Hikaye bu ya, bir bilge ile kölesi çekirge sohbete başlarlar.
Bilge, kölesi çekirgeye:
-Hey çekirge, bir köle ne ister? diye sorar.
-Ne olacak efendim, özgür olmak ister.
-Emin misin, yani istediği bu mudur?
-Söyledim ya efendim, bir köle sadece özgür olmayı ister.
Bu sırada, bilge "tevekküle" dalar ve çekirgesine az sonra dönüp, şöyle der:
-Çekirge bilemedin! Bir kölenin en büyük isteği bir köle sahibi olmaktır..
Hikaye bu ya dedim ama siz buna bakmayın. Bu hikaye felan değil gerçek. Çünkü bu yazıyı okuyup bittikten sonra, şöyle bir düşündüğünüzde bu tür insanların çevrenizde olduğunu göreceksiniz.
Çevrenize bir bakın; tüm insanlar hep şöyle zulüm gördük, şöyle baskı altında tutulduk, şöyle hakkımız yenildi itilip kakıldık, özgürlüğümüz kısıtlandı diye destansı sözlerle kendilerinin ne kadar mağdur olduğunu anlatarak söze başlarlar. Yani biz eskiden köle gibiydik derler. Bu söylemden amaç kendine ucu bucağı olmayan bir yol açmak ve yapacağı uygulamalara kılıf hazırlamaktır. Bu tip insanlar gücü, kuvveti, yetkiyi ellerine aldıkları zaman da yaptıkları ilk iş köle sahibi olmak, insanları kendi kulu gibi görmek ve onlara türlü türlü ızdıraplar yaşatmaktır. Psikolojilerini ancak bu şekilde rahatlatırlar. İnsanların kendilerinden bir şeyler istemelerinden, kendilerine muhtaç olmalarından zevk alırlar. Bunun örnekleri tarihte de çoktu, günümüzde de örneği çok bunu yaşayarak görüyoruz. Bu durum demokrasi kültürünün yeterince yerleşmediğinin, bireyler tarafından yeterince içselleştirilmediğinin bir tezahürüdür.
Bu sözde kölelikten kurtulup gerçekten sahip konumuna gelen kişilere niye böyle yapıyorsun dediğinizde cevap hazırdır; “eskiden de böyle yapılıyordu, eskiden de bize aynı haksızlığı reva görmüşlerdi.” derler. Ya sen öyle olma, haksızlık yapma, insanları kendine köle olarak görme dediğinde cevap hazırdır; aptal mıyım, saf mıyım derler. Bana yapılanlara misliyle karşılık vermeliyim ki intikamımı almış olayım derler. Şu bir gerçek ki; bu tavır yeni haksızlıklar yaratacak yeni mağdurlar yaratacaktır. Konunun tarafı olmayanlar da mağdur olacak, haksızlık hukuksuzluk yangınına biraz daha odun atılmış olacak ve bu yangını söndürmek git gide zorlaşacak.
Bu yangın ne zaman sönecek, süregelen insanlık onuruna haysiyetine yakışmayan düzen ne zaman değişecek. Hep bundan şikayet edilir, hep değiştireceğiz denilir ama tecrübelerimiz bu süregelen sistemin değişmediğini bize gösteriyor. Şunu unutmayalım ki haksızlık üzerine bina inşa edilmez. Kim ki binasını haksızlık üzerine kurarsa o bina bir gün gelir yerle bir olur. Yeniden yapmak istersin ama iş işten çoktan geçmiştir.
Bir gün gelecek; birileri kibrin, büyüklenmenin, dediğim dedik’in, intikam hırsının üstüne çıkacak ve bu gerçeği görecek ve herkesi kucaklayacak, adil olacak, adalet dağıtacak, insanlar arasında ayrım yapmayacak, hak edene hakettiğini verecek o günler yakındır inşallah diyelim.
Bu vesileyle tüm herkesin 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününü kutluyorum.