Dallar izin verdiği sürece sahip çıktı ay ışığı karanlıkta gezinen gölgeye. Gölge önce apartman etrafında dolaştı. Sonra birinci katın odalarından biri önünde bir müddet durakladı.
İçerde (odada) bulunanların soluklarını sayarmışçasına birkaç saniye bekledi orada. Korktuğu her ne ise kendince emin olmak içindi bu bekleyiş. Normal zamanlarda ayağının tekini sürükleyerek yürürdü ama bu gece farklıydı. Bu gece özel bir geceydi onun ve “ en sevdiği arkadaşı” için. Birilerini uyandırmamak adına dikkatli olmalı onu ele verecek herhangi bir ses’e davetiye çıkarmamalı idi.
Söğüt ağacının altına park edilen kırmızı araba, gecenin misafirleri arasındayken biraz daha koyu bir renge bürünmüş uslu uslu kendisini bekliyordu. Yavaşça yön verdi ayaklarına…
Sinsi bir gülümseme; çoktan yerleşmişti yüzünün tam ortasına. . Gecenin ilerleyen saatinde bu kadar enerjik olmasına sebep en yakın arkadaşının yüzünü saran merak dalgasına şahit olacak olmasıydı. Kırmızı arabanın kapısı açıldı. Rampa olan yolda vitesi boşa alarak yaklaşık 50 metre kadar mesafesi olan apartmanın önüne park etti. Hiçbir şey olmamış gibi oldukça sakin bir şekilde gerisin geriye evinin yolunu tuttu.
Bekir Bey, son bir ay boyunca; yataktan kalkıyor, elini yüzünü yıkamadan soluğu balkonda alıyor “kırmızı arabasına” doya doya baktıktan sonra kişisel temizliğini yapıyordu. Karısı ondaki bu durumu her ne kadar olağan karşılamaya çalışsa da evlilikleri boyunca Bekir Bey’in kendisine böyle ilgi göstermemesinden dolayı da üzgündü. Mamafih elden gelen bir şey yoktu. İlk zamanlar eşine bu üzgünlüğünden bahsetmiş, Bekir Bey’in saksıdan kopardığı küçük bir çiçeğe de hemen tav oluvermiş, üzgünlüğünü unutmuştu. “Hayatımın tek aşkı sensin!” demişti karısına. Bunu söylerken öyle içten bakmıştı ki karısının gözlerine, inanmaması mümkün değildi.
Evin neredeyse her odasını kaplayan çay kokuları eşliğinde kalktı Bekir Bey bu sabah yatağından. Her zaman ki gibi balkon kapısını gözlerini ovuşturararak açıp, söğüt ağacının altına park ettiği kırmızı arabasını aradı gözleri. Ama o da ne? Araba her zaman ki yerinde yoktu.
Yanlış gördüğü varsayımında bulunarak gözlerini bir kez daha ovuşturup, dikkatlice aynı yöne doğru bakarken, apartmanın diğer bir katında ise karnını tuta tuta gülen en yakın dostundan haberi dahi yoktu. Etekleri zil çalar vaziyette neredeyse yalın ayak fırladı Bekir Bey evden. Söğüt ağacının altına geçmiş elleriyle yoklayarak! arabasını aramaya devam etti. Aklı karışmış, gözleri yuvalarından fırlamış, gördüklerine hala inanamayan bir tavırla “arabam nerede?” derken yukarı kattan arkadaşı seslendi;
—Hayrola Bekir ne oldu?
Sözlerini söylerken gülmemek için dudaklarını kanatırcasına ısırdı.
—Arabam dostum! Araba yok. Akşam buraya park etmiştim.
—Peki, ellerinle ne arıyorsun? Diye sorarken kahkahasını daha fazla tutamayarak saldı göklere.
—Ya ne bileyim ben işte! Ben ne yaptığımı biliyor muyum?
Sabahın bu saatinde gülüşmelere ve gürültülere alışık olmayan diğer apartman sakinleri de ne olduğunu öğrenmek maksadıyla pencere ve balkonlara hücum etmiş Bekir Bey’in garip hareketlerini anlamaya çalışıyorlar, kahkahalarıyla yeri göğü inleten komşularına da ha bire soru yöneltiyorlardı “ne oldu?”
Bekir Bey sürekli aynı yerde dolanıyor, söğüt ağacının dalları altında hala elleriyle yoklayarak arabasını arıyor sağa-sola bakmak hiç aklına gelmiyordu. Başını kaldırıp ileriye baksa bir…
—Bekir ağabey… Dedi apartmanın daha yükseklerinden bir ses;
—Aha araba! işte orda ne arıyon ki sen? Aha oraya park etmişin!
Eliyle gösterdiği yöne baktı Bekir Bey. Doğruydu. Güzeller güzeli kırmızı arabası ilerde ki apartmanın önünde duruyordu. Ama oraya nasıl gitmişti ki? Adı gibi emindi akşam işten geldiğinde arabasını buraya park ettiğine. Kafasında soru işaretleri bulunsa da “Olsun” dedi içinden. “Bir şey olmamış ya! Çalınmamış, kaybolmamış ya!”
Apartmanı sallayan kahkaha rüzgârları iş saatine doğru kesildi. Birer-ikişer işe doğru yola koyulmalar başladı…
Merdivende karşılaşan iki kadim dost birbirlerine bakıp gülümserken Bekir Bey;
—Hala inanamıyorum araba oraya nasıl gitti ki?
—Canım sende! Araba nasıl gitsin oraya? Oraya park etmişin işte... Sen işlere fazla daldın, yoğun bir stres altında olduğun için ne yaptığının farkında değilsin.
Hiç seslenmedi Bekir Bey. Doğru söylüyordu arkadaşı. Son zamanlarda öyle yoğundu ki…
Sabah olanlar akşama kadar işyerinde defalarca anlatıldı. Bekir Bey işaret edilerek gülündü, her sözün arasında bir “kırmızı” bir de “araba” sözcüğü dolaşmaya başladı. Lakin oldukça sakindi Bekir Bey. Yapılan şakalara o da gülüyor, arkadaşlarının takılmalarına gülümseyerek cevap veriyordu. O gün şen-şakrak geçti. Uzun bir zaman dillerde olacağı da kesindi bu olayın. Olaylara sebebiyet veren dostu ise kıs kıs gülüyor kesinlikle hiç bir şekilde renk vermiyor içinden “sen dur dahaaa…” diyordu.
Aradan geçen birkaç gün boyunca her şey normaldi, ta ki bir sabah…
—Aman Allahım!
Bekir Bey bağırarak söğüt ağacının altına koştu yine;
—Allahıma bu sefer gitti, işte şimdi çalındı arabam!
Kıyamet kopmuşçasına bağırarak bahçede bir oraya bir buraya koşmaya başladı. Apartman sakinlerinden bir kısmı aşağı Bekir Beyin yanına inerken diğerleri balkondan seslendiler;
—Dur bakalım dur, dur! Ya yine park ettiğin yeri unuttuysan?
—Mümkün değil. Aha! Tam buraya park ettim! Dedi söğüt ağacının altını göstererek. En sevdiği arkadaşı meraklanmışçasına sordu;
—Bekir iyi misin sen?
—Yok! Arabam yok abi!
—Hele bak bakalım bir etrafa. Belki park yerini unuttun yine. Gez bakayım şöyle bir…
Bekir Bey, apartman etrafında dolaşmaya başladı. İşe geç kalma korkusu ile diğerleri evlerine girdiler bir tek samimi dostu hariç. O balkon da Bekir Bey’in haline karnı patlayacakmışçasına gülüyor bu durumdan son derece eğleniyordu. Diğer taraftan Bekir Bey, hararetli bir şekilde arabasını ararken apartmanın arkasına park edilmiş şekilde buldu. Derin bir nefes çekti ama neredeyse aklını yitirecekti. Bu araba buraya nasıl gelmişti? Derhal evine koştu anahtarları kontrol etti. Anahtarlar her zaman ki gibi vestiyer de asılı duruyordu. Alelacele alıp, arabasına koştu yeniden. Kapıyı açtı, torpidoya baktı. Eğer aklını kaybetmiyorsa dün öğle sıralarında buraya bir miktar para koymuş sonrasında parayı oradan almayı unutmuştu. “Eğer paralar yoksa hırsız getirdi arabayı buraya. İyi de hırsız ne diye buraya getirsin ki? Belki de parayı bulunca arabayı bıraktı, parayı alıp kaçtı…” kendi kendini telkin ediyor “acaba deliriyor muyum?” diye düşünmekten de kendini alamıyordu. Son bir aydan beri arabasını hep aynı yere park ederdi. Dün akşam da aynı yere park ettiğini çok iyi biliyordu lakin… “Peki, burada ne arıyor?”
—Sen iyice çıldırdın artık!
Dedi karısı. Rezil olduklarını, onu ve çocuklarını utandırdığını, herkesin onunla dalga geçtiğinden bahsederken Bekir Bey hala;
—Vallahi aynı yerdeydi… Diyordu.
—Yeter artık Bekir! Allah aşkına yeter!
Çaresizce sustu Bekir Bey. Karısı doğru söylüyordu. Rezil olmuşlardı komşularına ama “o araba oraya nasıl gitti?” diye düşünmeden edemiyordu.
Günlerce düşündü. Hatta bazı geceler uykular haram oldu Bekir Bey’e. Düşündüklerini, yapacaklarını, planlarını en yakın arkadaşına anlatmaya devam etti.
—Bu gece sabaha kadar ayaktaydım.
—Bekir bence yanlış yapıyorsun. Sen iyice bir tuhaf oldun çıktın. Ne yaptığını gerçekten bilmiyorsun artık. Bir doktora gitsen iyi olur.
—Ayaktaydım diyorum. Sabaha kadar arabayı izledim. Her şey normaldi.
—Bekir!
—Abi araba…
Bekir Bey’in arkadaşı günlerce güldü onun haline. Bir akşam kendi kendine gülerken, karısının ısrarları üzerine ne yaptığını kahkahalar atarak anlattı;
—Anahtarı nasıl aldın?
—Seni doktora götüreceğimi söyledim bir gün anahtarı aldım ve aynısından yaptırdım.
—Yazık adama.
—Ne yazığı be! Şaka yapıyoruz şurda, bir kez daha yapayım söyleyeceğim zaten.
—Bir kez daha mı? Delirdin mi sen?
—Söz sonra söyleyeceğim şaka olduğunu.
Gece; karanlıklarının yanı sıra kötü bir şakayı daha sürükledi peşi sıra. “Son kez” diye adlandırılan “yaşatılana” bedeli ağır olacak yeni ve kötü bir olay örgüsünün temeli daha atıldı.
…vites boşa alınıp, sessizce ilerledi kırmızı araba asfalt yolda. Bekir Bey’in kolay kolay bulamayacağı bir yere park edildi.
“Arabada güzel ama Bekir’in korktuğu kadar var.” Dedi eve dönerken “o kadar yıllık memurum ben bile alamadım” derken dişleri gıcırdadı sinirden.
Aklına bir şey koyduğunda kimse engel olamazdı ona ve yapacağı her ne ise onu herkesten çok iyi yapardı. Bekir Bey “yarın araba alıyorum, param tamam artık” dediğinde aklının bir köşesine koymuştu zaten ona şaka yapmayı. “ Ben bile alamazken…” diye düşündü tekrar.
Sabah olunca ürettiği senaryo’yu izlemek için erkenden kalktı. Yüzünde muzip bir gülümseme ile Bekir Bey’in balkonuna kesik bakışlar atıyor bir yandan da “şimdiye çoktan fırlaması lazımdı” diye kendi kendine fısıldıyordu. Olayı bilen eşi ise kızgın bakışlarını kocası üzerine sabitlemiş;
—Ayıp bu yaptığın… Diyordu sürekli.
Beklediği gürültü nihayetinde koptu ama asıl beklediği kişiden değildi canhıraş bağırışlar Bekir Bey’in karısındandı;
—Allah’ını seven yardım etsin! Bekiiiirrrr!
Nefes nefese koştu arkadaşının evine. Ondan önce gelenleri neredeyse dövecek gibi uzaklaştırdı yerde yatan Bekir Bey’in başından, öylece bakakaldı sonrasında. Gözleri tavana dikilmiş, bacaklarında ve kollarında ki engel olunamayan titremelerle sarsılıyordu en sevdiği arkadaşı!
—Bekir, dostum kendine gel. Yenge ne oldu Bekir’e?
Yaptıkları hiç aklına gelmiyor, eğlencesine engel neyin olduğunu merak ediyordu şimdi.
—Arabayı göremeyince…
Yetmişti bu söz ona. Gerisini duymasına gerek bile yoktu… zaten anlatılanları duymuyordu da artık…
Sonra ki günler korkunç bir vicdan azabı yerleşti yüreğine. En sevdiği arkadaşını hastaneye kaldırmışlar birkaç gün sonra da ailesi eşyalarını toplayarak memleketlerine gitmişlerdi. Bekir Bey’le birlikte her şeyi yok olup gitmişti adeta.
Günlerce hatta aylarca suçladı kendini. İçinde arkadaşını görme isteği belirdiğinde yanına gitmeye karar verdi.
Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi yazan tabelayı gördüğünde içine ılık ılık bir şeylerin aktığını hissetti. Demir kapılar büyük bir gürültü ile açıldı.
...üzüntüsünün yanı sıra Bekir’i göreceği için heyecanı da ağırlıyordu yüreği.
—İşte orada… Dedi hemşire eliyle birkaç metre ileriyi gösterdi.
En sevdiği arkadaşı Bekir bir ağacın altına çömelmiş, elinde ki kırmızı arabaya çiçek yapraklarını tıkıştırmaya çalışıyordu.