Bir söz vardır; makro bazda   yaşananlar mikro bazda da aynen yaşanır.



Bu açıdan bakarsak Ulusal basındaki hastalıklar Bartın’da yerel basında da aynen  görülüyor.



Mesela nasıl Ulusal basında medyanın gücü yok. Yerel basında da öyle. Peki ne var gücün medyası var. Gücün hizmetinde olmak var.



Bartın’da kabul edelim etmeyelim, yerel basın bir güç odağı değil.Yazanlar çizenler , hatta gazete sahipleri, medya patronları  birer kanaat önderi değiller.Bu tutum ve anlayışla da olamazlar.



Köşe yazarları gazetelerinin itici gücü  olamıyorlar, zira gazetenin/patronun çizgileri aslında kendi sınırları olmuş.Çizgi dışına çıkamıyorlar, çıkartılmıyorlar.Patronlar gücün yanında olmayı tercih ettikleri sürece de çıkamayacaklar.



Halbuki halk gazete ve gazetecilerden ne bekliyor.



Halkın gözü, kulağı sesi olmasını, uğradığı  haksızlıkları dile getirmesini,karakolda uğradığı  haksızlığı, semt pazarında yediği kazığı , devlet dairesinde yokuşa sürülen işini çözmesini bekliyor, istiyor.



Vatandaş  derdini basına anlatacak. şikayet edecek.



İşte basın bu durumda halk savunuculuğu gibi önemli görevi üstlenmelidir. Vatandaşın hakkının savunucusu olmalıdır. Gerçek Gazeteci işte bu görevi  üstlenen adamdır.



Açıkça  söylemek gerekirse ki maalesef Bartın’da az  sayıda gazete emekçisi, büyük özveri ile çalışıp, kendi ekonomik sıkıntılarını geri plana itip halkın sorunlarına sahip çıkmaya çalışmaktadır. Bartın’da Güçlü, zengin ve iyi bir mevkide olanların eleştirdikleri pek görülmemiştir.



Naylon gazeteciler sayesinde Cep harçlığı karşılığı yapılan haberleri ilk bakışta tanıma yeteneğine sahip olduk.



Bunlara Naylon Gazeteci tabiri cuk oturur.Bunlar  ısrarla ve sürekli gazeteci olduklarını  ispatlamak adına basına verilen yemek, kahvaltılarda ve toplantılarda boy gösterirler.



Gazeteci olarak temsil kabiliyeti olmayanların gazeteci derneklerine başkan olabilmeleri de ayrı bir kara mizah konusudur.Bunları tanır ama gazetelerini tanımaz, ortada göremezsiniz.



Köşe yazarlarının çoğunun yazılarını  okuduktan sonra insanlar ; “ne olacak yani bunu bende yazarım”  demektedirler.Bir çoğu da  blok halde intihaldir. Halbuki köşe yazarının hamurunda cesaret olmalı, okura “ bir de bu bakış açısı  varmış” dedirtmelidir.



Bu naylon gazetecilerden en çok kendi meslektaşları yakınıyorlar. Çünkü onlarla aynı kefeye konmak endişesini yaşıyorlar.



Gazeteci için en büyük tehlike onurunu kaybetmektir. Ancak bu şantajcı, hileci, naylon, yağcı, köşe dönücü gazetecilerin (!)  onuru olmadığı için böyle bir endişeleri yok.  Genellikle bir gazeteciye yakışmayacak, mesleği temsil edemeyecek üslup içindeler. 



Artık  Bartın’da yerel gazetecilik de uzmanlaşılması gerekiyor.



Sadece bülten haberciliği ile yetinmemek lazım.



Bartın’da yerel basının,  kamuoyu yaratmak, halkı eğitmek, uyarmak gibi görevlerini de hatırlaması lazım.Ancak  bunu yapmak için gazetecinin ilkeli olması, birikiminin olması, dağarcığının dolu olması gerekiyor.



Bununda gazetecilik terbiyesi ve etik kaygı ile de pekiştirilmesi lazım. Alaylıların da,okullu gençlerinde bir birlerine bildiklerini aktarması,ortak toplum faydasını esas alan hedeflere kol kola yürümesi gerekiyor.Aksi takdirde üzüm üzüme baka baka kararacak.



Şimdi bazılarının , ayakta kalmak için resmi ilan almak; resmi ilandan olmamak için de idare ve siyasetçi ile iyi geçinmek lazım dediğini duyar gibi oluyorum.Sırtınızı halka dayarsanız bu endişeyi hissetmezsiniz.



Gri yayın politikası  izlediğiniz, yola çıkarken makinayı, personeli ayarlayalım, finansal konuda ise  “kervanı yolda düzeriz” mantığı ile hareket ettiğiniz için dik duruş sergileyemiyorsunuz sayın Bartın yerel basını…



Uçurtma rüzgarla uyum içinde olduğu için değil, rüzgara karşı durduğu için yükselir.

- - - -