Nasıl da unutmuş mavi, çılgınlık zamanlarında, kollarıyla sımsıkı sardığı yeşille kucaklaştığı o günleri… Yılan gibi kilometrelerce uzanan kara asfalt, üzerinde ki o robotların sesleriyle nasıl da sindirmiş sessiz huzur veren çığlığı.

Öyle görünüyor…

Hâlâ çekici, cazibesinden, muhteşem masummuş gibi görünen, bakanı bir kez ve bir kez daha kendiden geçirip efsunlayan güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemiş… Yine çılgın, yine asi, bir o kadar bonkör ve bereketli Karadeniz Giresun sahillerinde…

İnsana bu kadar cömert davranan, huzur veren mavinin sessiz çığlığını gözünüzle de duyabilirsiniz oysa! Bencil insan, vahşi medeniyetin nimetlerinden yararlanırken sözde; kulaklara, gözlere, atmosfere zarar gürültüyü-katranı geçirivermiş huzur verenin, sessiz çığlığın yeşile hasret sarıldığı sahilden.

Daha da çıldıracak şimdi Karadeniz… Kollarını öfkeyle savuracak karayolunun üzerine fütursuzca…

Atmosfer, ikiz mavi yani, çarşaf gibi yırtıldı. Sıcak katran buzdolabının buzlarını erittiği gibi eritti kutuptaki koca koca buz dağlarını. Gözsüz kara vicdanlı bencil insanın “doğa bana hizmet için var”mışçasına aç gözlülüğü bununla da bitmiyor…

Geri isteyecek şimdiden sonra Karadeniz kendinden koparılırcasına alınanları. Yeşil de öfkeli bu arada, nasıl ulaşacak mavi aşkının kollarına? Robotların camlarından atılan, geri dönüşümü imkânsız denilebilecek kadar zaman alan plastiklerle sıvanmış durumda maviyle sarmaş dolaş olduğu sahil yeşilin. Onu da zor günler bekliyor… Ama bu sistemin gücünü hesap ettiğini sanan insanoğlu yanılıyor…

O,kararlı…

Hem de nasıl!

İşbirliği yapmış mavinin ikizi gökyüzüyle. Çekici yeşil, yüreğini sızlatan hasretle, bulutlarını çekmiş en öfkelisinden, rüzgârını çekmiş… Boşaltıvermiş ikiz mavinin böğründen sellere dönüşen gözyaşlarını… Yarıvermiş ortadan karayılanı, aşkına kavuşmanın hasretiyle şelaleye dönüşen gözyaşlarıyla. Medeniyet artığı yapıvermiş geride bıraktığı molozlarla insanoğlunun acısıyla beraber… Yazık; bu kaçıncı acısı, bu kaçıncı kaybı akıllanmaz insanoğlunun?

İnsanoğlunun, doğanın ısrarcı direnişine dokunamadığı yerlerden birindeydim bu yaz. İki yamacına kadar gelmiş, ucundan yine karayılanı dokundurmuş, ama tamamen onu yok edememiş karayılan. Doğanın ısrarıyla bakir kalmış yeryüzü cenneti Karaburun… Belki de insanoğlunun vicdana geldiği bir zamana denk gelip kurtulmuş da olabilir bu cennet. Yine de doğa, vermiş mücadelesini. Gözlerini boyamış çabuk değişen insanoğlunun. O muhteşemliğini kullanmış.

İyi de yapmış…

İlk kez Eylülüne şahitlik yapıyorum Karaburun’un…

Alpay’ın da dediği gibi “Eylül de gel”.Evet; bir de eylülde gel ve eylülünü gör Karaburun’un, Giresun’un…
Kiraz diyarı mavi-yeşil cennet Kerasus’un, Görele kazasının bir sahil köyü Karaburun… Denize doğru uzanan bu burun, yeşilin ısrarcı tonlarıyla bezenmiş; göze batan vahşi bekâretiyle isim yapmış. Koyu yeşil, gizemli karanlık, büyüleyici hâkimiyetini göğsünü şişirerek sergiliyor ısrarla. Medeniyet denilen o karayılanın, maviden ayırmasına izin vermeden. Onbinlerce kuş, bu gizemli cenneti medeniyet vahşetine kurban etmemiş. Anlaşmışlar sanki militan ruhlarıyla, konuşlanmışlar kızgın yeşilin koynuna. Çaresiz kalmış ve insanoğlu, karşı koyamamış gönüllü askerlerin de direnişine. Sit alanı ilân etmiş, bu tabiat harikasını, maviyle kucaklaşmakta ısrarcı kuş cennetini, koyu yeşilin göze batan güzelliğini, ister istemez…

İkiz mavinin, yeşilin, kuşların, sanatsal güzellikleriyle verdiği savaşın, kurtulmuşluğun, kurtuluşunun hikâyesidir… Vicdanların, hassas yüreklerin, memleket hasretiyle korudukları memleketlilerinin, tanrısal görsel şölenlerinin hikâyelendirildiği örnek yerlerden biridir Karaburun…

Doğa ve onun parçası kuşlar böyle savaştı ve vatanlarını insana karşı böyle korudu. Kendinden alınanı da geri aldı zaman zaman… Bizler bizlerden alınanı doğanın kendisine emanet ediyoruz. Ondan sadık ondan bereketlisi de yok… O sebepten:

“Bu vatan bizim. Bu vatan toprağın kara bağrında sıra dağlar gibi yatanlarındır.”

Vatan parçası, her bir zerresi korumaya ve savunmaya değer mükemmel bir cennette yaşıyoruz. Elâlemin imrenerek baktığı kem gözlerden korusun Allah’ım. Yüzlerce yıl kıskanç yüreklerin bin bir oyunlarıyla yok edilmeye çalışılan bu toprakların haritası ve bayrağı şehit kanlarıyla çizildi ve boyandı. Artık kimse ne parçalayabilir ne de başka bir renge boyayabilir. Anaların yürekleri, Türk gencinin asil kanı izin vermeyecektir buna. Yeter artık son verin Türklere ve Müslümanlara karşı bu hayâsızca oyunlara…