Amasra-Bartın ADD başkanları ve üyelerine çok teşekkürler. Anıtkabir ziyaretine götürdükleri için bizi… Ayrıca, Amasra ADD Türk Halk Müziği Korusu…
Ankara, bağrında sakladığın, Türk yakın tarihini, eşsiz bir destan olarak yazan, dünyanın önünde eğildiği bu destanın kahramanını ziyarete geldik sana… Hiçbir ziyarette bu kadar çok duyguyu aynı anda yaşamadım. Çok zor… Eşsiz tarifsiz bir duygu seli… Çünkü;Bu duyguları yaşarken, aynı anda nefes alabilmekte çok zor.Göğüs kafesinizin tam ortası bir yumruk yemiş gibi sıkışırken,duyduğunuz gururun ve mutluluğun verdiği gevşemeyle de, göğüs kafesinizin kabardığını hissetmeye çalışıyorsunuz aynı anda...Onu, anlamayanları,anlamak istemeyenleri,karalamak isteyenleri düşünürken de öfkenize hakim olamayıp geriliyorsunuz.Aklınız, bedeninizin hareketlerini kontrol edemeyince, gırtlağınıza sıkışan nefes, hıçkırıklara,göz pınarlarınızda saklanan yaşlar da sağanak yağışa dönüşüyor bir anda…
Seni öldü diyenler yanılıyorlar. Bedenini görmek gerekmiyor, yaşadığını anlamak için. Dokunamadım belki, sarılıp ellerine, öpemedim, oturup sohbet edemedim belki ama, sen zaten benim geleceğimi biliyordun. Bire bir sohbet edebilmiş olsaydık ta, bu kadar çok konuşamazdık herhalde seninle… İnan, benim bedenim, senin orada canlı kalan ruhunu görünce yaşadığına utandı adeta… Aslın da, o ruhu, sen hepimize verdin…
Balmumu heykelinin karşısında dikildim, saçma sapan bir tavır ve edayla(Yani nasıl duracağımı bilemeden. Ellerim kollarım hiçbir yere sığmıyordu. O kadar ağır geldi ki bedenim bana.) seninle konuşmaya çalıştım. Çaresiz ve aciz hissettim o an kendimi… Babasının sıcaklığını özlemiş bir kız çocuğu gibi… İçimden: Ne olur, sen de olan cesaretin, yüreğin, on da birini bana göster. Bir şeyler yapamamak, senin yaşayan ruhunu da öldürmeye çalışanlara karşı bir şeyler yapamamak, acizlik, öldürüyor beni… Bir bitki gibi, ot gibi yok olup gitmek istemiyorum… Bunlar beklide içim de sakladığım en korkunç itiraflardı. Engel olamadım…
Ölüp gitti sanılan babasının yaşadığını, bir türlü kimseye ispatlayamayan, uzun yolculuğundan geri dönüşünde de, babasına, mirasını paylaşmaya kalkan kardeş sandıklarını şikâyet eden, küçük bir kız çocuğu gibiydim.
İşte, o an oldu her şey. Sağ omzumda bir el… Dönüp arkama bakamadım bile... Kulağımda ki ses, o kadar gerçekti ki; Dondum o an… Bütün sesler kesilmiş, sadece o sesi duyuyordum.
Bana:
-Çocuk, utandırma beni… Sen beni en iyi tanıyanlardansın, sen bırakırsan bu ipin ucunu, ipi boş bulan istediği gibi asılır ve sallanır. Benim sana olan güvenimi boşa çıkarıyorsun. Sen bu kadar zayıf değilsin. Senin hamurun belli, katıksız benim ruhumla yoğruldun sen… Uyuma, evlâtlarına sahip çık, kaldır omuzlarını, başın da kaldır, dik dur diyorum sana… Sen, benim çocuğumsun… Buraya geldiysen, sadece, benim ne kadar canlı ve güçlü bir ruha sahip olduğumu görmeye gelmedin. O ruhun sen de olduğunu da herkese göstermeye ve bu savaşta ben de varım demeye geldin… Toparlan ve yola devam et… Tekrar ve son kez söylüyorum, utandırma beni…
Derin bir nefes alıp, arkama döndüm. Kalabalıktı. Her kes, gözüme birer asker gibi görünüyordu. Sanki onlarca Mustafa Kemal vardı yanımda. Müzeye ilk girdiğimde, o yarı karanlık, loş mahzen gibi görünen koridorlar, şimdi ışık içindeydi.
Onun ve onun ruhuyla yaşayanların koridor boyunca sergilenen yazdığı tarihini zaten biliyordum. İş, şimdi bıraktığım yerden Bartın a dönüp, daha bir coşku ve özveriyle çalışarak, torunlarını, o ışığın gösterdiği yoldan yürütmekti…
Mustafa Kemal Paşa bize çok güvendi. Çok güvendi. Ve bu eşsiz güzellikte ki vatanı, silah ve dava arkadaşlarıyla birlikte özgürlüğe kavuşturup(Kadın, erkek, çoluk çocuk.) ,KÜÇÜCÜK BİR PARÇASINA BİLE KIYAMAYIP CANLARINI VEREN TÜM ŞEHİTLERLE BİRLİKTE bize emanet etti… Bu güveni, bu canlar pahasına korunan vatanın beklentilerini boşa mı çıkartacağız?
HAYIR… Ülkemizin küçücük bir deresi, zerresi bile çok değerli benim ve vatanseverler için… Çünkü biz sayılmaya kalkıldığında üç dört gibi görünürken, birden bire devleşen, sayılamayan, uçsuz bucaksız bir kalabalığa dönüşü veren tek ulusuz.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK biz, senin çocuklarınızız. Sen rahat uyu…
Ankara ya bu gün itibarı ile(29.11.2010) gidip, başka değerli bir görev için Vatanın toprağını, havasını, denizini koruyan... Cesaretin, kararlılığın, haklı davaların savaşçısı arkadaşlarımız da inşallah, hayırlı sonuçlarla dönecekler. Bu vatanın sahipsiz olmadığını bir kez daha kanıtlayacaklardır. Onların, haftalardır verdikleri bu mücadele de, bunun en büyük kanıtıdır. Bartın-Amasra el ele… Geleceğin kâbusu olabilecek, doğa katilini, Bartın-Amasra ya kurulmak istenen Termik santral in zararlarını, tüm nefes ve yürekleriyle, doğa dostu başka enerji kaynaklarının da olduğunu açıklamaya çalışan herkese, Bartın-Amasra ve tüm Türkiye ye seslerini duyurmak için giden arkadaşlarımıza da sonsuz minnet ve saygılarımızı iletiyorum bu vesile ile…