(Öğleden Önce)
Bartın’ın Ulus ilçesinde Kaymakamlık Binasında bulunan Mal Müdürlüğü’nde tapu evraklarına ilişkin bir işlemi halletmek üzere 30 Mart Pazartesi günü saat 11:50 - 11:55 sularında ilgili birime giriyorum.
Önce yüzüme bakan bir Memura konuyu izah ediyorum.
Memur arkadaş evrakı göz ucuyla incelerken işlemin öğleden sonra yapılabileceğini ifade ediyor.
Buraya kadar eyvallah.
Öğle arasına 5-10 dakika kalmış haliyle Memur arkadaşlar en doğal hakları olan öğle tatiline çıkacaklar.
İşlemimin öğleden sonraya kaldığı tarafıma iletilirken bu sırada başka bir Memur arkadaş; sırtı dönük, bir yandan montunu giyiyor bir yandan homurdanıyor. Sanırım çok acıkmış yahut başka işleri var ki öğle paydosuna 5-10 dakika erken çıkacak. Homurdanırken bana hitaben bir şeyler söylediğini duyuyorum; “Saat 12 olmuş iş yaptırmaya geliyonuz. Hayret bir şey ya! Saati görmüyor musunuz?...” gibi sözcükleri kaba bir ses tonuyla konuşuyor.
Yüzünü dönünce göz göze geliyoruz.
Belki tavrını yumuşatırda öğle arasından sonra işleminizi yaparız gibi bir şeyler söyler diye bekliyorum ama homurdanmanın devam ettiğini duyuyorum.
Üstelik surat 5 karış. Kendi kendime bu Memur Bey neyin kafasını yaşıyor derken susmayı sindirilmeyi reddediyorum.
Diyorum ki; “Arkadaş, öğle arasına denk geldiysek iki kelimeyle izah edersin. Sırtını dönüp homurdanmana gerek yok.”
Bakıyorum Memur Bey bu sözlerime çok kızıyor.
Tabi alışmışlar ses çıkarmayan vatandaş profiline. Vatandaşa istedikleri kelamı edecekler, vatandaşsa; ‘Tabi efendim’, ‘Aman efendim’, ‘Hay hay efendim’, deyip susacak.
Memur arkadaşın ifadesi aynen şu şekilde “NE DİYORSUN LAN SEN?”
Üstelik aramızda masa olmasa üzerime yürüyecek.
Vayy be diyorum, Vayyyy be.
Hizmet almaya girdiğimiz devlet dairesinde Benim Devletimin Memuru Vatandaşına “LAN” diyebiliyor.
Üstüne yürüyebiliyor. Hesap sorabiliyor. Tehdit edebiliyor.
Güzelim memleketimizde en zor şey vatandaş olmak. Bunu bir kez daha anlıyorum.
Memur arkadaşa “Ben sizinle adaplı bir şekilde konuşuyorum, sizde benimle saygılı konuşun. Bana ‘LAN’ demeye hakkınız yok sizin” diyorum ve diğer memur arkadaşların telkinleri ile daireden çıkıyorum.
(Öğleden Sonra)
“LAN” diyebilme cüretinde bulunan memur arkadaşın mesai için Kaymakamlık binasına (henüz bahçesine) giriş yaptığı saat 13:05. Ama ne mesaiye geç kalmış havası var ne de bir endişe. Ellerini kollarını sallaya sallaya binaya giriyor. Peşinden bende işlemimin yapılması için aynı dairenin aynı odasına giriyorum. Bir an önce işlemimi yapıp çıkmak niyetim ancak ne mümkün. Kaşe-İmza atacak diğer memur ya da şef arkadaşı bekliyoruz.
Nerede? Bilinmiyor. Ne zaman gelir? Belki az sonra belki de biraz sonra.
Bakıyorum bekleyiş uzun sürecek diğer işlemleri halletmek üzere Tarım İlçe Müdürlüğü’ne geçiyorum. Bu sırada Mal Müdürlüğü’nde babam bekleyişini sürdürüyor ve yaklaşık yarım saatlik bekleyişin ardından Kaşe-İmza sahibi Memur arkadaş gelerek babamın ifadesine göre tüm işlemleri "büyük bir titizlik, hız, ilgi ve güler yüzle" gerçekleştiriyor.
İşlemler biraz hızlı ilerlesin, işlerimiz gün içinde bitsin, bizde işimize gücümüze bakalım diye koştura koştura gittiğim Ulus Tarım İlçe Müdürlüğü’nde yine mesaisine geç başlayacak bir Memur arkadaşı bekliyorum.
Ha geldi ha gelecek derken neyse ki oda geliyor.
Kapısını tıklayıp odasına giriyorum yüzüme tek bir bakışı dahi yok!
Hani iletişim? Hani ilgi-alaka? Onlarda ne?
Sen memurun gelmiş işlemini hallettiğine baksana Bülent kardeş.
Neyse ki işler ama öyle ama böyle halloluyor fakat aklıma takılıyor…
Devlet hizmetlerinden yararlanırken devlet ve halk arasında köprü vazifesi gören, devletin sıcak yüzünün hissedilebileceği en önemli noktadaki Memur arkadaş bana ‘LAN’ deme hakkını nereden buluyor?
Yaşadığım bu durum ne kadar normal? Diye düşünürken bu yaşadıklarımı yazıp yazmamak arasında tereddütte de kaldım ancak bugün ben böyle bir hadise yaşıyorsam yarın Ahmet Amca, Ali Dayı neler yaşayacak? Ben ki 13 yıllık Gazetecilik hayatımda hiçbir devlet kurumuna özel işlerim için Gazeteci kimliğimle girmedim. Sonuçta herkes gibi bende bir vatandaşım. Sıramı alıp bekledim ve ne gerekiyorsa yapılması gereken onu yaptırdım. Fazlasını, torpilini istemedim ve kul hakkına da girmedim. Hiçbir şahsi işlemim için hiçbir kurumda önce Amiri, Şefi ya da Müdürü ziyaret etmedim. Devlet dairelerinde bazı memur arkadaşların suratsız, insanların yüzüne bakmadan, iletişimden uzak çalıştıklarına defalarca kez şahit oldum. Millet olarak alışkınız da böylesi durumlara ancak vatandaşa “LAN” deme lüksüne sahip bir memurla ilk kez karşılaşmıştım ve böyle bir durumu kaleme almalı mıyım? Almamalı mıyım? Sorusunu defalarca yönelttim kendime.
Ben Gazeteciyim. Ben yazmazsam kim yazacak?
Bugün bana yapılan yarın misliyle başka bir vatandaşa yapılmayacak mı?
İşte bunları göz önünde bulundurarak “YAZMALIYIM” dedim.
Yazmalıyım ki Devletimin Valisi, Kaymakamı ve diğer amirleri bilmeli memurlarının vatandaşına “LAN” diye hitap edebildiğini.
Yazmalıyım ki vatandaşta bilmeli sahipsiz olmadığını ve hiçbir devlet memurunun kendisine “LAN” diye hitap etme hakkının bulunmadığını.
Ben yazmalıyım ki (belki) bir şeyler değişmeli.
Devletin yüzü-temsilcisi olan memurlarımız vatandaşı hakir görmemeli.
Aldığı maaşı ve donandığı yetkileri devletten alırken, devletin ise gücünü milletten aldığını MIH gibi kazımalı beyinlerine.
Yazmalıyım ki bu devri devran böyle sürüp gitmemeli.
Not: Kamu kurumlarında görevlerini üstün gayret ve güler yüzle gerçekleştiren tüm Memurlarımızı bu yazımdan muaf tuttuğumun bilinmesini isterim. Yazıda kaleme alınan bu olay memleketin binbir türlü derdi tasası varken yazıp çizilmesi gereken bir olay değildi belki.
Ancak, Gazeteci kimliğimle 'ben yaşadım' diye değil, bir 'başkası yaşamasın' diye yazmak ve ilgililerin dikkatini çekmek her şeyden önce Mesleki görevimin sorumluluğundaydı.