Eşsiz bir güzellik, sorgusuz sualsiz güzel… Herkese göre güzellik, göreceli de olsa ,bu öyle değil.Tartışmasız bir güzellik o.

M.Ö. 3.yy.a kadar Sesamos adıyla bilinen bu kenti, ilk olarak M.Ö.12.yy. da Hititler veya Gasgaslar’ın kurdukları söyleniyor. Bu kadar büyük uygarlıkların yaşadığı bu kentin altında, henüz gün yüzüne çıkartılmamış bir dolu tarihi belge ve eserler olduğuna inanıyorum. Küçücük bir yol genişletme çalışmasında bile çıkan kalıntıları gördünüz mü bilmiyorum Amasra yolu üzerinde? Amasra’nın altında yatan, bir dolu değer olduğunu tahmin etmek zor olmasa gerek.

Bakınız:

-Pers Prenses’i Amastris M.Ö. 302-286 yılları arasında kendi adına yeni bir şehir kurmuş ve bağımsız kraliçesi olmuştur. Deniyor Amasra tarihi kaynakçalarında.

Bakınız bu da,23.08.2007 Gürdal Özçakır tarafından hazırlanan Kdz. Ereğli sayfasından alınmıştır:

-M.Ö.345-337, o dönemin inançlarına göre Tanrı Dionysos Herakleia (Kdz. Ereğli) kralı. Büyük İskender Anadolu’ya girmiş ve Perslerle savaşmaya başlamıştır. İskender M.Ö.324 yılında Persleri yenmesi sonucu, etrafındakileri Pers kızları ile evlenmeye zorlamıştır. Bunun üzerine, Herakleia Kralı Dionysos, Pers Kralı lll. Darius’un kardeşinin kızı Amastris ile evlenerek(M.Ö.320),Anadolu ve Kdz. Ereğli tarihini etkileyen bir sürecin başlamasına neden olur.

Ve tanrı Dionysos’un ölümünün ardından tahta geçen Amastris, zengin Trakya kralının saldırılarından kenti korumak için Trakya Karlı ile evlenmek zorunda kalır. Ve bu dönemde Herakleia ticari zenginliğini artırmaya devam etmiştir.

Amastris Herakleia’nın zenginliğini ispatlarcasına kendi adını taşıyan Amastris(Amasra) şehrini kurar. Ve adına ilk sikkeyi bastırarak Amastris’i yönetmeye başlar.

Ve daha sonra, sırasıyla: Pontus’lar, Romalılar ve Cenovalılar’ın eline geçerek, kale ve kiliseleriyle ünlenmiştir Amastris. Padişahlar padişahı, yüce padişah Fatih Sultan Mehmet Han’ın fethinin ardından, emriyle Amastris olan adı Amasra olarak değiştirilmiştir. İşte Fatih ‘in Çeşm-i Cihan’ı …

AMASRA… Dünyamızın Gözü AMASRA…

Bu eşsiz güzelliğe turizm sözlüğünde Uyuyan Prenses dendiğini biliyor muydunuz?

-Ben de bilmiyordum, araştırırken o da ilişti sayfalarda gözüme. Hatta Şu an bağlı olduğu vilayet Bartın’ın (Ona da Tanrıça Athena’nın, diğer adıyla Genç Bakirenin ve ya Parthenia’nın, diğer adıyla Sular İlahı’nın ) gözdesi, incisi Uyuyan Güzel Amasra’nın hâlâ adı gibi güzelliklerini, tarihteki zenginliğinin de gönül zenginliğine dönüştürdüğünü görmek, hassas bir yürekle yaklaştığınızda hiçte zor değil.

İnsanlarına da, Amasra ya baktığınız gönül gözüyle bakarsanız, gönlü zengin o güzel insanlarını da görürsünüz. Onlar, zenginliklerini, güzelliklerini tarihten almışlar. Bu sıralar endişeliler, endişeleri onları yabancıya biraz kızgın ve öfkeli yapmış gayr-ı ihtiyari. Haksızda sayılmazlar. Binlerce yıl güzelliklerine hep güzellikler katılmış. Hiç ama hiçbir yabancı, hatta düşmanı bile bu güzelliği bozmamış, ona hep nazik davranmış, daha da güzel yapmak için çaba göstermiş. Ta ki; Üstün aklın bile kabul edemeyeceği bir proje ile son zamanlarda havasını suyunu, toprağını bozmak isteyenler Amasra ya gelene kadar… Keyifler kaçmış, gönüller üzgün ve telaşlı. Ama onlar yine de çok kararlı.Her fırsatta bunu dile getiriyorlar.

Eşsiz Amasra… Mavi, yeşil, cennet Amasra…

Ama Semra; Senin de ne gözün doyuyor, ne de gönlün doyuyor Amasra’ya.

Sadece benim mi? Bir kere ziyaret edipte doyabileni görmedim henüz. Her yıl memleketinin farklı yerlerini gezmeyi, gezip görmeyi gelenek haline getirenler, Amasra ya uğradıktan sonra, bundan sonrası için kıştan rezervasyonlarını yaptırmak için uğraşıyorlar. Maddi durumu biraz daha iyi olanlarsa satın almak için yer arıyorlar. Bunun adına aşk derler, sevda derler, gönül derler. Görmeye görsün gözün bir kere dünyanın gözünü.

Amasra’da yaşamadığı halde Amasra’ya sahip çıkan güzel gönüllü sevdalılarda var..Onu yaşamasını bilen sevdalılar.Bizden kucak dolusu sevgi ve saygı onlara…İsimsiz onlar,yürekleriyle bağlı Amasra’ya.Oranın halkı,oranın insanı hiç kötü konuşmamışlar Amasralıları için.Şimdi sadece Amasra da yaşayanlarından bahsedeceğim size.

Amasra’ya her gidişte mendireğinde turlamadan dönmek istemezsiniz. Denizden, keyifli denizden ve biraz da tenhadan hoşlanıyorsanız, denize de girersiniz. Ve bir daha çıkmamak üzere… Tıpkı Bartın’ın kavşak suyundan içmeye benzer Amasra’nın denizine girmek. Bir kere girdimi Amasra denizine, bundan sonra hep orada girmek istersiniz. Yüzmeyi de biliyorsanız tabii. Yok, ben şamyelle girerim derseniz, daha da heyecan, zevk ve espri katmak istiyorsanız işin içine, bu zevke sık sık nail olacaksınız demektir. Gide gele aşina olduğunuz, Amasra sakinlerinden aynı birkaç yüze muhakkak rastlarsınız. Orada kurduğunuz ahbaplıklar, arkadaşlıklar sayesinde, Amasralının Amasra’yı ne kadar çok sevdiğini ve koruduğunu, üzerine düştüğünü hemen anlar, onların verdikleri bu anlamlı savaşta sizde bulunmak istersiniz.

İsimlerine Altın Kızlar taktığım, altı sağlam dost, altı sağlam arkadaş, altı Amasra güzeli… Bazen fire vererek gelirler mendireğe ama muhakkak haberleri vardır verdikleri fireden. Ya hastadır, ya işi bitmemiştir ya da gecikecektir. Onlar çocukluk arkadaşı, aynı mahallede büyümüşler. Hepsi farklı sosyal konuma sahip… Kimi gençliğinde, Amasra da ya da Bartın da çalışmış, ya da gurbette çalışmış. Emekli olmuş, dostlarına, sevdasına dönüp gelmiş. Çoluk çocuk evlendirmiş barklandırmış, torun torbaya karışanda var içlerinde. İnanamayacaksınız, emekli diyorum ama rakama vurduğunuz da orta yaşın üzerinde olması gereken bu güzellerler, gel velâkin görüntüleri ve enerjileri ile anlattıklarını yalanlarcasına tablo çiziyorlar adeta. Ya gençliğin, güzelliğin sırrı Bartın’ın suyu kavşak suyundan içtiler ya da Amasra’nın denizinin de böyle bir marifeti var.

Hiç çıkmıyorlar sudan, keyif sigaralarını bile ki keşke bıraksalar, suyun içerisinde içiyorlar. Onlara orada Türk Kahvesi ikram etsem, şüphesiz kahveyi de suda içeceklerdir. Bir görseniz suyla bütünleşmiş gibiler. Sanki çok sevdikleri deniz onları ıslatmıyor, sudan çıktıkları an kupkurular. Saatleri gel dimi de, hep birlikte hop, Kaleiçi (Eski Zindan mahallesi). Kilisenin hemen yan sokağında ki evlerine gitmek üzere yola koyuluyorlar. Aynı enerji ve hoş sohbetle gözden kayboluyorlar. Sizse, acaba diyorsunuz, neydi bunlar böyle? Arkalarından bakakalıyorsunuz. İnanın bu dünyadan değil gibiler. Hiç kimse ve ya hiçbir şey onların keyiflerini ve kendi hallerince olan tavırlarını bozamaz. Farklı bir boyutta, kimsenin ulaşıp zevkine nail olamadığı bir ortamda yaşıyorlarmış gibi adeta. Edalarını görseniz ürperirsiniz. Saatlerdir şahit olduğum bu güzellikler, hoş sohbetli varlıklar,acaba açıklardan gelen efsanevi deniz kızlarından olabilir miydi?. Kısa bir süre düşünüp kendinize geldiğinizde. Bu kadar kısa sürede aşmaları mümkün olmayan mendirekten kayboluverdiklerini fark ediyorsunuz. Hayal ve gerçek arasında kalıyorsunuz. O tarihi dokunun içerisinde, bu hisse kapılıp ta ürpermemek mümkün değil. Çok, ama çok hoş ve huzur veren bir hikâyenin de, sizi hem doyurduğunu, hem de dinlendirdiğini fark edip, mutlu ayrılıyorsunuz ortamdan.

Evet, Altın Kızların, bu denizkızlarının adlarını da öğrendim.

Ayşe Hanım, tekstil emeklisi-Tanju Hanım, öğretmen emeklisi-Fatma Hanım, ev hanımı-Göksel Hanım, ev hanımı-Şirin Hanım, TTK emeklisi ve Tansu Hanım, o da ev hanımı.

Dostlar; Misafirlikte en güzel ikram, güler yüz ve samimiyettir. İkramlarıyla beni ve eminim ki tüm misafirlerini tıka basa doyuran, Amasra’yı sadece benim gördüklerimle ve yaşadıklarımla değil, daha da güzel temsil eden bu güzel altı yüreğe teşekkür ediyorum. İnanın geride kalan diğer Amasralıların eminim birçoğu onlardan farklı değil. Yeter ki Amasra ya iyi ve güzel niyetlerle gelmiş olun.

Onların bizlerden istedikleri hiçte zor şeyler değil, Amasra’yı kirletmeyin yeter diyorlar. Bu takdirde Amasra hepimize herkese yeter.

Gönüllü çevreci çifti unutmamak lazım… Kale şah’ın Seçkin Evler sakinlerinden, TTK emeklisi Şevki Fırıncı Beyefendiyi ve eşini… Ayrıca küçük yaşta çevreci torunlarını da es geçmek mümkün değil. Amasra denizinin keyfini çıkartmaya gelen bu aile, denizin tadını çıkarırken, densizlerin attıkları çöpleri de toplayıp, akşam giderken çöpe atmayı ihmal etmeyen Amasralı hassas bir aile. Teşekkürler Şevki Ağbi ve senin gibilere.

Balıkların kralı olarak adlandırdığım, Amasra Belediyesinden emekli olmuş Faruk Beyi de es geçemem. Çok ilginç bir adam… Tam teçhizat savaşa gider gibi balık tutmaya, mendireğe, hem de her gün aynı saatte gelen bu Amasra sakini. Çok şaşırtıcı biri. Şaşırtıcı olan yanıysa, kimsenin balık tutamadığı anda ve yerde bile o, muhakkak istediği kadar balığı kovasına doldurup gidiyor. O giderken de tüm balıkçılar isyan bayrağını çekip bakakalıyorlar arkasından. Benim ona balıklar kralı da deyişim ondandır. Sanki balıklar ona itaat edip, kendiliğinden tutuluveriyorlar. Ya da balıklar için çok özel bir kişi ki, balıklar minnettarlıklarının bedeli olarak ona teslim oluyorlar. Ama yüzündeki ifadeyi görmelisiniz. Diğerleri gibi değil. O ifadeyi, henüz çözemedim. Gerçi Amasralıların yüzlerinde buna benzer ifade hemen hemen hepsinde var. Ama Balıklar Kralı’nın ki biraz daha farklı. Çözdüğümde sizinle paylaşacağımdan emin olabilirsiniz. Acaba Amasralılara has bir mutluluk ifadesi ve ya kendinden emin bir Kralın ifadesi olabilir mi?

Vee… Bir kişi daha var ki; Hem Amasra’nın hem de Bartın’ın Faruk Ağabeysi… O güne kadar şahsen tanışmamıştım TTK’ da Makine Mühendisi olarak görev yapan Faruk Papila Bey Efendiyle. Çevreci olayların üzerine, daha kendinden emin bir şekilde gitmesi ve sağlam neticelere ulaşması teknik açıdan daha donanımlı oluşundan da kaynaklanıyor olabilir. Ama içinizde o yürek ve sevgi yoksa ne kadar donanımlıda olsanız, ne sonuç alabilirsiniz ne de bu kadar çok sevilebilirsiniz. O belli ki Amasra’yı, Bartın’ı kısacası vatanının her karışını çok seviyor. Hatta o, gelecek kaygısını içerisinde çok daha fazla yaşayanlardan biri olsa gerek. O’na Bartın’ın görsel ve yazılı basının da çok sık rastlarsınız. O tüm bu güzelliklere adamış kendini. Bizden de kocaman hürmet, saygı ve sevgi size Sayın Papila.

İnanın her şey için, ama güzel olan her şey için, sevmek yeter. Çünkü sevginin kendisi çok güzel…