Sevgili oğluma mektup…
“ve tüm velilere…”

Canım oğlum…

Bugün okulundaki ilk günün…

Hem senin hem de bizim için o büyük gün geldi, çattı…

Ne mutlu bize…

Her ne kadar “uyum” aşaması için önceki hafta okula ilk adımını attıysan ve sırandaki yerini aldıysan, öğretmeninle tanıştıysan da ben sana bugün seslenmeyi uygun buldum…

Çünkü tüm öğretmenlerin, ağabey ve ablalarınla birlikte o kutsal yerin farkına bugün daha iyi varacaksın…

Daha çok öğretmen göreceksin, daha büyüklerin arasında küçücük kalacaksın…

Zaman zaman merdivenlerde kalabalık karşısında ne yapacağını şaşıracaksın, koridorlarda üzerine koşan ağabeylerinden ürkerek kenara çekilmeye çalışacaksın…

Bazen de hiç istenmeyen bir durum olsa da ama koridorda ama bahçede düşeceksin, ağlayacaksın yanında yine belki baban belki annen olsun isteyeceksin…

Kapının önünde oynadığın zamanlarda arkadaşlarına kızdığında yaptığın gibi bağıracağın, yardım isteyeceğin bir anne baba olmayacak.

Tabi oracıkta tıpkı sokakta, çarşıda olduğu gibi baban aniden yanında beliriverse yıllarca görmemiş hissiyle, sevgi ve özlemle az biraz da bir yere bırakılmış, unutulmuş duygusunun
kırgınlığıyla sıkı sıkıya sarılıvereceksin…

Ama orada biz olmayacağız, olamayacağız…

***

Sevgili oğlum…

O küçük bedenine kumaş gri pantolonun, morların hakim olduğu okul formaların ne güzelde yakıştı… Küçük adam oldun çıkıverdin be…

Uyum haftasının ilk gününde seni okula bırakıp, sırana oturduğunda ve ayrılma vakti geldiğinde annenle göz göze gelmemeye çalıştık hep…

Tabi gözlerimizi de senden hep kaçırdık…

Sendeki burukluk bizde de vardı çünkü…

Heyecanlıydık, gururluyduk ve mutluyduk da…

O mutluluk, biraz bizim de senden ayrı kalacak olmamızın verdiği duyguyla karışıp gözlerimizi de doldurmadı değil hani…

***

Canım oğlum…

Bugünü okulundaki ilk günün olarak görüyorum…

Andımızı okuyacak, İstiklal marşına eşlik etmeye çalışacak ve tek sıra halinde okuluna gireceksin.

Bazen şaşkın ördek, bazen korunmaya muhtaç yavru kuş gibi hissedeceksin kendini…

Ama merak etme, çok ta uzun sürmeyecek bu.

Ne kadar anneci-babacı olsan da, bizden büyük düşündüğün zamanlar da oldu…

Bu yazdıklarım içinde bulunduğun durumun kötülüğünden değil, biraz ayrılık hüznünü yaşayacağını bildiğimdendir.

Her neyse, duygusallığı ve zaman zaman dolan gözlerimizi bir kenara bırakalım ve her zaman yaptığımız gibi senle bir “dost” anlaşması yapalım…

Kim bilir belki sonunda senle bir “Adıga Oyunu” oynamak vardır ve sene sonunda akülü bir araba, yada ne istersen…

***

Anlaşma ne mi?

Evet, bu anlaşma aslında tek taraflı değil…

Aslında senden istediklerimden daha çok benim sana vereceklerim daha ağır basıyor.

Burada sana düşen görev öğretmenini sevmek, onu çok iyi dinlemek, dediklerinin en iyisini yapmak, ders zamanında konuşmamak ama sormak istediğin her şeyi parmak kaldırarak sormak olacak.

Her gün okulunda büstünün önünden geçeceğin Atatürk’ü de, dalgalanan ay yıldızlı bayrağını da seveceksin…

Arkadaşlarını hiçbir şekilde üzmeyeceksin, kızmayacaksın, onları da hep seveceksin, okulda yaptığın derslerinde hep üç yıldızlı pekiyi almak için çalışacaksın…

Her akşam eve geldiğinde oyunlarımızı oynayacağız, sevdiğin çizgi filmi izleyeceksin, az biraz bilgisayarda da oyun oynayabileceksin... Ama hepsini de eskiye göre biraz daha azaltarak…

Tüm bunları yaparken ev ödevlerimizi de en güzel, en başarılı şekilde yapabilmek için yeterli zamanı da ayıracaksın.

Bunları senden istiyoruz ama asıl önemli olanın daha doğrusu en önemli görevin annenle babana düştüğünü de biliyoruz.

Onun için bizde sana söz veriyoruz.

Her akşam televizyonu, bilgisayarı kapatıp zamanımızın önemli bir bölümünü okulda yaptıkların, öğretmeninin anlattıkları, arkadaşlarınla yaptıklarına da araya katarak derslerine zaman ayıracağız.

Belki sana kızdığımız zamanlar olacak ama bunu seni derslerinden soğutacak haddeye getirmeyeceğiz.

Yolun en başında kendimize ders çalışma programı yapacağız. Derslerimizi kimi zaman eğlence, kimi zaman da ciddiyetle yapıp yeni konulara yol alacağız.

Hani hep diyorsun ya; pilot olacağım yada kalp doktoru… (Doktorluğun uzmanlık dalını da nereden bilirsen) İşte büyüdüğünde onlardan biri yada öğretmen, polis, asker veya başka bir meslek sahibi olmak için bunları yapmak zorundayız.

En büyük sorumluluk ise az öncede belirttiğim gibi bize düşüyor…

Biliyoruz ki, anne ve babaların dersleriyle, okuluyla yakından ilgili, alakalı oldukları çocuklar biraz daha başarılı olurlar.

Biliyoruz ki, sene sonunda ve ileriki sınıflarda aldığın karnen senin karnenden çok bizim karnemiz olacaktır.

Ve yine biliyoruz ki, başarı ancak ve ancak okul-aile-öğretmen işbirliği ile yakalanır.

Bunlar olmadığı zaman sana ne hesap sormaya, ne karnene bakmaya, ne senle övünmeye, nede “yetiştirdiğimiz oğlumuz” demeye hakkımız olacak.

Dövündüğümüzde de çoktan iş işten geçmiş olacak.

Evet oğlum, henüz yolun en başındayız ama aynı zamanda da en önemli yerindeyiz…

Sözlerimizi tutmaya da söz vererek, sana ve tüm arkadaşlarına da başarılar dileyerek yazımızı noktalayalım…

Daha eğitim ve öğretimin boyunca buradan sana sesleneceğim çok zamanlar olacak…

Şimdilik hoşça kal…

Başarılar seninle olsun, benim küçük ve bende hep ‘küçük’ olarak kalacak olan yavrum…