Bu kitabı elinize alırken çoğu insanın yaptığı hatayı yaparak aşk’ı okuyacağınızı ümit ederek alırsınız. Ancak ilerledikçe hem bir insanın bir insanı karşılıksız sevmesini, hem ilahi aşkı okuyoruz. Kitap mutsuz bir kadın olan Ella karakteri üzerine kurulu ancak flashback lerle asıl anlatılmak istenene Mevlana ile Şems’in hikayesine yoğunlaşıyoruz ve o dönemde yaşayanlar kendi hikayelerini kendi ağızlarından anlatıyorlar. Aşk şeraiti kitabını yazan ve değerlendirmesi için yayınevi ’ne veren Aziz z. Zahara ile kitabı değerlendiren Ella arasında bir yakınlaşma başlıyor kitabı okudukça. Önce yazıyla sonra konuşarak en son ise sevgisinin ölçüsü sevdiği için yapılabileceklerden ziyade vazgeçebileceği şeyleri göstererek ailesini bırakıyor. Bütün hayatını alt üst ediyor. Sanki o kadar yeri beraber gezmeyi görülecek şeyleri beraber görmeyi kısacası kısıtlı olan bir zaman dilimlerini dolu dolu geçirmeseler olmayacakmış gibi. Bazen çok seviyorlar birbirini bazen de daha çok. Ella ile Aziz sadece 1 sene beraber hayat sürmüşler ancak anladığım o ki sevdiğinle geçen zaman kavramı farklı bir kavram. Elbette birbirlerine doyduklarını yani yapacaklarını bitirdiklerini söyleyemeyiz ama şu var ki kısa da olsa sevdiğinle dolu dolu geçirdikten sonra zamanın bir ölçüsü yok. Yeter ki yapmayı iste.
İkinci kısım ve esas önemli olan kısım yüzyıllardır anlatılagelen konuşulagelen yazılagelen bir dostluk. Öyle bir dostluk ki birbirleri için şan şöhret mal mülk terk etmişler ve sadece 3 yıl süren bir dostlukmuş ancak birbirlerinden o kadar çok şey öğrenmişler ki Mevlana’yı hatipliği bıraktırıp şair yaptıracak kadar, dünya malına zerre değer verdirtmeyecek kadar, el alem ne der diye düşünmeyecek kadar, işin görünen kısmına değil görünmeyen kısmına baktıracak kadar. Bu uğurda Şems’in payına düşen ise ipekböceği ve ipek hadisesinde ki ipekböceği misalidir. Yavaş yavaş kozayı işlerken içinde kendisi kalmış ve sevmeyenleri tarafından ortadan kaldırılmıştır. Kitapta sufiler için kırk kural var ayrıca. Tasavvuf yoluna girecekler için tavsiyeler niteliğinde, bir de hikayeler var ki muhakkak aktarmam lazım.
- Bir gün Halife Harun Reşit Mecnun’un Leyla’sını görmek ister. Der ki kendini harap edecek kadar ne var bir görelim. Çağırtırlar Leyla’yı bakar ki normal sıradan bir insan. Hayretler içinde sorar o vakit Halife: Mecnun’un uğruna deli divane olduğu Leyla sensin demek? Ne farkın var senin? Leyla cevap verir: Evet ben Leyla’yım ama sen Mecnun değilsin….
- Dervişin biri hocasını o kadar çok sever ki herkesin hocasını tanımasını ister. Bu arzusunu hocasına iletir. Hocası pek hoşlanmasa da tamam der çıkarlar pazara. Pazarda heykeller arasında bir kuş görür ve nefesini üfleyiverir o anda sıcak bir yel eser kuş canlanıp uçar bunu görenler işi gücü bırakır talebe olurlar. O kadar ki eski talebeye sıra gelmez. Bir ara hocasına der ki çok pişmanım hocam mahrum kaldım diye. Hocası yine tamam der ve bir zaman vaaz esnasında yelleniverir talebeleri tiksinerek dağılırlar kimse kalmaz tek kişi hariç. Hocası döner der ki: evladım sen niye gitmedin. Dervişin cevabı manidardır: Ben ilk yelle gelmedim ki, ikinci yelle gideyim.
Okumamışsanız kesinlikle alıp okumanızı tavsiye ederim. Baki selamlar…