Yener Oruç’un ATATÜRK’ÜN ‘FİKİR FEDAİSİ’ adlı kitabını okudum. Liderin sahip olması gerekenleri anlatan, güzel anıların yer aldığı harika bir kitap. Ve anılardan biri :
"Atatürk’ün sofrası denilince; her nedense bazılarının aklına yenilip içilen bir sofra gelir. Oysa bu sofraların yakın tanığı sofracıbaşı ‘Sofrayı hazırlarken nasıl çiçekle süslemeyi ihmal etmezsem (…) mutlaka birer defter ve kalem yerleştirmeyi de unutmazdım’ dediği bu sofraları, bir okula benzetmektedir. Üstelik bazen tebeşiriyle, silgisiyle bir karatahtanın da bulunduğu sofralar.
1931′ in Ağustos gecelerinden birinde bu sofrada bulunanlardan biri de tutkulu bir devrimci olan Dr. Reşit Galip Bey’dir. O gece Dr. Reşit Galip Atatürk’le bir tatsızlık yaşamıştır… Bu tatsızlık Kazım Özalp’ın ‘Atatürk’ten Anılar’ adlı çalışmasında yer aldığı şekliyle şu şekilde gelişmiştir:
O gece Maarif Vekili Esat Mehmet’in; kız öğrencilerin kısa etek, kısa kollu gömlek giymelerini uygun bulmadığını, daha kapalı giyinmelerini bir tamimle duyuracağını ifade etmesi üzerine Dr. Reşit Galip Bey; ‘Yanlış düşünüyorsunuz beyefendi, bu bir geriliktir, kadınlar eski durumda yaşayamazlar, inkılâplardan en mühimi kadınlara verilen haklardır, başka türlü batılılaşmakta olduğumuzu iddia edemeyiz’ der. İşte bu sert söylemi gerginliğe neden olmuştur.
Sayın İsmet Bozdağ’ın Şükrü Kaya, Tevfik Bıyıklıoğlu ve Ruşen Eşref Ünaydın’dan aktardığına göre ise: ‘O geceki sofrada Dr. Reşit Galip CHP İdare Heyeti Üyesi olarak sorumlu olduğu Halkevleri çalışmalarından bahsederken; Tiyatro kollarıyla hem bu sanat dalını yurtta geliştirmek, hem de devrimlerimizi bu yolla halkın vicdanına yerleştirmek istiyoruz’ dedikten sonra tiyatroda kadın eleman sıkıntısı çektiklerini, görev almak isteyen kadın öğretmenlere izin verilmesi için Milli Eğitim Bakanlığı’na başvurduklarını ancak; halk, onlara ‘oyuncu’ der diye bu iznin verilmediğini belirtir.
Reşit Galip’in ‘Bu kokuşmuş kafayla devlet yürümez’ tesbiti üzerine Atatürk’ün kaşları çatılır. Atatürk’ten; ‘Sözlerinizde müsamahalı, ölçülü olunuz’, uyarısı almasına karşın Dr.Reşit Galip; ‘Devrimci devrimcidir. Devrimci olmayan devrimci değildir. İnsanlar bu yaştan sonra ister istemez tutucu olurlar. Mecliste bunca genç, idealist, bakanlık yapacak yetenekte insan varken, böyle yaşlı kimseleri Milli Eğitim Bakanı yapmak hatadır’ sözlerini ekler. Dr. Reşit Galip Bey’in bu sözleri üzerine Atatürk’ün kaşları iyice çatılır.
Deneyimli ve yaşlı Milli Eğitim Bakanı Atatürk’ün geçmişte hocasıydı. Mustafa Kemal Paşa’nın; ‘Esat Bey, yeteneklidir. Davamıza inanmıştır ve benim hocamdır. Beni okutmuş olması sence bir değer taşımıyor mu?’ sorusuna ‘Kusura bakma Paşam, taşımıyor! Okuttuklarının içinde sizin gibi bir devrimci çıkmış ama, kim bilir nice tutucu da çıkmıştır.’ yanıtını verir. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa; ‘Bu masada hocama ve bir Milli Eğitim Bakanı’na hakaret etmenize müsaade edemem’ diye çıkışır. Dr. Reşit Galip’in, ‘Devrimleri korumak için sizden müsaade istemiyorum. Hatayı yapan siz de olsanız, sizi de eleştiririm. Roz Nuar’a verdiğiniz 15.000 liralık kredi mektubu da, siz yaptınız diye hata olmaktan çıkmaz!’, demesi üzerine sofraya derin bir sessizlik çöker…
Atatürk’ün; ‘Yoruldunuz, biraz dinlenseniz iyi olacak, buyurun biraz istirahat edin!..’ demesi üzerine Reşit Galip Bey’in kalkıp gideceğini, böylelikle o derin sessizliğin ortadan kalkacağını umanlar yanılmıştı. Çünkü Dr. Reşit Galip; ‘Burası sizin değil, milletin sofrasıdır. Milletin işlerini görüşüyoruz. Burada oturmak sizin kadar, benim de hakkımdır..’ demesiyle zaten derin bir sessizlik içindeki salonda sanki hayat durmuştu. ‘Öyleyse, biz kalkalım!’ diyerek masayı terk ederken Atatürk, sinirlerine hakim olmuş, işi uzatmamıştı.
Ancak bütün geceyi Dolmabahçe Sarayı’nda pencere kenarında bir koltukta geçiren Reşit Galip’i bir süre kendi odasından izleyen Mustafa Kemal Paşa sabah uyandığında, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Tevfik Bıyıklıoğlu’ndan Reşit Galip Bey’i soruyordu. Bıyıklıoğlu o geceki üslubundan dolayı mahcubiyetini Gazi Paşa’ya iletmesini ve kendisinden Ankara’ya gidecek kadar borç para istediğini, bunun üzerine 25 lira verdiğini söylüyordu. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa; ‘Bu durumda olan bir arkadaşa 25 lira mı verilir? Bari benim hesabımdan birkaç yüz lira verseydin… Adamın parası yokmuş baksana’ diyordu ve ekliyordu: ‘Cebinde beş parası yok ama, karakterinden hiç taviz vermiyor, parası yok ama, cesareti var…’ Gergin geçen o gecenin yorumu, bu cümle ile sona eriyor, ama hiç kimse o geceden sonra Reşit Galip’in adını Mustafa Kemal Paşa’nın yanında geçirmemeye özen gösteriyordu. İki ayrı kaynağı harmanlayarak, o gece Dolmabahçe Sarayı’nda yaşananları anlatmaya çalıştım… Peki o gecenin sonrasında neler oldu?
Birkaç ay sonra Mustafa Kemal Paşa, Reşit Galip’in bir konferans vereceğini Ankara Radyosu’nda duyunca, o akşam hiç kimseyi çağırmadı ve sofra kurdurmadı. Radyoyu açtırarak, konferansı beklemeye başladı.
Konu; ‘Halkevleri ve Devrimler’di. Bir ara Reşit Galip’in ağzından şu sözler döküldü: ‘Devrimlerimiz, Türk milletinin çektiği uzun çileler sonucu elde edilen denemelerimizin fikir haline gelmiş kesin inancıdır. Her yerde, herkese ve her şeye karşı onları savunacağız. Gerekirse babalarımıza ya da çocuklarımıza karşı bile…’
Bu sözleri duyan Mustafa Kemal Paşa, yanlış yapan evladını bağışlamış bir babanın yüz hatlarıyla radyonun başından kalkıyordu. Bir kaç gün sonra çağırttığı Dr. Reşit Galip’i, sofrada hemen yanındaki sandalyeye, Milli Eğitim Bakanı Esat Mehmet Bey’i de diğer yanına oturtmuştu. Bir ara Reşit Galip’in kulağına eğilerek; ‘Yarın Milli Eğitim Bakanı’sın!’ diye fısıldadı. "
Bu arada hani bir zamanlar her sabah öğrencileri güne başlatan Türküm doğruyum çalışkanım andı var ya kim kaleme almış biliyor musunuz , Reşit Galip...