İnternetten yararlanan insanların sayısı ülkemizde her geçen gün artıyor. Çünkü internet geniş kitlelere erişim ve bilgiye ulaşımda büyük kolaylıklar sağlıyor.
Günümüz şartlarında çok çeşitli imkanlar sunuyor.
Bu imkanların arasında en önemlisi ve kullanımı en yaygın olanı ise hiç şüphesiz sosyal medya.
Bilgi teknolojilerinin geldiği son nokta olan sosyal medya, kullanım oranı itibariyle bir kitle iletişim aracı olarak gazete ve radyoyu çoktan geride bırakmış vaziyette. Bu gidişatıyla kısa sürede televizyonu da geride bırakacak gibi görünüyor.
Fayda ve yararları açısından sosyal medyaya bakacak olursak birçok olumlu taraflarını görebiliriz. İnsanların tahlil, analiz, sorgulama ve muhakeme yeteneklerini geliştirdiğini, bir yandan hoş vakit geçirmesini sağlarken diğer yandan iletişimden haberleşmeye, pazarlamadan markalaşmaya, siyasi bir karar almadan kitleleri ikna etmeye kadar çok çeşitli ve farklı alanlarda istifadeler sunduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Öte yandan sosyal medya hayatımızı birçok alanda kolaylaştırdığı gibi tahminlerin çok daha ötesinde zarar da verebiliyor.
En basitiyle; öfke ve nefreti, zıtlaşma ve kutuplaşmayı artırıyor. Tehdit başta olmak üzere siber suçları katlayıp, bireyleri birbirlerinden uzaklaştırıyor.
İnsanların duygu ve davranışlarında değişiklikler meydana getirip, herşeyi sanallaştırıyor.
Kişileri her geçen gün daha fazla cep telefonlarına bağlıyor.
Kullanıcıları kimlik krizine sokarak, asosyalleştiriyor.
Çok hızlı bir trend içerisinde olan sosyal medyanın kontrolü her zaman kullanıcısında olduğundan kontrolsüz, sınırsız paylaşımlar yapılıyor.
* * *
Hile çağında dürüst, sanal çağda gerçek olamıyoruz...
Şimdilerde bazı insanların sevinçlerini ve kederlerini yakın dostlarıyla değil de, sanal alemde Facebook ve Twitter'daki sanal arkadaşlarıyla giderdiklerini görüyoruz.
Ayrıca bu paylaşım sitelerinin kullanıcıyı müptelası yaparak utanmayı unutturduğu, gelenek ve görenekleri, örf ve adetleri rafa kaldırdığını, alışkanlıkları değiştirdiğini de müşahede ediyoruz.
Bir kısım art niyetli ve ahlaktan asgari düzeyde dahi yoksun olan insanların da, sanal ortamda kendini ve kimliğini gizleyerek, takma isimler altında sansürsüz trollemeler yaptıklarını, normal ortamda ifade edemedikleri fikir ve düşünceleri sanal ortamda sorumsuzca paylaştıklarını, içlerindeki anarşist ruhu ortaya çıkardıklarını görüyoruz.
Gerçek yaşamda mutsuz, çaresiz ve güçsüz olanların, sanal ortamda ne kadar mesut, bahtiyar ve cesur görünmeye çalıştıklarını, bastırdıkları duygularını sanal ortamda ortaya çıkardıklarını, mahremiyet, terbiye ve edep sınırlarını ihlal ettiklerine şahit oluyoruz.
Kimilerinde gerçek yaşam ile sanal yaşamın yer değiştirdiğini, kalıcılık yerine geçici mutluluğun, gerçek hayatta ki nefesin yerine sanal âlemde ki sörfün tercih edildiğini görüyoruz.
Bir de toplum olarak inanmak istediğimiz yalanlara inanıyor, hakikatin arkasından koşmuyoruz?
Sosyal medyada yayınlanan her habere inanıyor, her fotoğrafı gerçek zannediyoruz?
Kötülüğü yayma ve çoğaltmada bilgi eksikliğinden dolayı bazen bizler de aracı oluyor, yapılan dezenformasyonun bir parçası haline geliveriyoruz.
Farklı düşünen insanların hepsinin kötü ve bize düşman olduğu algısına kapılıyor, büyük komplo teorilerine ve anlatılarına inanıyoruz.
İşin aslını ve gerçeğini öğrenmeye çalışalım, araştıralım demiyor, aksine tüm meselelere önyargıyla yaklaşıyoruz.
Oysa dinimizin bile kişinin kendi zannını yalana yakın bir yerde ve günah olarak gördüğünü hiç hesap etmiyoruz.
Öte yandan neyin gerçek neyin sahte olduğunu anlayamadığımız bir dönem için de yaşıyoruz?
Hayatta karşımıza çoğu zaman bize anlatılan ve söylenilenden farklı gerçekler çıkıyor.
Yani alternatif gerçekler.. Tabi bu da yalanın başka bir çeşidi?
Örneğin dini bir önderin masa başında alkol aldığı yalanı, yahut siyasi bir liderin bir hususta hiç söylemediği bir sözü, yalan üretim merkezleri tarafından masa başında üretilerek söylemiş gibi paylaşıldığı ve ışık hızıyla kıtalar aşıp herkese ulaştırıldığı bir çağda yaşıyoruz.
Hakikatlerin manipüle edildiği, gerçeklerin anlamsızlaştırıldığı, insanların yalanlarla kandırılmaya çalışıldığı, sosyal medya kanalıyla da işleyen bu sürecin hiper normalleştirildiği ve alıştırıldığı bir dönemde. Kısaca bir kesim yalanı üretirken, bir kesiminde üretilen yalana inandığı ve inandırılmaya çalışıldığı bir dönemdeyiz.
Yalan üretim merkezleri ürettikleriyle yeni bir dünya düzeni oluşturmaya çalışırlarken, toplumun geniş kesimlerinde hem bir algı oluşturuyor, hem de zihinleri tıpkı bir üzüm salkımı gibi bir yerden alıp başka bir yere sürükleyebiliyorlar?
Toplumumuz için kötülük isteyen ve bunu tasarlayan, uygulamaya koyan şer odaklarının planlarını bozmak ise yine bizim elimizde, bizim tasarrufumuzda..
Bu oyunları bozmak için yapılması gereken, güdülen bir sürü gibi ya da maraba gibi insanlar olmak değil, aksine sorgulayan, araştırma yapan, uyanık ve daima temkinli olan insanlar olmaktır.
Günümüzde insan olarak verilmesi gereken en yaman mücadele de; yalanın hâkim olduğu kalabalığın arkasından yürümek yerine, hakikate sadık kalabilmek, adalet ve haktan ayrılmak yerine, sahici olabilmektir.