Dün bir şehidimizi daha uğurlamak üzere Ulus İlçemize gittik. Şehit Astsubay Kıdemli Çavuş Erkan YALÇIN’a son görevimizi yaptık. İmam görevi gereği yine “Haklarınızı helal ediyor musunuz?” diye sordu biz de yüksek bir sesle helal olsun dedik. Şehit cenazelerinde haklarınızı helal ediyor musunuz sorusunu duyunca hep bizim ne hakkımız olacak, acaba şehidimize layık olabildik mi, şehidimiz bize haklarını helal edecek mi diye düşünürüm. Onu ebedi aleme uğurlarken son görevimizi layıkıyla yapabildik mi diye düşünürüm. Dünde bu duyguları yaşadım.

Eskiden şehitlerimizden bahsedilince herkesin tüyleri diken diken olur, bir çoğununda gözleri yaşlar dolardı. Şehitliğin ne kadar kutsal bir makam olduğu anlatılır, Cenab-ı Hak’tan istenecek en güzel ölümlerden olduğu vurgulanırdı.

Atalarımızın İslam dinini kabul etmesiyle beraber şehitlik duygusu iliklerimize kadar işledi. Tarihimizde şehitlerin sayısı o kadar çok ki hangi olaydan bahsetseniz mutlaka şehitlerimizden bahsetmek durumunda kalırsınız. İstanbul’un Fethi, Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşı, Yemen Cephesi, Kafkasya Cephesi, Plevne Savunması vs. çok sayıda şehit verdiğimiz savaşlardır.

Özellikle; Karahanlılar, Selçuklular ve Osmanlılar döneminde savaşların ve şehitlerimizin sayısı çok artmıştır. Bunun nedeni, Türklerin yaşadıkları bölgelerde İslam düşmanlarının oldukça fazla olmasıdır. Vatan sevgisi imandandır diyen bir dinin mensupları olarak vatan bizim için çok kutsaldır ve onu savunmak için ölümüne mücadeleyi göze alırız. Hatta Türkler tek başlarına İslam Dininin bayraktarlığını yapmış, İslam düşmanlarına karşı, Haçlı Seferlerine örneğinde olduğu gibi, tek başına göğsünü siper etmişti. Osmanlı’nın son yıllarında kaybedilen savaşlarla beraber şehitlerimizin sayısı o kadar arttı ki, Çanakkale’de Yemen’de Balkanlar’da Kafkasya’da neredeyse her haneden şehit vermeye başladık.

Büyüklerimizden hep bu savaş yıllarını ve atalarımızın kahramanlıklarını dinleyerek büyüdük. Bu gün belli bir yaşın üzerinde olanların, hafızalarına şehitlik, gazilik, kahramanlık öyküleri yer etti ve bu konuya duyarlılıkları arttı. Günümüzde hepinizin bildiği gibi adı konulmamış bir terör belasıyla uğraşmaktayız ve sürekli olarak ana kuzularını şehit olarak vermekteyiz. Şehitlik kavramının suyunun çıkarıldığı, TV haberlerinde sıradan 2 şehit, 5 şehit, 17 şehit haberleri son derece basit ve önemsiz bir şekilde verilmekte olduğunu herkes biliyor. Bizlerin ve yeni neslin bu konuya karşı duyarlılığı azaldı, üzüntü ve öfke duygularını neredeyse yitiren bir nesil yetişmeye başladı. Elbette yeni yetişen nesle sen ne biçim insansın, niçin heyecanlanmıyorsun demeye hiç mi hiç hakkımız yoktur. Çünkü yetişmekte olan neslin önüne ne koyarsanız onu alır genellikle. Şimdiki neslin önüne de heyecan duyacağı, daha çok etkileneceği farklı, farklı gayri milli unsurlar konulmuştur. Bu nasıl yapılmaktadır söyleyelim.

Yaşanan onca acıya rağmen, verilen binlerce şehide rağmen herkes top yekün sessiz kalıyorsa bu suskunluğu sağlamayı başaranların yöntemlerine bakmamız yeterlidir. Özellikle kitle iletişim araçları, siyasiler ve sivil toplum kuruluşlarının refleks, reaksiyon, tepki ve tavır göstermesi gerekirken, yaşanan gelişmelere karşı, cılız açıklamalar yapılmaktadır. Kahrolsun, alçaklar, kanları yerde kalmayacak, hesabını soracağız, üç beş çapulcuya papuç bırakmayız, bıçak kemiğe dayandı vb. gibi beylik laflarla milletimiz suskunluğa yöneltilmektedir. Gençlerimiz ise oyun ve eğlencelerle oyalanmaktadırlar.

Milletimiz yaşanan terör olaylarına karşı duyarlı ve dirençli olmalı. Herkes duyduğu, gördüğü şehit haberlerine karşı sanki hiçbir şey olmamış gibi davranmamalı, elindeki maddi gücü, yüreğindeki manevi gücü harekete geçirmelidir. Bu milletin kalbinde yüreğinde olan değerleri unutturmaya çalışanlara karşı, tam tersine bu değerleri yaşatmaya çalışmalıdır.

Şehitlere ölü demeyiniz, bilakis onlar diridirler ama bizim bu duyarsız tavrımız karşısında gerçekten ölürler. Şehitlerin olmasında ve milletin suskun kalmasında en büyük sorumluluk ülkeyi yönetenlerdedir. Nereye kadar uyutulacak bu millet? Hala her gün şehit haberleri almaktan bıkan insanımız bir gün öfkesini içinden çıkarıp “artık yeter” diyeceği günlerin gelmesini istemiyorlarsa, bu illeti bir an önce bitirmelidirler. Yoksa günlük işlerle meşgul ettirilip, hayatın koşuşturmasının içerisine sokulan ve bir iki satırla geçiştirilen terör ve şehit haberleri karşısında milletimiz öfke seline kapılacak sonucunda vebali olan herkes bu selin içinde boğulacaktır.

Allah, memleketimize huzur ve mutluluk versin. Bütün şehitlerimize Cenab-ı Allah gani gani rahmet etsin.

Not: Bu duygu ve düşüncelerimi sizlerle paylaşırken bir konuyu hatırlatmak istiyorum. Sendikamızca; Cuma günü Şehit ve Gazi çocuklarımızın eğitim giderlerine katkı yapmak amacıyla yapılacak olan kermese tüm Bartın halkının katkılarını bekliyoruz.