’yüreklerinin güzelliği yüzlerine vuran halk’ ’Çerkezler.
Bu sıkılan yumrukların, kenetli dişlerin . evinden, obasından yeşil dağlarından, çiçekli kırlarından sürülen Çerkez bebelerinin hikayesidir. Sarıkamış’ta, Çanakkale’de ve ardından Dumlupınar Meydanında dedelerimin dedesinden anlatılan, yüzü karanlık teknelerde doğan yetim, öksüz, yalnız Çerkez bebelerinin ninnisidir. Karadeniz’in öteki yanında gecenin bir yarısında siyah bir hüzünle sarılan, Moskof’un süngüsüyle evlerinden sürülen Kafkasların kartal bakışlı Çerkezlerin hikâyesidir
Şeyh Şamil yüreğiyle atan isyankâr, vatanperver, inançlı ve bir o kadar inatçı, kıvrak danslı, yayı yürek gibi geren, ata nefes alırcasına binen, kılıçla dertleşen alınları ışık saçan Çerkez balalarının hikâyesidir. Bir Şubat soğuğunda samanlı vagonlara doldurulan yedisinden yetmişine üst üste gözleri çakmak bakışlı Çerkez annelerinin yazgısıdır bu. Bir sahilde teknelere dolan, karşıya ötelere Anadolu’ya varmak için karanlık gecede denizde kürek çeken elleri nasırlı dik duruşlu Çerkez adamlarının Karadeniz’e söylediği türküdür bu.’’ Çekin ha uşaklar vira denize’’ Çırpınırken deniz için için kaybolan sisin içinde adı sanı unutulan ailelerin yazgısıdır.
Anlatılmayan, ağlanmayan bir Çerkez feryadıdır bu Kafkas dağlarında. Şeyh Şamil yüreğiyle kanatlanan bir kartaldır Çerkez yiğitleri, yüzlerinde daha tel tel bıyıkları yürürken kahbe pusularda nice canlar verildi. Tarihin suskun kaldığı bir destandır bu karlı zirvelerde yazılan. Karlı dağ yollarında çıplak ayaklarıyla yürütülen dizi dizi ardı sıra kar çiçekleri misali Çerkez ailelerin bilinmeyen yazgısıdır. Yollarda saklanan anlatılmayan nasırlaşmış acıların sızısıdır ÇERKEZ…..
KAFKAS RÜYASI ÇERKEZLER
Bu kitaplarda yazılan, mürekkeplerde gözyaşı olan bir Mayıs sürgününün iz düşümüdür. Gelincikler misali Karadeniz’de teknelere doldurulan küçük Çerkes kızı Maze ile kardeşi Daryal’ın ve dahi adları, sanları unutulan 400 bin Çerkez Milletinin zamanda yankılanan feryadıdır. Mayıs’ta çiçek açmaz kimi yüreklerde. Çerkezler için hüzün ayıdır Mayıs, 1864’te atayurtları Kafkasya’dan sürgün edilen yorgun düşen, sürülen, denize dökülen bir milletin öyküsüdür Çerkez rüyası. Bu topraklar çok savaşlar gördü. Kafkasya Şeyh Şamil’den sonra nice yiğitleri ile dağlarında dayandı, bundandır o kıvrak danslarındaki inat. Başı dik Çerkez kızları bir kuğu zarifliği süzülürken körpe bakışları Çerkes kızı Maze’nin yazgısını anlatır.6 aylık iken bir kayık içinde yıldızı kayıp giden denizköpüğü olan Çerkez rüyası Maze. Ah Maze hala martılar anlatır bebek çığlığını dalgalara.Albina ince narin uzun boylu bir Kafkas annesi yirmi dördünde. Adını Rus’a esir düşen babası vermiş Kafkasya’da bir ırmak ismi Albina.17’sinde Sumaf’a vurulmuş. Savaşçı bir çeri Sumaf’ta o da bir çatışmada yitik düşmüş.24 yaşında karnında çocuğuyla yalnız bir kadın Albina ve umudu doğacak bebeği. Elleri ilmik ilmik emek kokan yalnız, ıssız bir Albina.Hergün yeşil Kafkas dağlarında ilk ışığı uyanıp yollarını beklediği Sumaf’ın yüzünü güneşe yazın genç bir kadın. Elleriyle karnında gün sayan bebeğine dokunup’ ’çabuk doğ ey bebek, isyankar bir feryatla doğ.Bu kara yazgıya, bu nefrete, bu kirlenmiş hayata doğ’ ’diyen gözleri yaşlı Albina.Bir gece derin sızılarda feryat figan uyanan, doğum sancılarına tutulan, gözlerinde kızıl ateşle bir doğuma dalan ey kadın. Yüzleri buruşuk yaşlı ebelerin feryat figan tutup rahimden çektiği ay güzeli bebek ey kız sen Maze.Sen bir bebek Çerkez yeşiline doğan, gözlerini açtığında derin bakışın emsalsiz, annesinin kalp atışı tesellisi Maze.Tüm yitirilen, gidenlerin geri gelmiş hali Maze.Baba şafkati, koca hasreti ne varsa Albina için Maze.Yıllardır gülmeyen yüzü şimdi nurlu. Bir kız çocuğu hem de Çerkez güzeli.Annesi ışığım diye sever. Kafkas dağlarına umuda doğan ışık. Bir ay, iki ay, üç ay her ayda başka bir Maze.Annesinin ninnisi kızına.’’E….bebek…ay bebek…gül bebek..Maze Çerkezin şen kızı….E bebek….’’Maze mutlu kucağında anne Albina’nın , habersiz kendisini bekleyen yazgıdan. Sonra aylardan Mayıs 1864 yılında neden kuşlar acı bir sürgün şarkısı söyledi. Bir gece Albina kucağında Mazesiyle sökülüp alındı evinden. Üst üste yığdılar öküz arabalarının arkasına. Yollar uzarken Maze annesini emdi günlerce, Albina’nın verecek tek ak sütü kalmıştı. Anapa kalabalık bir Karadeniz Limanı. Binlerce Çerkez ailesi perişan ve yitik. Bir anne haftalardır aç ve bir çocuk daha altı aylık.Ah deniz es sen deli deli kıyılarında Kafkas sürgünü bi çare yürekler.Senki tarihin şahidi deniz.
DENİZ’DE BİR KÖPÜK’’MAZE’’
Hakkı Çavuş laz bir denizci, nefes almak kadar yalın bilir denizi. Karşıya gider Kırım’a, Soçi’ye teknesiyle seferidir hep. Kaç gündür yükü insan göçer sürülen bir sürü insan. Rusla çetin harp etmiş bu Çerkezler sonra Çar sürmüş alayını Osmanlı’ya… çoluk çocuk, yaşlı, hasta demeden sefil olmuş halk… laz denizci yavaşça yanaştırdı iskeleye teknesini inmedi bu sefer iskeleye gözleri doldu dolu insan yığınlarına daldı…çok şey gördü elli yaşına kadar Çavuş Kaptan’da bu sefalet deniz yüreği bile dayanamadı. Gemilere insanları dolduruyorlardı. Üç, beş, yirmi, otuz perişan insanlar, doldu taştı gemi kaptan tamam dedi batar bu gemi durmadı insan seli. İskeleden alırken halatını bir kız düştü kaldı dubaların kenarında kucağında ağlayan bir bebek. Kaptan durdu bir an uzattı elini çekti aldı iskelesine de tutuğu el yarı ölü Albina ve kızı Maze….Ve motorlar yararken suları usulca arkalarda kaldı Kafkasya…Ah deniz kara deniz gelen Martı değil biziz..Bir Çerkez yiğidi çıktı ve o unutulan şarkıyı söyledi ‘’Ne güzelmiş meğer seni severken senle olmak Çerkezyam, Senden ayrılırken seni daha çok sevmek.Emsalsiz tarifsiz bir duyguymus seni sevmek ayrılık acısıyla hasret kalmak sana,oysa Nadide bir cicek olsan keşke Kafkasyam tüm baharlar senin gibi mis koksa da her gittiğim yerde seni koklasam her kırçiceğimde , İsmini yüreğime yazdım Çerkez kızı , gözbebeklerini ise yıldızlara sakladım bayrağımda Çerkezyam, Ayrılırken bile yeniden asık oluyorum sana Çerkezyam…’’Ve Maze denizin içinde bir köpük…
AH DENİZ KARA DENİZ
Alaman motorlu laz teknesi suları hırçınlıkları yararken iskelede, geminin ambarlarında zamanın bile gözyaşı döktüğü bir dram yaşanıyordu. Bir anne yüzü sararmış yanında iki yavrusu, yavrularından biri ölüm öncesi titremelerle yaşamla mücadele ediyor, diğeri de artık son nefesini vermiş annesinin katılaşmış göğsünde açlığını gidermeye çalışıyor, yaşlı bir kadın ahşap direğe dayanmış soluksuz bakıyor. Esme deli rüzgar esme ne olur kavim kavim bir dağ ölüyor denizde.Albina titredi birden , altı ayına varan Maze terliyor kaç gündür. Derdini anlatamıyor. Bir Çerkez yaşlısı çıkardı verdi paltosuna denizin soğunda kendisi üşürken attı Albina ve Mazenin üstüne.^Ey kız can kız, iyi sar bebeni, rüzgara, çisek havaya bırakma, yaşasın Maze ki soluk alsın Kafkasyam’’Maze bir irkilmeyle annesine sokuldu.Dudaklarıyla boynuna tutuldu.Ve feryat Albinanın feryadı.Hala Martılar anlatır o sessiz ve derin çığlığı’’Mazeeeeeeemmmmmmmm’’’ Sustu deniz, zaman sustu, denizin ortasında bir gemi yirmidötyaşında genç bir anne ve kucağında soluksuz altı aylık bebeği. Kafkas sürgününde her gün yaşanan ölümlerden biri. Yüzlerce insan birbirine baktı. Albina nefessiz bebesine sımsıkı sarıldı. Dimdik ayağa kalktı. Gözlerinde soluk bir bakış ama öfke dolu, gökyüzüne dikti başını ve kucağındaki Mazesini yukarıya kaldırdı.Albina bir anne ve haykırdı’’Gör Kafkasyam gör yavrun ne oldu.Bir özde can idi yitip gitti.Bir canım vardı denizde gitti.Mazem kırçicekli gelincik kız gitti. Yeminim sana Kafkasyam, sözüm sana Mazem için yaşayacam.Mazem için tekrar anne olacağım ve sen ey deniz kara deniz çırpınma artık, sen gök ey mavi gök güneşini doğurma’’Dizlerinin üzerine çöktü kaldı Albina başında yaşlı Çerkez kadınları, bir nasırlı el aldı ölü körpe Maze’nin bedenini…
VE ANADOLU
Hakkı Çavuş sürdü maviliklere burnunu teknenin, çok şey görmüştü 40 yıllık taka hayatında da bu dram içini dağladı. Günlerdir Karadeniz’in öteki yakasına insan taşıyordu. Hastalık, ölüm, ayrılık hepsi iççice bir an’’Bir ölümü taşıtmamışlardı bize’’ dedi. Trabzon, Samsun, Karaelmas diyarı ve uzaklardan Kefken’in rüzgarları.Ve Anadolu bağrına bastı sürgünleri ve bir türkü tutturdu’ ’Gel bana Kafkas sürgünü bu toprak, bu su senindir. Acılarını sar bana yeşil dağların insanı, kanayan yaran benimdir. Bıraktıklarını unutma asla, unutma çektiğin acıları Kafkasya senin vatanın, gurbet benimdir’ ’Yorgun insanlar üzerlerinde ölüm kokusuyla Kefken’e yanaştılar.Albina kolunda iki yaşlı kadınla zar zor indirildi. Küçük Maze’nin battaniye sarılı bedeni bir denizci tayfasının kucağında askerlere verildi.Çerkezler görevlilerin nezaretinde köylere yerleştirilmeye başlandı. Küçük Maze’nin bedeni Kefken koyuna bakan bir yamaca gömüldü.Albina’dan bir daha haber alınamadı.Ve anlatılan odur ki Maze’nin mezarının olduğu o yamaçta o güne kadar açmayan kırçicekleri açmaya başladı. Rengârenk bu çiçeklerin Kafkas kırlarında da yetiştiği yıllardır anlatılır.Nice yazılar yazıldı sürgüne dair, şarkılar bestelendi ve dahi Şiir..bizede son olarak Kafkas Rüzgarı bu şiiri anlattı.
Kafkas RÜYA’SI
Bu Kafkas güneşinin altında anlatılan
Dağlarında yeşil ışığıyla bir Rüya’dır
İnce uzun narin kömür bakışlarıyla süzülen
Anaç yürekli Çerkez kızlarının Rüya’sı
Yüreklerinin güzelliği yüzlerine vuran
Ağlayan, ağlatan ve acıya gülen
Elleri nasırlı alınları açık anaların Rüya’sı
Bu Şamil destanında anlatılan kahramanlık
Yedi düvele dik durup sürülen
Denizin kıyılarına vurun bir kalabalık
Kayıkların içine dolan halkın rüyası
Çekerken laz denizciler kürekleri
Gökteki dolunay yakılan bir Çerkez ağıdı
‘’dağımda bir gül idim koparıldım
Savruldum kahbe rüzgârlarda ‘’
Çocukların kabusa dönen Rüya’sı
Şimdi uzaklarda nazlı bir gelin Çerkezya
İçimde rüzgârlarla dans eden şarkısı
Buda tarihten kalan bir Kafkas Rüya’sı