Bir dostunuz geldiğinde sohbetiniz koyulaşmaya yüz tutarken sarıldığınız ilk şey kahve olsa gerek.İşte bende Bartın İnfo okurlarıyla buluşmamda bir kahve eşliğinde bu yazımı yazıyorum.Seçim ve geçim derdinden uzak sadece okuyunca yüzünüzde gülümseme kalması da tek amacım.İlk ağacı Habeşistan da şimdiki adıyla Etiyopya,bulunan kahve bu ağacın meyve çekirdeklerinin kavrulup öğütülmesiyle elde edilen tozun ürünüdür.Su ve sütle karıştırılması sonucu oluşan içki diye geçer.Ayrıca Avrupa'daki "coffe" kelimesinin de Türkçeden bu dile geçtiği söylenmektedir.Peki,neden hayatımızın ve damağımızın mihenk taşı olmuştur kahve?Mesela bir Pazar günü ailecek yapılan kahvaltıdan sonra babamız;"Hanım bir Türk kahvesi yap da içelim"diyerek kahvaltının cilası yapılmaz mı?Hele genç bir delikanlının en heyecanlı günü olan kız isteme töreninin başrol oyuncusu değil midir?Kahvenin içine bir de tuz atıldı mı vay o damadın haline."İçmeyip de ne halt edeceksin" veya "Bugün en mutlu günüm,bugüne içilir" dediğimiz hüzünlü ve keyifli günlerimizin finalini de bol köpüklü bir kahve ile yapmaz mıyız?Kahvenin sadece kendisi değil telvesi de bir o kadar değerlidir.Görebilen ya da görmek isteyen onda dünyayı görür."Falın falansın,bahtın ak olsun" ya da "Neyse halim o çıksın falım" diyerek başlanır ve ne medetler umarız onda.Hele bir de güzel şeyler duyduk mu falcımızdan öyle bir hevesle yıkarız ki onu.Bir rivayete göre kahvenin tutuluşunun bile asaletin göstergesi sayılırmış.İçerken serçe parmağımızı kaldırmalıymışız ve suyumuzu kahvemizden önce içmeliymişiz ki diğer tatları arındırıp kahvenin tadını daha iyi alalım.Sonra içersek ise kahvenin tadını beğenmediğimize işaretmiş.Sözün özü kahve anneye, babaya, dertliye, mutluya, varlığa, darlığa iyi bir yoldaş ve arkadaştır.
Bol köpüklü hayatlar dileğiyle...