Sınavı kazandın, üniversiteyi bitirdin, işe yerleştin, koltuğa oturdun, makamı kaptın, müdürlük amirlik sıfatını aldın, herkes sana şimdi amirim diyecek, müdürüm diyecek, emirlerinizi bekliyorum efendim, nasıl uygun görürseniz efendim diyecek. Ne kadar güzel değil mi? Kulağa hoş geliyor bu cümleler. İnsanın gururunu okşuyor.
Bütün bu aşamalardan tek tek geçerken arkandan sihirli bir el seni sürekli destekledi, hiçbir sıkıntı yaşamadın. Senin olduğun yerde olmak isteyen binlerce milyonlarca insan var ama bu emellerine ulaşamıyorlar. Kendinle ne kadar gurur duysan azdır.
Üniversite sınavına girdin birkaç gün önceden sorular ve soru şifreleri geldi, mod medyan dediler sen o gece google’da aradın buldun, sınava hazırlıklıydın sınav senin için çok kolay oldu, sihirli bir el sana kapıları sonuna kadar açıyordu. Sınavı geçtin üniversiteye yerleştin.
Üniversiteyi bitirdin KPSS’ye girmen gerekti. 1999 yılında DMS(Devlet Memurluk Sınavı) adında ÖSYM tarafından yapılan bir sınavdı bu. Bu sınav Mayıs 2002’de KPSS (Kamu Personeli Seçme Sınavı) adını aldı. Niye böyle bir sınava gerek vardı ki? Sınav da neydi ki canım. Neden sınav? Ülkede son yıllarda sayıları gittikçe artan lise ve üniversite mezunu insan vardı, bunlar işe girmek istiyor ama nasıl girecekler? DMS ve KPSS böyle bir durumda yapılması gereken bir sınavdı. Sınavın olmadığı yerde torpilin, kayırmacılığın olacağı gün gibi aşikardı.
Sen üniversiteyi bitirdin ve KPSS’ye gireceksin. O da ne sınav çok zor, nasıl geçeceğiz, nasıl başarılı olacağız? Ama sihirli el yine devrede, sınavdan bir hafta 10 gün önce e-posta adresine, adrese teslim KPSS soruları ve cevapları geldi. 354 kişi sınavda 120 net çıkardı, karı koca, kardeş, bacanak, dayı yeğen, garip bir durum ama bu kadar kişi tam yaptılar. Kopya var denildi sınav yenilendi tam yapan çıkmadı. Ama sen bu sınavı da geçtin ve işe başladın.
İşe başladın ama kariyer gerekli düz memurlukla bir ömür geçmez, ihtiraslısın, emellerin var, mutlaka bir koltuğa oturmalısın, birilerine emir vermelisin. Sen en tepedeki makamlara layıksın. Şimdiye kadar tüm aşamaları sorunsuz geçtin, bundan sonra da sorun olmaması gerekir senin için.
Bu ülkede yıllar sonra adalet adına, hak adına, hukuk adına bir sınav yapılmaya başlandı, görevde yükselme sınavı, okul kurum müdür ve müdür yardımcılığı sınavı, şube müdürlüğü sınavı gibi. Azmedip çalışıp hazırlanıp bu sınavdan başarılı olup kimseye minnet etmeden görevinde yükseliyorsun, çalıştığın okula müdür, müdür yardımcısı oluyorsun ve görevini layıkıyla yapıyorsun ama böyle olmaz ki, birilerinden icazet alınmadan, birilerine yalvarmadan hakkınla bir makama geliyorsun ve adam gibi yöneticilik yapıyorsun. Onurunla meslek ahlakınla işlerini yürütüyorsun.
Birileri bundan çok rahatsız, eşit şartlarda sınav olduğu zaman kendi adamları bütün koltukları kapamıyor, idareci, amir olamıyorlar. Torpille, kayırmayla birileri koltuklara oturmalı sonra nüfuzlu kişiler aramalı müdür o koltuğa benim sayemde oturdun, karşılığını vermen gerekir diyebilmeli değil mi? Sen amirsin ama senden daha amirler var. Onurunla bir makama gelirsen kimse haddini aşarak bir laf söyleyemez. Bu sistemin ber taraf edilmesi gerekir değil mi?
2013 yılına geldik mülakatla atama diye bir şey çıkarıldı, 10-15 yıl geriye götürüldük, birileri diyor ki eskiden de böyleydi şimdi ne var bunda. Adı üzerinde eskiden böyleydi şimdi böyle olmamalı, atamalarda hak, hukuk, adalet, liyakat baş aktör olmalı.
Ama senin işine gelmez değil mi? Bir sihirli el sürekli sana kapıları açmalı sen de mutlu olmalısın değil mi? Sen mutlu olurken mutsuz olan kişileri hakkı yenilen kişileri düşünmezsin değil mi? Ne gerek var ki onlar insan değil ki!