Ok yaydan fırlayınca hükmü yoktur artık yapılanların ya da söylenenlerin. Bir dal gibi çıtırdayarak kırılır kalp. Yaşananlar, yaşanacak olanlar bir hayal gibidir artık.
Bir çiçeğin gün yüzünde ki can verişi gibidir her şey. Önce kök, sonra yapraklar solar tıpkı bir insanın usulca çöküntüsü gibi…
Uzuvlarının solup, aklının ince bir mendil gibi bir çalıya çaresizce tutunması gibi…
Göz çukurlarının belirginleşip, ferinin kısık sarı ışıkları andırması gibi…
Yavaşça ölmesi gibi…
Okun yaydan fırladığı gibi kelimeler çıkınca ağızdan, dökülünce dilden ince bir çıtırtı duyulur uzaklardan, çok uzaklardan. Sanki çok sevdiğin bir yakınını kaybetmiş gibi. Çok sevdiğin yerlere götüren yolların karanlığı gibi… Kıyamet koptu sanırsın ilk önce başına koca bir dünya yardım istemeden yıkılmış gibi hissedersin ve “olmasaydı” dersin, “olmasaydı keşke”…
Aniden bir fırtınanın etrafını sarması gibidir her şey. Toprağın havaya, dalların yağmurla birleşmesi gibi. Göz gözü görmez ya hani işte onun gibi bir şey… Yer-gök ağlar ya, kararınca bulutlar işte öyle bir şeydir. Bilsen, bilebilsen, görebilsen fırtınayı önlemini alabilirsin belki ama yok!
Hazırlıksız, kuru, cansız bir zamanında vurmuştur seni can alan bir kurşun gibi…
Can evin yerle-bir edilmiştir artık. Ok yaydan fırlamıştır. Dökülmüştür sevgi kırıntıların bedeninin her bir ince noktasından. Yüreğinde dayanılmaz bir sancı ile kulakların hala duyduklarına inanamaz bir halde. Yanar da yanar gönül. Hiçbir pervane, hiçbir soluk, hiçbir rüzgâr dindiremez artık yangını, söndüremez, uzaklaştıramaz yanından…
Ok yaydan fırlayınca, kulağına çalınan kötü bir müzik gibidir artık söylenenler. Takılıp, kalmışsındır sana her şeyi unutturan o söze… Acımasızca, bencilce söylenen birkaç bozuk kelimedir senin dünyanın ortasına fırlatan sözcükler. Yaşadıkların, mutluluk kahkahalarının atıldığı zamanı bir hayal ortamında görürsün sonra “yalanmış” her şey diye düşünürsün.
Yoktur bazı zamanlarda geri dönüşler, yol kapalıdır, karanlıktır, bataklıktır …