Kur’an’ın pek çok ayeti ve Peygamberimiz’in mübarek sözleri sağlığın korunmasını, sıhhat ve saadetin paha biçilmez bir kıymet olduğunu bu vesile ile elde fırsat varken bu nimetin kadrinin bilinmesini istiyor.
 
Dinimiz, hayat ve saadet dinidir. Hayat ise Allah’ın insana bağışladığı en büyük nimetlerinden biridir. Bu nimetin rantabl şekilde kullanılması için de dinimiz sağlığın korunmasına çok büyük bir önem verir. Kur’an’ın pek çok ayeti ve Peygamberimiz’in mübarek sözleri sağlığın korunmasını, sıhhat ve saadetin paha biçilmez bir kıymet olduğunu bu vesile ile elde fırsat varken bu nimetin kadrinin bilinmesini önemle bildirir.

Peygamberimiz şöyle buyuruyor: “Üç şeyin kıymetine paha biçilmez: Emniyet, sıhhat ve yeter derecede geçim.”

Ashabdan Hz. İbn Abbas: “Ey Allah’ın peygamberi, üzerine farz olan namazı kıldıktan sonra Allah’tan ne isteyeyim?” diye sorduklarında Peygamberimiz: “Sıhhat ve afiyet iste.” buyurmuşlardır.

SAĞLAM KAFA-SAĞLAM VÜCUT
Dinimizin sağlığa verdiği mana ve ehemmiyeti, Allah Resulü şöyle ifade ediyor: “Güçlü kuvvetli bir Müslüman, zayıf bir Müslüman’dan daha hayırlıdır.” Halkımız arasında sürekli kullanılan “Sağlam kafa sağlam bünyede bulunur.” sözü de aslında manası Kur’an’da bulunan büyük bir hakikatin ifadesidir.

Allah Resulü bir başka hadislerinde hayatı yaşarken dikkat etmemiz gereken çok önemli beş esası bildirerek aslında bir manada hayatında özetini peygamberane bir dehayla bize tavsiyede bulunuyorlar. Peygamberimiz şöyle buyuruyor: “Hasta olmadan evvel sıhhatinizin, ölüm gelip çatmadan evvel hayatınızın, fakirliğe düşmeden evvel servetinizin, ihtiyarlamadan evvel gençliğinizin, meşguliyetten evvel boş vaktinizin kadrini biliniz ki pişman olmayasınız.”

İnsanlık tarihinde mikrop denilen ve hastalıkların bulaşmasına vesile olan varlıkların cismi değil, ismi bile bilinmezken, salgın hastalıklar bütün insanlığı kırıp geçirirken dünyaları fetheden sultanlar, krallar bile bir mikroba yenilip giderken mikrobun varlığını insanlığa ilk haber veren ve temizlikle, koruyucu hekimlikle ondan korunmasını tavsiye eden Peygamberimiz olmuştur.
Bizlere en güzel örnek olan Allah Resulü, bununla da yetinmemiş o mübarek yaşayışları ile sağlığı korumanın en güzel örneğini vererek, hayatlarının her anını yemesi, içmesi, yatması, kalkması dahil her şeyi belli bir düzene koymuşlardır. Hep itidal üzere hareket ederek her konuda israftan kaçınır, özellikle yemek ve içmekte itidale riayet ederlerdi. Suyu yudum yudum içer ve su kabına solunmamasını emrederdi. Sağlığı korumak için tedbirli hareket etmemizi buna rağmen hasta olunca da mutlaka tedavi olmamız gerektiğini ısrarla tavsiye etmişlerdir.

TEMİZLİK DİNİN RUHUDUR
Dinimiz, sıhhat ve saadetin kaynağı olan temizliğe de bu açıdan yaklaşarak büyük bir önem verir. Temizlik, dinin ruhudur. Bunu Allah Resulü “Temizlik imandandır.” diyerek ifade buyurmuşlardır. Kur’an insanı ilgilendiren bütün konularda olduğu gibi hayatın korunması ve en güzel şekilde yaşanabilmesi için burada da devreye girerek insana bir ömür boyu vazgeçilmez esaslar ortaya koyuyor. Bu açıdan hayata karşı dikkatsiz ve ilgisiz kalarak “Kendi kendinizi tehlikeye atmayınız.” (Bakara, 2/195) buyuruyor.
İslam’ın insanlık âlemine ilk hediyelerinden birisi temizlik olmuştur. Dünyanın pek çok yerlerinde görülen hastane, eczane, çeşme, hamam gibi sıhhi ve medeniyetin simgesi olan tesisler, hep İslam’ın eseridir. İslam sadece bu eserleri ortaya koymakla kalmamış, ayrıca sağlığı koruma bilgisine de büyük bir önem vererek bu suretle Müslümanlar arasından İbn Sina’lar, Razi’ler gibi çok büyük ve değerli hekimlerin çıkmasına zemin hazırlamıştır.

BİR SORU-BİR CEVAP

Sofra kültürünün önemi nedir?
Aile iletişiminde “sofra” çok önemli bir işlev görür. Dinî ve millî kültü­rümüzde sofra hep baş köşeye oturur. Bizi biz yapan değerlerin pek­çoğu sofra başında toplanır. Ailenin edebi, nezaketi, hassasiyeti, şefkati, fedakârlığı, sevgisi, sadakati ve karakter yapısı sofrada bir araya gelir. Sorular ve sorunlar yemek masalarında cevap bu­lur, çözüme kavuşur. Dertler ve sıkıntılar burada konuşulur, derman ve çare aranır.

Her şeyden önce sofra bir paylaşım, bir etkileşme, her bireyin ken­di özelliklerini fark edişi, ifade edişi ve dile getirişidir. Ailenin mutluluğu veya mutsuzluğu, huzuru veya huzursuz­lu­ğu hep bu or­tam­da görülür. Aile fertleri birbirlerine karşı ne kadar soğuklar, ne kadar sıcaklar; ne ka­dar içtenler, ne kadar resmîler; birbirlerini ne kadar seviyorlar, ne kadar sev­miyorlar, burada anlaşılır. Çünkü her fert göz göze, diz dize, omuz omuza, yan yana ve iç içe­dir. Annenin fedakârlığı, babanın çilekeşliği ve vefakârlığı, çocuk­ların ve kardeşlerin kadirbilirliği ve terbiyesi bu esnada gün yüzüne çıkar. Her­kes bir ortak inancı yaşar.

SOFRA TEFEKKÜR YERİDİR
Aynı zamanda sofra bir tefekkür yeridir. Bütün bitkisel ve hay­van­sal gıdalar bize toprak aracılığıyla gönderilir. Toprak, aldığı e­mir gereği bütün yiyeceklere ve içeceklere saksılık görevi yapar. Ba­­har gelince ayrı ayrı nimetler, yazın farklı meyve ve sebzeler, sonba­­har günlerinde daha değişik rızıklar önümüze serilir. Sofra bereketi bu düşünce­lerle, bu bakış açısı ve idrakle canlanır, içimizdeki karam­sar­lık, yerini aydınlık bir âleme bırakır. Bütün varlıkların ortak zikrine ve tesbihine biz de “Bismillah” di­yerek katılır, bu canlı sevgi sofrasını bir aile saadetine taşırız.
 
BİR DUA
Ey tövbeleri kabul eden Rabbimiz!
Ey merhametlilerin en merhametlisi! Ey tövbeleri kabul eden ve dualara karşılık veren Rabbimiz! Sana yöneldik. Peygamberimiz’i şefaatçi yapıyor, ellerimizi O’nun mübarek ellerinin altında tutuyor ve istediklerimizi öylece istiyoruz. Günahımız çoktur ama Senin rahmetin her şeyi aşkındır. Bize rahmetinle muamele et.

HİS DÜNYASI
 
Bir gün
Vaktinize hazır olun,
Ecel varır gelir bir gün
Emanettir kuşa canın
Sahip vardır alır bir gün
 
Nice bin kerre kaçarsın
Yedi deryalar geçersin
Pervaz vuruban kaçarsın
Ecel seni bulur bir gün
 
İş bu meclise gelmeyen
Anıp nasihat almayan
Eliften bayı bilmeyen
Okur kişi olur bir gün
 
Tutmaz olur tutan eller
Çürür şu söyleyen diller
Sevip kazandığın mallar
Varislere kalır bir gün
 
Yunus sözün bunu söyler
Aşkın deryasını boylar
Şu yüce köşkler saraylar
Viran olur kalır bir gün!
Yunus Emre
 
REHBER İNSAN

İnsanları incitmemeye özen gösterirdi
Peygamberimiz incelik, zarafet ve nezaket insanıydı. O’nun çevresine rahatsızlık verecek bir tavır ve davranışı yoktu. O, insanların gönüllerini alır, onları nefret ettirmezdi. İnsanlara güler yüzlü davranır, güzel muamele ederdi. Kötü huylu, kaba dilli ve katı kalpli değildi. Kimseyle çekişmez, kötü söz söylemez, kimseyi ayıplamazdı. Cimrilikten uzaktı. Hoşlanmadığı şeyle ilgilenmezdi.

O, son derece edepliydi. Çünkü ilahi terbiyeye mazhar olmuştu. O, insanlık için en mükemmel örnektir. Bu, O’nun gönderiliş gayesidir. Çünkü bizzat kendisi, “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” buyurmuştur. Kur’ân da, “Şüphesiz ki sen yüce bir ahlak üzeresin.” diyerek bu hususu teyit eder.

Peygamberimiz, ideal Müslüman’ı şöyle tarif etmiştir: “Müslüman, dilinden ve elinden, diğer Müslümanların zarar görmediği (incinmediği) kimsedir.”

Rasûlullah (sas) ayrıca, bir Müslüman’ı inciten/eziyet eden kimsenin kendisine eziyet etmiş olacağını, kendisine eziyet edenin de Allah’a eziyet etmiş olacağını belirterek, Müslümanları incitmeme konusunda uyarmıştır.
 
ÖRNEK HAYATLAR

Meleklerin yıkadığı genç
Ashâb-ı Kirâm’dan Hz. Hanzala hazretlerinin henüz yeni evlendiği günün gecesiydi. Sevgili Peygamberimiz, ashâbını toplayarak İslâm’a saldırmak ve yok etmek için bütün savaş hazırlıklarını tamamlayan Mekkeli müşriklere karşı harp yapılması kararını vermişlerdi. Harbe katılacak sahâbiler tek tek evinden çağırıldı. Harp haberini duyuran haberci, Hz. Hanzala’nın evine uğradı. Bu karar ve Peygamber Efendimiz’in emri ona da ulaştı. Emri duyan Hz. Hanzala, boy abdesti alma fırsatını bulmadan Uhud’a gitmek üzere hemen sahâbenin arkasından koşmaya başladı ve ashâbın arasına katıldı.

Harp sona erince Müslümanlar Medine’ye dönmeye başladılar. Harbe iştirak edenlerin yakınları acaba bizden geriye dönen olacak mı heyecanı içerisinde yollara sıralanmışlardı. Bunların arasında henüz bir günlük evli olup, gece yarısı sevgili Peygamberimizin emrine uyarak harbe giden ve şehitlik şerbeti içen Hz. Hanzala’nın dul hanımı da vardı.

Hz. Hanzala’nın hanımı Efendimiz’e yaklaşarak:

- Ey Allah’ın Resûlu! Hanzala nerede?

Sevgili Peygamberimiz cevabında:

- Hanzala şehit oldu, buyurdu.

Bunun üzerine Hanzala’nın hanımı:

- Yâ Resûlullah, şu anda söyleceğim bir aile sırrıdır. Sizler de biliyorsunuz ki, kocamla daha henüz ilk evlendiğimiz geceydi. Kocam Hanzala, sizin mübârek emrinize uyarak boy abdestini alamadan harbe katıldı. Bildiğiniz gibi şehit oldu. Bu sebeple, emir veriniz de kocamı bulsunlar ve yıkasınlar, dedi.

Bunun üzerine sevgili peygamberimiz hüzünlü bir şekilde:

- Sen Hanzala’yı hiç merak etme! Ben Hanzala’yı rahmet suları ile melekler tarafından yıkanırken gördüm, buyurdu.
 
ALTIN ÖĞÜTLER

Ahmaklardan uzak dur!

Mevlana Hazretleri’nin şu sözleri ne kadar ibret verici:

Ahmakların işgal ettiği makama yaptığı kötülüğü, yüzlerce aslan bir araya gelse yapamaz.
Aklın yoksa yandın. Ya kalbin yoksa, o zaman zaten sen yoksun ki. Anlamak bilmek; bilmek affetmektir. Aşk, saygıya sığmaz, ölçüye gelmez sevgidir.

Benliği hor ve hakir kılıp insanı yükselten, aşk ve sevgidir. Onsuz bütün beden tamahtan ibarettir. Tamah ise alçaltandır. Sevgi ve şefkat insanın, öfke ve şefkat hayvanın hasletleridir. Sevgide güneş gibi; kusurları örtmekte gece gibi ol.

HADİS BAHÇESİ

Şüpheli şeyleri terk et!
Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: “Şüpheliyi bırak, şüphe vermeyene bak. Zira gönül, sözde ve işte doğrudan huzur, yalandan kuşku duyar.” (Riyazü’s-Salihin, Erkam Yayınları)

Hadisin verdiği mesajlar

1.
Şüpheli şeylerden uzak durup helal olanlara yönelmek gerekir. Harama düşmekten korunmak böylece sağlanmış olur.

2.
İnsan içine sinmeyen veya içinin ısınmadığı konulardan uzak kalmalıdır. Gönül yatkınlığı herkes için özel ölçüdür.

3.
Allah saygısı ile dolu olan Müslümanlar, büyük günahlara düşme endişesi ile küçük günahlardan uzak dururlar.
 
BİR NÜKTE

Çocuklarınızı geleceğe hazırlayın
Bir milletin devam ve bekâsı iyi yetiştirilmiş nesillerle mümkündür. Millî varlığı ve millî ruhu mükemmelleştirilmiş iyi nesillerle.. milletler geleceklerini emanet etmek üzere mükemmel bir nesil yetiştirememişler ise, istikbâlleri karanlık demektir. Hiç şüphe yok ki, nesillerin iyi yetiştirilmesinde en birinci vazife anne ve babalara düşmektedir. Anne-baba, çocuğuna sahip çıkar, onun duygu ve düşüncesini hem kendine hem de topluma yararlı olacak şekilde geliştirirlerse, millete yeni, sağlam bir rükün kazandırmış olurlar. Aksine onu, insanî duyguları itibariyle ihmal etmişlerse, cemiyetin içine herhangi bir haşere salmış sayılırlar.
 
BİR HATIRLATMA

Aşırı yağlı yemekten kaçının!
Ramazan’da yenilen yemeklerin aşırı yağlı olmasından kaçınılması gerekir. Bunun için yemeklerin yapımında aşırı yağ-tuz-şeker kullanılmamalıdır. Az yağlı yapılmış sebze, kuru baklagil yemekleri ve salata, meyve, kepekli ekmek türü lif oranı yüksek gıdaların tercihi hazmı kolaylaştırdığı gibi mide-bağırsak sisteminde uzun süre kalabildiği için tokluk hissine de yardımcı olacaktır. Bu yüzden sahurda da bu tür gıdalar tercih edilmelidir.

Ramazan'da oruç tutan kişilerin öğün sayısı değiştiğinden dolayı günlük beslenme şekli de değişime uğramaktadır. Bu özel günlerde beslenme iki öğüne düşer ve bu özel günlerde daha özel olarak algılanan kırmızı et, pilav, makarna, börek, tatlı tüketimi artar.

İftar sonrası tüketilmek istenen tatlı veya meyve, yemekten yaklaşık bir saat sonra tüketilmelidir. Hamur tatlısı ya da kızartılarak yapılan tatlılardan ziyade sütlü tatlılar tercih edilmelidir. Ramazan'ın simgesi olan güllaç, bu duruma oldukça uygundur.