KIYAMET

Kıyamet, dün öğleden sonra Manisa Soma’daydı... Her gün ışığı terk ederek "benim sadık yarim kara topraktır",ekmeğim, aşım toprağımda dır derken Anadolu insanı, toprağın karnında barındırdığı maden de benimdir diyerek emekçiler, ekmek parasına dalıyorlar derinlere... Biliyorlardı; ocağın girişin de her gün aynı duyguyu yaşıyorlardı, akıllarında hep girip de çıkamamak, çıkıp da sağ olamamakta vardı. Şükür dualarıyla her çıkışlarında kara elmasın bulandığı yüzleri, elleri ve ciğerleri izin vermiyordu yakınlarına bile kendilerini tanımalarına... Gün ışığı onların mucizesi, özlemleri ve hasret duydukları sevgilileri gibiydi... Umutla bekleyen bakışlar yuvalarında her mesai bitiminde zaten sunuyor olsa bile gün ışığını evin kapısında onlara, ertesi gün yine aynı saatte giriyorlar yine aynı mezara bile bile ayrıca... Şükür duaları, besmeleler kara toprağın böğründen derinlerden duyuluyor adeta, yüzlerce emekçinin ağzından ve yüreğinden çıkınca... Allah'ım yardım et onlara... Sabır ver Tanrım yakınlarına... Esirge, bir sonraki olmasın lütfen…

Daha ne kadar oldu ki Zonguldak da canları toprağın altına ebediyen gönderişimiz. Bu kadar imkansız mı alınması gereken tedbirlerin alınması… Olmazsa olmaz çalışma koşullarını yaratmak; ne büyük paralar ki bu paralar; duble yollardan, metrolardan, tüp geçitlerden, köprülerden, daha mı pahalıymış yoksa… Bu kadar can, az mı gelmiş para denen o karanlık mel'un un gözüne…
Yoksa bizim toprağımız mı bize hasret, habire istiyor mu ne?

Vardır bir sebebi, bilinemeyecek kadar muamma mı bu sorun... Saklıyor mu kendini yoksa bizim bu işin üstadı bilenlerimizden. Bilimin, ilmin çözemediği kadar karmaşık mı bu göçüklerin, yangınların, patlamaların sebebi… Neden bu ülke de bu kadar çok peki? Bu sesi de duyan var mı?

Ne zaman dinecek ülkemin ağlarken döktüğü gözyaşları, içerisine döktükleri cabası…

Başın sağ olsun TÜRKİYE’M…