Biliyorum diyor sevgilinin biri; ”sen de beni seviyorsun, biliyorum sen de âşıksın”…Kendinden o kadar çok emin ki bunu söylerken… Demek sevgili olunduğunda, birine âşık olunduğunda, kendine güveni de artıyor insanın. Bu sebepten olsa gerek, sevgiliye de güven sonsuz oluyor hiç düşünmeden…
O halde sevgili olmak, sevmek, düşünceden de uzaklaştırıyor insanı, bu sebepten midir acaba; aşkın en doruktayken, kara sevda boyutundayken sevgiliye mecnun demeleri?
Kara sevda da olgunlaşmış, köhnemiş, aşkın en kıdemli zamanı olsa gerek… Mareşal aşk…
Aşık; sevgilinin gözlerinde ki sevgiyi okuduğunu, aşkı hissettiğini anlatır. Demek ki sevgili, aşkın o meşhur gizemli efsunlu yanının etkisine, çekimine hemen kapılıyor ki; gözlerdeki hiç kimselerin algılayamadığı ışığın çevirisini yapıp falına da bakabiliyor. Kalp atışının temposundan, onun aşkın, sevginin melodisi olduğunu hemen algılayıveriyor.
Tıpkı, Hicaz semai: Sende tek sevgili, aklıma düştün.
Naz ende sevgilim yâdıma düştün.
Sanırım buradan da şunu anlamak zor olmasa gerek, sevgili bestekâr da oluveriyor aniden… En güzel notaları döktürüveriyor kâğıda-kaleme dahi gerek duymadan sevgilinin yüreğinden aldığı notaları kendi yüreğine kopyalamaya, başlıyor onun yüreği de aynı melodiyi çalmaya, aynı sözleri söylemeye ardı ardına… Tıpkı Azeri Bekirof gibi…
En büyük eksiği ise sevgililerin, aşkın dışında olan biten hiçbir şeyin farkında olamayışları… Her güzelin, güzelliğin bir kusuru varmış. İşte aşkın kendi duyguları dışında ki tüm duygulara kapalı ve kör oluşu da aşkın en sık problem yaratan tarafı. Onun kusuru da bu…
Bazen canı yanar sevgilinin, bunu da hisseder diğer sevgili, aşk o kadar yoğundur ki, telepati kurmaya başlar adeta sevgiliyle… Henüz dudakları kımıldamadan sevgilinin “seni seviyorum”dediğini bir çırpıda anlayışı da pes dedirtir insana…
Birden bire büyük bir aşk yorumcusu, sevgi profesörü oluverir insan, sevginin aşkın o büyülü duygusuna kapılınca… Şair, bestekâr oluverirmiş âşık sevgili. Marangoz bile farklı yontarmış ağacı, demirci ustası farklı su verirmiş çeliğe, veteriner farklı bakarmış hastasına, ziraatçının çileği de kalbe, elması da farklı kırmızıya bürünürmüş… Zanaatkâr oluverirmiş sanatkâr… Aşk mağduru, sevgi kırığı hep şunu söyler:- Aşkta mantık yoktur ama sevgi biraz daha mantıklıdır aşka göre… Hani bilmesem, âşık olma, sev diyecek…
İşte bir aşk mağdurunun şairliğe ilk adımdaki şiiri:
Aşk dediğin varlıkta yalan,
İnanma aldanma kapılma kızım,
Aştan sonra hayatın yıkılır,
Baharda saçların ağarır kızım…
Selmin Kardeşim akıllanmış bir sürü aşkın ardından şöyle yazmış bir siteye:
Eski sevgililerimin hepsine, 14 Şubatta kandil mesajı atacağım… Aşka gelmediler bari imana gelsinler…Bu da bir sürü aşktan sonra intikam duygusunun da varlığını kanıtlamıyor mu dersiniz?Aşkın ardında intikam da varmış meğer..
Aşk denen bu hissiyattı sevgiden ayıran bir yönü daha varmış… Âşık olan da olunan da her şey yolunda da olsa acı çekermiş. Aşk acısız olmazmış… Acının, Adana da olmazsa olmazı, Adana kebabı gibi…