Savlara göre "protokol" dilimize eski Latince ve Yunancadan geçme bir sözcüktür. Daha doğrusu "proto" ve "kolos" sözcüklerinin birleşmesinden türeme bir deyim olduğu söyleniyor. Lügat anlamıyla "proto" birinci, önde gelen demekmiş. “Kolos” u ise boş verin, çok önemli değil…

Başka bir teze göre Latince “protocollum”, Yunanca “protokollon” teriminden gelmiştir. Her nerden geldi ise, protokol denince insanın aklına ilk gelenler; kırmızı halı, bazılarının el öptüğü veya el öpmeye çalıştığı insan kuyruğu, tiyatroda ise boş ön koltuklar, çiçek, su veya meyve suyu konmuş sehpa akla gelir.

Benim aklıma son dönemde göz tanıklığı yaptığım bir iki enstantane geliyor.

Bir çelenk koyma törenin de Garnizon Komutanına eşlik eden askerin ayağı kayıp düşme tehlikesi geçirmişti. Bu sırada Dz. Kd. Albay Yalçın Enç’in hemen askeri tutması, sonrasında da teselli edercesine omzuna dokunmasını çok insani bulmuştum. Demek ki protokolde uzun uzun konuşmak yerine vücut dilinizle de mesaj verilebiliyormuş.

Protokol ve mesaj deyince aklıma gelen başka bir anımdan bahsedeyim. Bir sanatsal etkinlikte kurdeleyi kesecek bürokrata kurdeleyi kesmek üzere makas uzatılıyor. Fakat devlet adamımız kurdeleyi kesmek yerine, yerinden sökmeyi tercih ediyor ve “kesmeye kıyamadım, yine kullanırsınız” diyor. Bu kısaca diplomatik dille;” bu tür etkinliklerin devamını bekliyorum, temenni ediyorum, hatta rica ediyorum” demektir. Özellikle devlet geleneğini çok iyi bilen devlet ricalinin bu tür mesaj verme yöntemleri vardır. Evrimini tamamlanmamışlar olanlar ise kurdeleyi cart diye keser…

Yine bir Anaokulu açılışında; protokol deki zevat uzun uzun okul öncesi eğitiminin öneminden bahsetti, ilgili ilgisiz bir çok kişiye teşekkür edildi. Başta minikler olmak üzere herkes iyice sıkılmış iken kente daha evvelde eser kazandırmış olan, hayırsever bağışçı kürsüye geldi. Sadece 1 dakika konuştu ama en büyük etkiyi bıraktı. Kısaca; “Okula adı verilen dedem bir esnaftır, biz şu şehirde ikamet eder, şu şehirde ticaret yaparız. Bu kentte bağışlar yapmamızın nedeni ise Kentin Valisine duyduğumuz güvendir” dedi.

Bu kısa konuşma, sadece bir kişinin bile, tavır, kişilik, bakış açısı ve imajının , nasıl çekim yaratabileceği, nasıl kente fayda sağlayabileceği, bunun kente yansıması noktasında çarpıcı idi.

Son Cumhuriyet Bayramı kutlama programı çerçevesinde Vali İsa Küçük’ün, gücü tonlaması ve yüksek sesle söylenmesinde olmayan, Cumhuriyetin ne olduğunu anlatan konuşması da veciz bir konuşma idi. Burada enteresan olan “ çevre konusundaki hassasiyetleri takip ediyor ve anlayışla karşılıyorum” sözlerinin araya sıkıştırılması, dolayısı ile yöre sorunları konusunda ki makamın gerektirdiği sorumlulukları sahiplendiğini hissettirmesi idi. İlk bakışta Cumhuriyet Bayramı ile ilgisiz gibi görünse de, devlet adamlığı böyle olunur dedirtti.

Olumsuz örnek yok mu derseniz; var tabi… Bir ilçemizde bir parti teşkilatının sekreteri belinde tabancası ile çelenk koydu. Hâlbuki bu yılki kutlama programının altına, çelenk koyma kuralları ilgili -daha ziyade kıyafete dair- not düşülmüştü. Trajik ve de komik ama, demek ki “silah ile çelenk konulmayacak” diye ayrıca belirtmek gerekecek.

Bazen, Protokol konusunda tavuk yumurta tartışmasına benzer ucu açık tartışmalar da yapılır.

Örneğin; devletin atadığı vali, halkın doğrudan seçtiği belediye başkanının önünde olur mu?

Veya askerin temsilcisi, adaletin temsilcisinin ve üniversite rektörlerinin önünde olur mu ? gibi… Bu soruların hepsinin cevabı çok açık ve nettir, ama bu yazının konusu değildir.

Gelecek protokollerde görüşmek üzere…

Hoşça kalın...