Önceki gün bir dost sohbetinde söz döndü dolaştı AK Parti’ye geldi.

Arkadaşlardan biri “AK Parti’nin icraatlarını, yaptıklarını, özellikle Ergenekon, Balyoz operasyonlarıyla ilgili hassasiyetini ve yaptıklarını takdir ediyorum. Uluslararası alanda da Başbakan Tayyip Erdoğan’ın tavrını, dik duruşunu, yeri geldiğinde lafı gediğine oturtmasını hayranlıkla izliyorum. Ama nedense kendimi bir türlü AK Parti saflarına dahil edemiyorum, yani AK Parti’ye oy veremiyorum” diye yakınmada bulundu.

“Yakınma” diyorum, çünkü söyleyiş ifadesinden “AK Parti’li olmak istiyorum ama beni iten bir şeyler var, olamıyorum” diye bir anlam çıktı.

***

Bu sözler bana 1998’de Genelkurmay’ın andıçladığı gazetecilerden biri olan Mehmet Ali Birand’ın 22 Temmuz seçimleri öncesinde söylediği ifadeleri hatırlattı; “CHP’ye oy vereceğim; ama AKP’nin iktidar olmasını istiyorum.”

***

Birand, bu sözlerine de (CHP için) “Bu sözlerim, ‘Benim kalbim senin ideallerinle, senin sosyal demokrasinle dolu. Ama sen iktidar olduğunda, bu devleti yöneteceğine dair sana güvenemiyorum” demekti” diyerek açıklık getiriyordu.

Yine devam ediyor Mehmet Ali Birand: “Ama bugün AK Parti’ye oy verir miyim? Bilmiyorum! Hâlâ AK Parti beni zorluyor. Laik endişelerim artık yok. Eğer AK Parti 9 senedir, bu ülkeyi, din devletine dönüştüremediyse, zaten çok beceriksiz bir iktidardır! 9 senede bu ülkeyi din devleti yapmayacağını gösterdi. Bu ülkede, farklı bir laiklik tanımının gerektiğini ortaya koydu. AK Parti’ye oy vermem ama CHP çocukluğumdan getirdiğim bir şey. Onun için belki de son defa oyumu CHP’ye, hayalime verdim. Sosyal demokrasi isteyerek, insanların eşit olacağı bir düzen yaratacak… Bu tabii abuk sabuk bir şey. Gördük ki, AK Parti daha fazla denge oluşturma yoluna gidiyor.”

***

Üniversitelerde türbana getirilen yasağa karşı tutumuna, Fethullah Gülen’i övmesine, okullarını desteklemesine rağmen ve bunun için 98’de andıçlanması yüzünden orduevlerine girmesi yasaklanan Birand, “AK Parti’ye oy vermem” derken, bunun sebebini de “CHP çocukluğumdan getirdiğim bir şey” diyerek açıklıyor.

***

Son zamanlarda ülkedeki değişim rüzgârlarının da etkisiyle diğer siyasi partilere gönlünü verenlerin sözlerinden, AK Parti’ye karşı bir sempati duymaya başladıklarını okuyoruz.
“AK Parti’ye oy veremiyorum” diyen bu dostumun Birand gibi çocukluğundan getirdiği bir siyasi eğilimi olmamasına, hatta muhafazakar bir ailede yetişmiş olmasına rağmen AK Parti’li olamaması” konusunda kendince de bir “neden” ortaya koyuyor…

“Kuruluşundan bu yana Bartın’daki AK Parti teşkilatının içindekilerin çoğunu biliyorum, ama doğma büyüme Bartınlı olarak parti de kendime yakın hissettiğim, sohbet edebileceğim, yanına uğrayıp çay içebileceğim bir isim yok. Olanlarda partiyle çok içli dışlı değil. Yani Bartın’da içe kapanık, sokaktaki insanlara kulakları kapalı bir yapı var. Küçük bir ilde değil de, büyükşehirde olsaydım, belki AK Parti’linin önde gideni olurdum”

***

Hangi parti olursa olsun, il vitrini çok önemli. Bu il özellikle Bartın gibi küçük bir yerse… Bunun için bu düşüncede olanlarında haklılık payının yüksek olduğuna inanıyorum. Önümüzde AK Parti’nin Bartın teşkilatı için kilometre taşlarından sayılacak bir kongre var. Bu kongre belediye seçimleri içinde oldukça önemli. Kendisini partiye uzak hisseden insanların yakınlaşmasına, ılımlı bakmasına vesile olacak değişimlerin, açılımların olması lazım.

AK Parti eğer gerçekten belediyeyi almak istiyorsa kadrosuna DP’de Hamit Güngör gibi, SP’de Mücahit Mekeç, Ünal Yurtbay gibi, MHP’de Piryancılar Yaması’ndan kuş uçurmayan Hüseyin Çetin, geçmiş yıllarda Kemerköprü’de günde yüzlerce insan ağırlayan Cemal Akın gibi, CHP’de -bu aralar biraz uzak kalsa da- Hakan Ceylan, DSP’de Şükrü Kaval’ın olduğu gibi, vitrinine kent insanına yakın isimler eklemeli…

Siyasette “2011 seçimlerinde olduğu gibi” bazen lider rüzgarı ve milletvekili gayreti,

Bazen de “2009 yerel seçimlerinde olduğu gibi” kent insanının nefesi…