Malumunuz Peygamberimiz, ticaretle meşgul oluyordu. Onunla iş yapanlar memnuniyet duyuyor, doğruluk ve dürüstlüğüne hayran kalıyorlardı. Çünkü onda yalan, hile, aldatma gibi çirkin huyların zerresi dahi bulunmuyordu.
 
Peygamberimiz toplumdan uzak yaşayan bir insan değildi. Herkes gibi o da alış veriş yapıyor, borç alıp veriyordu. Ticarî hayatı kontrol için ara sıra çarşıya pazara çıkıyor, insanlara adalet, insaf, hak hukuk dersi veriyor, birbirlerini aldatmamalarını, yalan yere yemin etmemelerini söylüyordu.
Peygamberimiz, henüz kendisine peygamberlik gelmeden önce ticaretle meşgul oluyordu. Onunla iş yapanlar çok memnun kalıyor, doğruluk ve dürüstlüğüne hayran oluyorlardı. Mekkeliler en kıymetli mallarını onun yanına emanet olarak bırakıyor, her alanda güven duyuyorlar; yalan, hile, aldatma gibi çirkin huyların zerresinin dahi bulunmadığını çok iyi biliyorlardı.
Bir gün Peygamberimize Saîb adında bir Arap tüccar takdim edildi. Onu, Peygamberimize doğruluk ve dürüstlüğe dikkat eden bir adam olarak tanıtıyorlardı. Peygamberimiz ise, “Ben onu sizden iyi tanıyorum” deyince, Saîb de Peygamberimiz hakkında şöyle bir iltifatta bulundu:
“Evet, ticarette arkadaşlık etmiştik. Bütün hesapları gayet mükemmeldi.”
SEN BANA HAKKIMI FAZLASIYLA VERDİN!
Peygamberimiz alış veriş esnasında kendisini tanımayıp da kaba davrananları hoş karşılar, onlara karşı peygamberlik imtiyazını kullanmazdı.
Bir gün bedevinin birisi et satıyordu. Peygamberimiz de bir miktar hurma karşılığında et almak istedi, fakat hurmayı bir müddet sonra getirmek üzere söz verdi. Eve geldi, hurmanın kalmadığını gördü. Tekrar pazara gitti. Bedeviyi buldu.
“Senden hurma karşılığında et almıştım, fakat hurma kalmamış” demeye kalmadı, bedevi bağırıp çağırmaya, yaygara koparmaya başladı. Etraftan Peygamberimizi tanıyanlar müdahalede bulunmaya kalkıştılar. Fakat Peygamberimiz onları bırakmadı.
“Siz müdahale etmeyin, bedevinin hakkı var” dedikten sonra, meseleyi tekrar anlattı. Yine de bedevi söylenip duruyordu.
Sonunda Peygamberimiz onu Ensar’dan birisinin evine göndererek hakkı olan hurmayı ondan almasını söyledi. Bedevi gidip hurmayı aldı.
Dönüşünde Peygamberimizi Sahabîlerle beraber oturuyor görünce, tanıdı, göstermiş olduğu anlayış ve sabırdan dolayı son derece duygulandı ve şöyle konuştu:
“Ya Muhammed, Allah sana mükâfatını versin. Sen bana hakkımı fazlasıyla verdin.”
Peygamberimiz ticarî meselelerde devamlı haklıdan yana olmayı tercih ederdi. Kendi şahsına karşı bir saygısızlıkta bulunulsa bile yine haklı olanı tutardı. Onun mağdur düşmesini istemezdi.
BİZİ ALDATAN BİZDEN DEĞİLDİR!
Peygamberimiz bazen çarşı pazarı dolaşır, bir haksızlık ve hile olmaması için kontrolde bulunurdu. Uygunsuz bir şeyle karşılaşırsa, satıcıyı ikaz ederdi.
Bir gün Medine çarşısını dolaşırken bir hububat yığınının önünde durdu. Elini  içine daldırdı. Eline bir ıslaklık dokundu ve altından, üstünde olmayan şeyler çıktı. Satıcıya döndü:
“Nedir bunlar?” diye sordu.
Mal sahibi: “Ya Resulallah, yağmur yağmıştı. Ondan ıslanmış olacak” dedi.
Peygamberimiz, “Neden ıslak kısmını herkesin görebileceği şekilde üste koymadın?” şeklinde azarladıktan sonra:
“Müslümanlar arasında aldatma olmaz. Bizi aldatan bizden değildir” buyurdu. Bir başka ifadesinde de şöyle buyuruyor: “Müslüman  Müslümanın  kardeşidir.  Kusurlu   bir malı din kardeşine satan hiçbir Müslümana bu satış helâl olmaz. Ancak satarken malın kusurunu açıklarsa başka...”
Evet gerçek mümin, en yüksek ahlâka sahip olan insandır. Onun ticari muamelelerinde yalan, aldatma ve yanıltma. Yalan ve aldatma ise hem Hak’tan, hem de halktan uzaklaştırır. İnsanları aldatmak ve yalan söylemek, çok kötü fiillerdir. İnsan aldatılsa dahi, asla kimseyi aldatmamalı, en yüksek bir fazilet olduğu hâlde, bazen kaybetmeye sebebiyet verse de doğruluktan ayrılmamalıdır. Allah, her zaman doğruların yanındadır.
 
BİR DUA
Bizleri istikametten ayırma
Allah’ım! Nefislerimize zulmettik, Sana isyan ettik. Eğer bizi bağışlamaz, bize acımazsan dünyada da ahirette de kaybedenlerden oluruz. Bizi hüsrana uğrayanlardan eyleme. Şeytanın kalbimize girip saptırmasına fırsat verme. Bizi İslam’dan ve Kur’an’dan ayırma. Bizi bir an olsun istikametten ayırma.
 
ALTIN ÖĞÜTLER
Harama helale dikkat et
Büyük Allah dostlarından Abdülkâdir Geylânî Hazretleri bir sohbetlerinde şöyle buyurur:
Ey oğul! Sana takva gerek. Bu sebeple takvanın gereklerini yerine getirmeye gayret et ki, kalbin iç düşmanlıklardan ve çirkin huylardan kurtulsun. Hayırla istikâmetlensin.
Ey oğul! Dünyalık toplarken, gece odun toplayan fakat eline ne geldiğini bilmeyen kişi gibi olma. Eline geçen dünyalığın helâl mi haram mı, meşru mu yoksa gayr-i meşru mu olduğuna dikkat et. Bütün fiillerinde tevhit ve takva güneşi ile beraber ol.
 
HADİS BAHÇESİ
Yakınlarını asla kayırma!
Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: “Hiç şüphesiz benden sonra adam kayırmalar ve yadırgayacağınız bazı işler olacaktır. Ashab-ı Kiram, Ey Allah’ın Resulü, o zaman nasıl davranmamızı tavsiye edersiniz buyurdu. Siz üzerinize düşen görevleri yapar, kendi hakkınızı ise Allah’tan beklersiniz. ” (Riyazü’s-Salihin, Erkam Yayınları)
Hadisin verdiği mesajlar
1. Görülen haksızlıklara sabır ve tahammül etmek, toplum huzurunu kaçırmamak gerekir. 
2. Haksızlığa uğradık diye haksızlık yapmak doğru değildir.
3. Bir mümin hiçbir zaman fitne tarafı olmamalı.

BİR NÜKTE
Anne-babana saygıda kusur etme!
Anne-baba, insanın en başta hürmet edeceği kudsî iki varlıktır. Onlara hürmette kusur eden, Hakk’a karşı gelmiş sayılır. Onları hırpalayan er-geç hırpalanmaya maruz kalır. İnsan, daha küçük bir canlı halinde var olmaya başladığı günden itibaren, hep, anne-babanın omuzlarında gelişir. Bu hususta ne anne ve babanın çocuklarına karşı olan şefkatlerinin derinliğini tâyine, ne de onların çektikleri sıkıntıların sınırını tespite imkân yoktur. Bu itibarla, onlara hürmet ve saygı, hem bir insanlık borcu hem de bir vazifedir.
 
BİR HATIRLATMA
Kul hakkı konusunda gereken hassasiyeti gösteriyor muyuz?
Yaptığımız her ibadet bizi kul hakkından korkma ve o konuda dikkatli olma seferberliğine itmelidir. Kişi, beşer olmaktan kaynaklanan hatalarıyla bir başkasının hakkına tecavüz etmiş olabilir. Bunu hiç dert etmeyip maddi-manevi hangi ihlalde bulunduysa bunu büyük bir cesaretle telafi ve helallik dileme yoluna gitmelidir.
Hak sahibi ölmüş ise ona dua ve istiğfar edip, çocuklarına, vârislerine verip ödemelidir. Vârisleri bilinmiyorsa, parayı fakirlere sadaka olarak verip, sevabını hak sahibine hediye etmelidir. Bir kimseden haksız olarak alınan bir kuruşu, sahibine geri vermek, yüzlerce lira sadaka vermekten kat kat daha sevaptır.