaları aldım. İçimden tükenen güllerle birlikte barışmaya dair her şeyin sonuçsuz kalacağına işaret, sebepsiz bir sıkıntı hâsıl oldu.

Kapıyı sessizce açıp içeriye girdiğim de, sen evde yoktun. Neden sonra, bekleyişlerim son buldu kapı çaldı, içimde inanılmaz bir saadetle kapıya yöneldim ama sen kapıyı çalmazdın ki hiç bir zaman. İçeriden duyduğum seslerden dolayı kapıyı açmadan kulağımı kapıya dayadım konuşmalar neticesinde, bir kez daha her şeyi unuttuğumu hatırladım. Sen ölmüştün ve ben bunu da unutmuştum!

Odana gittim, sandığın üzerinde katlanmış geceliğin gözüme çarptı. Hala kokun vardı üzerinde ama her şey soğuktu. O an seni görmeyi ne kadar arzuladığımı fark ettim. Sonra ki günler;
Özlem dolu bir insan ne yaparsa bende onu yaptım, seni özledim. Tüm sözlerimi, sana ulaşmak için döşedim yollara. Yokluğuna dair, en ufak bir hatırlama, gözlerimden hüznün bir nehir gibi akmasına neden oldu…

Ömrüm, sen benim hayatımın tek kar tanesiydin. Temiz, saf, duru. Hani kar tanelerini meleklerin kanadına benzetirler ya, işte sen o melekler gibiydin yanımda. Meleğim, neredesin?
Şimdi konuştuğum her şey hava da asılı kalıyor. Giderken öksüz sorular bıraktın ardında. Daha ne için onca sene “Küs” olduğumuzu söyleyecektin bana. Sağır susuşlarla baş başa kalmanın acısını, yüreğimin en derin yerlerinde hissediyorum. İşte bak yine yağmur kokusu alıyorum, üşüyorum…

Anladım ki hayat, seninle hayatmış bana. Şimdi fark ediyorum, her şey anlamsız, boş geliyor. Ben hiç istememiştim gitmeni ömrüm, hiç istememiştim…

Uykularımın en tatlı yerinde, bana gülümsediğini görüyorum bazen. Uyandığımda, çok taaan gitmiş oluyorsun. İşte o vakitler de kalbimin tam şurasına, bir şeyler oluyor.

Ömrü… m”

* * *

Tamamlanamayan son harfler, mektubun son satırlarının hayli bozuk bir düzene sahip olması, Orhan Beyin son zamanlarını nasıl geçirdiğine ait, bir ipucu veriyordu.

Onlar bu mahalle’de bir vardılar, bir yok oldular. Hala merak edilen sorular onlarla birlikte toprak altına gitti.

“Sır” sır olarak kalmıştı. Orhan beyin bile bilmediği…

Satılık Ruhlar Mahzeni adlı kitabımdan.