Atatürk ve İslam
Atatürk’ün Balıkesir Hutbesi
Ey millet Allah birdir, şanı büyüktür. Allah’ın selameti, atifeti (iyiliği ve sevgisi) ve hayrı üzerimize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenab-ı Hak tarafından insanlara hakayık-ı diniyyeyi ( dinin esaslarını, hakikatlarini) tebliğe memur ve resul olmuştur. Kanunu esasi (esas kanun), cümlemizce malumdur ki, Kur’an-ı Azimüşşandaki nusüstur (ayetlerdir). İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz, son dindir. Ekmel (en mükemmel) dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa ve hakikate tamamen tevafuk (uygun) ve tetâbuk (uygun düşme) ediyor. Eğer akla, mantığa ve hakikate tevafuk etmemiş olsaydı, bununla diğer kavanin-i tabiiyye-i ilahiyye (diğer tabiat kanunları) beyninde tezat olması icabederdi. Çünkü bilcümle kavanin-i kevniyyeyi (tabiat kanunlarını) yapan Cenab-ı Haktır.
Arkadaşlar; Cenab-ı Peygamber mesaisinde iki dâra, yani iki haneye malik bulunuyordu. Biri kendi hanesi, diğeri Allah’ın evi idi. Millet işlerini, Allah’ın evinde yapardı.
Efendiler, camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler itaat ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılmak lazım geldiğini düşünmek, yani meşveret için yapılmıştır. Millet işlerinde her ferdin zihni başlı başına faaliyette bulunmak elzemdir.
İşte biz burada din ve dünya için, istikbal ve istiklalimiz için, bilhassa hâkimiyetimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım. Ben yalnız kendi düşüncemi söylemek istemiyorum. Hepinizin düşündüklerini anlamak istiyorum. Amel-i milleye (millet işleri), irade-i milliyye (milletin seçimi) yalnız bir şahsın düşünmesinden değil, bilimum efrad-ı milletin (millet fertlerinin) arzularının, emellerinin muhassalasından (bileşkesinden) ibarettir. Binaenaleyh benden ne öğrenmek, ne sormak istiyorsanız serbestçe sormanızı rica ederim.
(7 Şubat 1923 Zağnos Paşa Camii-BALIKESİR)
Atatürk’ün sözlerinden:
Siyasetimiz dine aykırı olmak şöyle dursun, din bakımından eksik bile hissediyoruz.
Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır, demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum. şuûra muhalif, terakkiye engel hiçbir şey ihtiva etmiyor.
Din vardır ve lazımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi…
Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünce ve tefekküre muhalif değiliz...
Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur.
Biz ne bolşevik ne de komünistiz; ne biri, ne diğeri olamayız. Çünkü biz milletperver ve dinimize hürmetkârız…
Milletimiz, din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete maliktir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz.
Elhamdülillah, hepimiz Müslüman’ız, hepimiz dindarız…
Hangi şey akla, mantığa, halkın menfaatine uygundur, biliniz ki, o bizim dinimize de uygundur. bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine, İslam’ın menfaatine muvaffaksa kimseye sormayın, o şey dinidir. Eğer bizim dinimiz aklın, mantığın tetabuk ettiği bir din olmasaydı ekmel ( en büyük) olmazdı, ahir din olmazdı…
Efendiler, yüzyıllardan beri milletimizi yöneten hükümetler, maarifi (milli eğitimi) yaygınlaştırmak arzusunu açıklaya gelmişlerdir. Ancak bu arzularına erişmek için doğuyu ve batıyı taklitten kurtulamadıklarından, sonuç milletin cehaletten kurtulamamasına müncer olmuştur.
Bizim dinimiz makul ve en tabii dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki, son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için akla, fenne, ilme, tetabuk etmesi lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen mutabıktır.
İslam hayat-ı ictimaiyesinde hiç kimsenin bir sınıf-ı mahsus halinde mufaza-i mevcudiyete hakkı yoktu. Kendilerinde böyle bir hak görenler, dinin hükümlerine uygun hareket etmiş olmazlar. Bizde ruhbanlık yoktur. Hepimiz eşitiz ve dinimizin emirlerini öğrenmeye mecburuz. Her fert dinini, diyanetini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır, orası mekteptir.
Fakat nasıl ki, her hususta yüksek meslek ve ihtisas sahipleri yetiştirmek lazımsa, dinimizin felsefi gerçeğini tetkik, tetebbu bakımından ilmi ve fenni kudrete sahip olacak ve hakiki ulema yetiştirecek yüksek müesseselere malik olmalıyız.
Atatürk vefatından on beş gün kadar önce kendine geldiği zaman dünyadaki Müslümanlara şu mesajı göndermişti;
“Bütün dünya Müslümanları, Allah’ın son peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v)’in gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak takip etmeli…
Tüm Müslümanlar Hz Muhammed’i (s.a.v) örnek almalı ve ona göre hareket etmeli, İslamiyet’in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli… Zira ancak insanlar bu şekilde kurtulabilir ve kalkınabilirler.”
Atatürk’ün vefatından önce bu mesaj, başbakan ve dışişleri bakanı vasıtasıyla bütün dünyaya açıklanmıştır. (Ahmet Gürtaş, Atatürk ve Din Eğitimi, Diyanet yayınları)