Cumhuriyet döneminde bin bir zorluklarla açılan fabrikalar günümüzde özelleşme adı altında satıldı ve kapandı. Cumhuriyetin ilk yıllarında ürettiğimiz tarım ürünlerinden elde edilen paralarla bir kuruş borçlanmadan kurulan bu fabrikalar sayesinde hem ülke tüketimi karşılamış, hem de ülkemize ve bulundukları çevreye sosyal ve ekonomik hareket getirmişti. Bu sayede köylüye, çiftçiye modern tarım öğretilmişti.
Cumhuriyetin ilk yıllarındaki yokluk ve sefaletin sebebini, kalkınmadaki atılımları öğrenmek için 1923-1950 li yılları iyi incelemek gerekiyor. Milli Mücadele henüz sona ermişti. Ankara Hükümeti ve bu hareketin önderi Mustafa Kemal, Türkiye'nin top yekûn sefalet ve yokluk içindeki hazin durumu karşısında savaş meydanlarından sonra ekonomide de verilecek ciddi bir mücadele olduğu bilinci ile harekete geçer. Ulu önder bilgiyi iş haline getirerek uygulayan bir eğitim sistemi ön görür ve öğrenerek üreten, üreterek öğrenen bir toplum hedefler. Bu amaçla 1940 yılında Anadolu’da bir aydınlanma serüveni olan Köy Enstitüleri kurulur. Kurulan bu enstitülerde eğitimin yüzde 50’si kültür derslerine yüzde 25’i ziraat derslerine ve yüzde 25’i teknik derslere ayrılması planlanmıştı.
 Bu yıllarda nüfusumuzun yalnızca yüzde 5’i okuma yazma biliyor ve yüzde 75’i köylerde yaşamaktaydı. Ülkenin 21 bölgesinde Köy Enstitüleri kuruldu. Binlerce öğretmenin yetiştiği, onlarca köyde binlerce çocuğun, gencin, yaşlının, kadının, erkeğin okuma yazma ile tanıştığı ve bilimden sanata, tarımdan, hayvancılığa ve sağlığa pek çok konuda aydınlanması gerçekleştirildi. Türkiye’nin 1923 yılında yaptığı 51 milyon dolarlık ihracatın %87’si pamuk, kuru üzüm, narenciye gibi tarım ürünlerinden oluşmakta idi. Tarım ürünleri dışında ürettiğimiz başka bir şey yoktu. Toplu iğne bile yapamıyor tüm sanayi ürünlerinde dışa bağımlıydık ve satın alacak paramızda yoktu.‘’Köylü milletin efendisidir” diyen M. Kemal Atatürk bu bağlamda Ankara’da kurulan Atatürk Orman Çiftliği gibi yerler vasıtasıyla modern tarım tekniklerini çiftçilerimize öğretilmeye çalışılmıştı. Çünkü çiftçiler ekonominin en büyük üreticileri idi. Öte taraftan Ekonominin gelişmesi için demiryolu yatırımları hayati öneme sahipti,1924 yılında kabul edilen bir kanunla  demir yollarının  devletleştirilmesi amaçlanmış, yabancıların elinde olan hatlar satın alınmıştır. Ne büyük bir öngörüdür ki o günlerde halkın vazgeçilmez ve en temel ihtiyacı olan üç beyaz ile üç siyahı öncelikle elde etmek ülkeye kazandırmak üretip milletin hizmetine sunmak için acil kararlar alınarak sanayii atılımı yapılması planlanmıştır.
Gelin bu üç beyaz ve siyaha bir bakalım; 
 Üç beyaz:  1-Un, 2- Bez, 3- Şeker.
1- Unu anlatmaya gerek yok. 
2- Bez, evet altını çiziyorum Türkiye’m bez. O yıllarda ölülerimize saracak kefen bezi bulamıyorduk. Günümüzde dinsizlikle suçlanan M.Kemal Atatürk hemen halledilmesi gereken aciller arasına kefen bezini almış ve 1933 te önceliği bez üretmek olan Sümerbank’ı kurdurmuştur. Belki bilmeyeniniz vardır, günümüzde Sümerbank kapatılmış bulunmakta.
3- Şeker: Şeker dışa bağımlı olduğumuz en önemli ürünlerdendi. Şeker üretimi en fazla şeker pancarından elde edilmekte, posası ve püresi de hayvanların yem ihtiyacı için kullanılmaktadır. O yıllarda ülkede tarımın %80 i hayvanlarla yapılıyordu. Gerek tarımı, gerekse hayvancılığı geliştirmek, gerekse o dönemde ithalatta ilk sıraları alan şeker ihtiyacını karşılamak için şeker fabrikaları kurulması önceliklerimiz olmuştu.

Üç siyah ise; 1- Kömür 2-Demir 3- Petrol
1- Kömür: Dünya’da en önemli enerji kaynaklarından biri olan kömür madenlerimizi işletme hakkı yabancıların elinde idi. Maden ocaklarının işletme hakkı devletleştirildi.
2- Demir Çelik: Genç Cumhuriyet ağır sanayi hamlesini başlatmak için ilk olarak Demir Çelik Sanayiinin kurulmasına dair kanunu 17 Mart 1926 yılında çıkarmış ve Karabük’te fabrika kurmasına karar vermiştir.
3- Petrol: 19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyıl başlarında petrolün stratejik bir öneme kavuşmuş olması, modern bir enerji kaynağı olarak kömürün yerini alacağı o yıllarda Cumhuriyetin 1923 de ilânını müteakip memleketin petrol ihtimallerini bizzat araştırmak, yeni Cumhuriyet Hükümeti tarafından ana prensip olarak ele alınmıştır. 1926 da 792 numaralı petrol kanununu çıkarılarak: Türkiye hudutları dahilinde «bilcümle arazide bitüm ve petrol müştakatıtabiiyesi madenlerinin taharri ve işletilmesi hakkı maden kanunu ahkâmına tâbi olmak kaydiyle» Hükümete verilmiştir.
Şimdi ise bin bir güçlükle yapılan bu işletmeler satılıyor. Satılan (özelleştirilen) fabrikalar işletilmeyip kapatılıyor ve buralarda istihdam edilen yüzlerce çalışan işlerini kaybediyor. Dolayısıyla işsiz kalan vatandaşlarımız köyünü, beldesini bırakıp büyük şehirlere göçüyor.  Tarımla uğraşan tarımı bırakıyor, pancar üreticileri pancar ekmiyor,  %15 inden şeker %75 inden hayvan yemi vb. elde edilen pancar ekimi ve tarım olmadığından ihtiyacımız olan günlük et ve süt tüketimini değil,  bayramlarda kesecek kurbanlık hayvan bulamayan ülkemde zaten can çekişen hayvancılığın da sonunu kedi elimizle getirmiş oluyoruz.
Üretmeden ayakta kalmak mümkün değildir. Satılan şeker fabrikalarını yeniden üretime kazandıralım. Tarımı ve pancar ekimini teşvik edelim,  buna paralel tarım ürünü ve şeker üretimi artacaktır. Böylece ithal etmek zorunda kalacağımız yerde şeker ihraç ederiz.  Dolayısıyla hayvan yemimiz bollaşacak hayvancılığımız teşvik edilmiş olacak, canlı hayvan ve et ithali yerine kendi halkımızın ürettiği et ve süt ürünlerini daha ucuza yemiş olacağız. Hayvancılık ve tarım gelişince diğer yan ürünlerin üretimi de doğal olarak artacak ve hem ülkem vatandaşı kazacak, hem ülkemin parası cebinde kalacak, ekonomiMİZ güçlenecektir. 
Bu ülkede özelleştirmeler zarar ediyor gerekçesiyle yapılmakta. Eğer siyasi otorite bu işletmelere gerekli teknolojik ve yenileme yatırımlarını yapar, ehil idareciler atarsa, kendi arpalıkları gibi görmez, idarecileri baskı altında tutmaz; alacağı hammaddeye, ürettiği mamulü nasıl satacağına, çalıştıracağı işçinin alımına ve sayısına karışmazsa bu fabrikalar kesinlikle zarar etmez, kâr eder, 
Etmeyin, yapmayın, satmayın. Cumhuriyet'ime dokunmayın. O fabrikalar Cumhuriyetin simgesidir. Onlara sahip çıkmak hepimizin görevi olmalı. Elden çıkarılmamış olanların kıymetini bilelim, satılanları da üretime kazandırmanın yollarını bulalım.


29 Ekim Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun