Bazıları büyük doğar, bazıları büyüklüğü kazanır, bazılarına da büyüklük yakıştırılır. SHAKESPEARE
Bir nevi ayağımızın altında ki toprak ile burnumuzun çelişkili paralelliği… Maazallah ayağımız bir tökezledi mi, toprağın zevkle sürttüğü en sevdiği organdır da “yükseklere bakan burnumuz”
Büyük insan olmak ve o büyüklüğü muhafaza etmek o kadar kolay değildir bilirsiniz. Geçmiş tarihlerde bazı “BÜYÜK” insan’ların ne kadar “küçük” olduğuna pek çok kez şahit olmuştur göz ve kulaklarımız…
Garip insanlardır onlar aslında… Burunlarında kocaman harflerle yazan ama herkesin göremeyeceği bir tabela vardır ve orada şöyle yazar; “Küçük dağları ben yarattım…”
Aynaya her bakışlarında muhtemel tabelalarının da tozunu alıyorlardır her halde.
Oysa onlarda bir zamanlar “küçüktüler…”
Kimsenin dikkatini çekemeyecek kadar “ufaktılar…”
Bilmeleri gerekiyordu “BÜYÜK” olmak için, onlardan daha daha büyük “KÜÇÜKLERİN” halini anlamak lazımdı. Yardım gerekiyorsa mütevazı bir şekilde “yardım” etmeleri gerekirdi. “BÜYÜKLÜK” bunu gerektirir. Anlamadan, dinlemeden bağırmamak, olayları engin bakış açısıyla süzgeçlerden geçirip oluruna vardırmak ve bilmeden konuşmamak gerekirdi.
“BÜYÜKLERİN” yakalandığı “İDRAK YOLLARI ENFEKSİYONU’NA” yakalanmaması da gerekir tabi. Hastalık kuluçka dönemine girmeden önce sabah ve akşam, üzerinde “Mütevazı, Erdem, Dürüstlük, Fazilet…” gibi değerli karışımların bulunduğu bir adet terkibin beynen ve bedenen sindirilmesi gerekir ki, bu hastalıktan korunsun akabinde gerçek “BÜYÜKLER” arasında olsun. Reçeteyi yazan doktorda işinin ehli olsun ki terkip faydalı olsun.
Evet, gerçektende bazı insanlar “BÜYÜK” doğar. Onlar öyle sevimli, öyle iyi insanlardır ki; fiziki özellikleri küçük dahi olsa kocaman yürekleri ve kocaman beyinleri ile göz doldururlar. Bilgi denizine gözü kapalı atlayanlardır ve mütevazılıkte insanlarla yarışırlar. Hakikaten onlar da ne güzel insanlardır…
Evet, bazı insanlarda “BÜYÜK” olmak için çalışırlar. Öyle çok çalışırlar ki; içlerinden bazıları çok çalışmaktan! dolayı “Onur, Şeref, Haysiyet gibi…” insanı “BÜYÜK” yapan o güzelliklerini de kaybederler. Ne garip değil mi? “BÜYÜK” olmaya çalışırken gerçek “BÜYÜKLÜĞÜ” kaybetmek…
Yakıştırılmanın ölçülerini ve sınırlarını size bırakıyorum. Siz değerli insanlar “BÜYÜK” ve “küçük” arasında ki kavgaları zaten biliyorsunuz yıllardan beri…
“BÜYÜK’ LÜK” hastalığına yakalanan insanlar!
Sizler bilmez misiniz?
Yakalandığınız hastalığın sizi “küçülttüğünü”
Omuzlarda taşınan “BÜYÜK” insanlar!
Ve sizler bilmez misiniz? Ya da şunu düşünemez misiniz hiç?
“Beni taşıyan ayaklar yorulursa… Ve fırlatıp atarsa bir kenara…” diye?
Anlaşılamayan bir şey var hala ülkemizde;
“BÜYÜK” olmak, senden küçükleri ezmek anlamına gelmiyor.
“BÜYÜK” olmak, saygısızlığı gerektirmiyor.
“BÜYÜK” olmak, bulunduğun unvan da insanları üzmen, dalga geçmen, küçümsemen, kibirlenmen ve onların zaaflarından faydalanman anlamına gelmiyor.
Bunları yaptığın ve yapmaya devam ettiğin sürece aslında çok küçük olan “BÜYÜK İNSAN” hiç şüphen olmasın ki insanlığın gözünde her zaman küçük kalacaksın.