Sevgi ve saygı, büyüklerle küçükler arasındaki uçurumu yok eden, muhabbet bağını kuran müthiş bir iksirdir. Büyükler küçüklere sevgide, küçükler de büyüklere saygıda kusur etmemeli.
 
Büyüklerimize saygı dinimizin emridir

Dinimiz, insanların birbiriyle görüşüp konuşmalarına, toplum halinde yaşamalarına büyük bir önem vermiştir. İnsanların birbirleriyle geçinmelerinde samimiyet, tevazu, sadelik, zorlanmama, karşılıklı yardım, nezaket, saygı, sevgi ve hayırseverlik bir esastır.

Dinimizde, insanlarla geçinmenin türlü yönleri ve dereceleri anlatılır. Herkese karşı tatlı dilli, güler yüzlü, açık kalpli olmak bunların başında gelir. Kul hakkını gözetmek, tatlı dilli olmak çok önemlidir. Bir Müslüman daima güler yüzlü bulunur. Hiçbir kimseyi asık bir yüzle karşılamaz. Bir hadis-i şerifte, “Şüphe yok ki, Allah yumuşak huylu, açık yüzlü kimseyi sever.” buyrulmuştur. Mümin, geçimli, etrafına huzur ve güven veren kimsedir. Nitekim, mümin, Efendimiz’in ifadesiyle, dilinden ve elinden Müslümanlar’ın emin olduğu insandır.

Meşhur din alimimiz Ömer Nasuhi Bilmen’in kaleme aldığı, Büyük İslam İlmihali isimli eserin ahlâk bölümünde, büyüklere ve hele alim zâtlara karşı saygılı olmak, onlar geldiğinde saygı için ayağa kalkmak, oturması için yer açmak güzel hasletlerden olarak sayılmıştır. İlim adamlarının, öğretmenlerin, büyüklerin ellerini öpmek, hele baba yâdigârı hüviyetindeki kişilerin özellikle babasının arkadaşlarının hal ve hatırını sorması, hürmet etmesi tavsiye edilen özelliklerdendir.

YAŞLILARA HÜRMET EDİN

Yaşlılara hürmet, çocuklara, düşkünlere merhamet ve şefkat göstermek hep özlemini duyduğumuz şeylerdendir. İslam’da büyüklere karşı saygı, küçüklere karşı sevgi önemli bir esastır. Bu esas, aileler arasında bir kat daha önemlidir. Anaya-babaya fazlasıyla hürmet etmek bunun bir örneğidir. Onları sadece isimleri ile çağırmak terbiyeye aykırıdır.

Konumuzla alakalı bir hadis-i şerifin anlamı şöyledir: “Bir genç bir yaşlıya sadece yaşından dolayı hürmet etti mi, Allah da ona bir mükafat olmak üzere, ihtiyarlığı zamanında hürmet edecek bir kimseyi muhakkak yaratır.” Bu hadîs, yaşlılara saygı gösteren gençlerin sevap kazanacaklarını ve çok yaşayacaklarını müjdelemektedir.

TECRÜBELERİNDEN YARARLANIN

Kur’an-ı Kerim’de Allah’a ibadet etmekle ana-babaya itaat ve iyilik etmek aynı ayet içinde emredilmektedir. Bir insanın kendisine en yakın olan büyüğü, kendisini besleyip büyüten ana-babasıdır ve yakın akrabalarıdır. Her Müslüman’ın ilk görevi Allah’a ve peygambere itaat etmektir. İkinci görev de büyüklerine saygılı olmak ve hürmette kusur etmemektir.

Yaşlı insanların hayat boyu elde ettikleri tecrübeleri vardır. Bu tecrübeleriyle çocuklara ve gençlere faydalı olmak isterler. Gençlerin de bu tecrübelerden yararlanabilmeleri için büyüklerin önerilerine uymaları gerekmektedir. Sevgi ve saygı, büyüklerle küçükler arasındaki uçurumu yok eden, muhabbet bağını kuran müthiş bir iksirdir. Küçükler, büyüklerine hürmette kusur etmemeli, büyükler de küçükleri sevmeli. Yaşlıların tecrübe ve bilgileri ile gençlerin zekâ ve güçlerini birleştiren milletler, geleceğe daha sağlam adımlarla yürüyeceklerdir.
 
BİR SORU-BİR CEVAP

Fitre nedir?

Fitre, yaşayan her insan için verilen bir yaratılış şükrü ve baş göz sadakasıdır. Bu sebeple aile reisi, sorumluluğunu yüklendiği ailenin yaratılmış her ferdi adına birer şükür sadakası olan fitresini vermekle mükellef tutulmuştur. Hatta bayram gecesi sabaha karşı dünyaya gelen bebeğin dahi fitresini bayram günü vermek gerekir. Çünkü bebek de nihayet yaratılma nimetine kavuşmuştur. Onun için de şükür gerekmektedir.

Üç mezhebe göre farz, Hanefi’ye göre de vacip olan bu şükür sadakasını ödemiş olmak için aile fertlerinin her biri adına birer fitrenin bayrama kadar muhtaçlara verilmiş olması gerekmektedir.
Hicretin ikinci senesinden itibaren verilmeye başlanan fitrenin son veriliş vakti, bayramın ikindisine kadardır. Bundan sonraya bırakılması doğru değildir. Ama bırakılırsa yine de verilmeli, borçlu kalınmamalıdır.

Bu sebeple Ramazan’ın başından itibaren münasip yerler aranır, bulunduğu her vakitte hemen verilerek bayram sevincini ortak yaşamaya gönüller hazırlanmış olunur.

Zekatı nasıl zengin kimse veriyorsa, fitreyi de öyle zengin kimseler verirler. Ancak, Zekat zenginiyle fitre zengini arasında ince bir fark vardır. Şöyle ki: Zekat zengininde servetin üzerinden sene geçmesi gerekirken, fitre zengininde sene geçmesine gerek olmaz. Bayram gününde servete sahip olan kimsenin bile hemen fitresini vermesi gerekir.

Zekat gibi sene geçmesini beklemez. Bir de eve, arsaya, arabaya zekat gerekmediği halde fitre gerekmekte, bunlara sahip olanlar fitre zengini sayılmaktalar.

Fitrenin miktarını tespite gelince; her sene müftülükler bulundukları semt sakinlerinin iki öğün yemek parasını, verilecek fitrenin miktarı olarak ilan ederler. Bu sene diyanet alt sınırı 9.25 TL olarak açıkladı.

Fitre verecek insan önce bir nefis muhasebesi yapmalı, kendisi bir gün boyu ne kadar parayla karnını doyuracaksa o miktarı, vereceği şükür sadakası fitresi olarak tespit etmeli, o miktardan, ya da daha yukarısından vermelidir.

BİR DUA

Senden af ve afiyet istiyoruz

Ey Rabbimiz! Senden; Senin sevmeni, Senin sevdiklerinin sevgisini ve Senin sevgine ulaştıracak amellerin sevgisini dileriz. Senden tertemiz bir hayat, dosdoğru bir ölüm, hidayet, takva, afiyet ve hayırlı zenginlik istiyoruz. Şunu çok iyi biliyoruz ki, bunları ancak bize Sen verirsin. Hakkımızda her şeyin hayırlısını nasip eyle ya Rabbi!

HİS DÜNYASI
 
Bulamazsın
Bir kere inkâra düştün mü yavrum,
Kendini aşmaya yol bulamazsın.
Vehimler şüpheler bozar ruhunu,
Seni kaldıracak el bulamazsın...
 
Elbet dünya döner, biz de döneriz,
Bir müddet parıldar sonra söneriz...
Yükseklerden enginlere ineriz
Halinden anlayan dil bulamazsın.
 
Ömür akar gider yokluk gölüne
İnsanoğlu düşmüş serap çölüne
Hayat benzer bir gecelik geline
Kendin gibi akan sel bulamazsın
 
Ektiğin tohumlar bir türlü bitmez
Müşkülü yenmeye bir ömür yetmez
Kuş olsan uçsan da yine kâr etmez
Arasan konacak dal bulamazsın...
 
Osman Yüksel Serdengeçti
 
REHBER İNSAN

Gülümsediğinde dişleri inci gibi parlardı

Peygamber Efendimiz, oturması-kalkması, yemesi-içmesi, liderliği, babalığı.. kısacası her şeyiyle bize örnek bir hayat yaşamıştır. Peygamberimiz’in eşi Peygamberimiz hakkında merak ettiğimiz şeyleri bize şöyle anlatıyor:

“Allah Resulü (sas) bir erkek güzeliydi. Mübarek yüzü ayın on dördündeki dolunay gibi parlardı. Orta boydan daha uzunca, uzun boydan biraz kısaca, başı büyük, saçı dalgalıydı. Beyaz renkli ve geniş alınlıydı. Gayet güzel burunluydu ve kaşlarına yakın kısmında hafif bir yükseklik, parlayan bir nur vardı. Gür sakallı, iri gözlü, düz yanaklı, geniş ağızlıydı ve gülümsediği zaman inciler gibi parlayan dişleri vardı.

Boynu sanki gümüşten bir huzmeydi. Endamı ve âzâları uyumlu olduğu gibi etleri asla sarkık değildi. Karnı ile göğsü aynı hizadaydı. İki omuz arası geniş, omuz kemikleri kaim idi. Genel olarak kılsız, beyaz tenliydi. Bilekleri uzun, el ayası geniş, el ve ayak parmakları kalıncaydı. Acelesiz, vakur fakat süratli, sanki yokuş aşağı iniyormuş gibi rahat yürürdü. Dönerken tüm vücuduyla dönerdi. Yürürken ashabını önüne alır, rastladığı insana ilk selamı o verirdi.
 
ÖRNEK HAYATLAR

Ebû Bekir’i kimse geçemeyecek
!

Önemli bir sefer hazırlığı yapılıyordu. Peygamberimiz herkesten yapabileceği yardımı en üst sınırda yapmasını istedi. Hz. Ömer bu isteğe uyarak büyük miktarda bir yardımla Hz. Peygamberin huzuruna çıktı. Hz. Peygamber sordu:

- Ya Ömer, malının ne kadarını yardım olarak getirdin?

Hz. Ömer cevap verdi:

- Tam yarısını getirdim ya Resulallah, size getirdiğim kadar da geride var.

Biraz sonra Hz. Ebû Bekir geldi. O da büyük bir yardımda bulundu. Hz. Peygamber ona da sordu:

- Malının ne kadarını getirdin? Cevap verdi:

- Tamamını getirdim ya Resulallah, evimde Allah ve Resulünün sevgisinden başka bir şey bırakmadım.

Bunun üzerine Allah’ın Resulü şöyle buyurdu:

- Allah yolunda fedakarlıkta Ebû Bekir’i kimse geçemeyecek.

ALTIN ÖĞÜTLER

Her varlığa merhametli ol

Muhyiddin İbn Arabî Hazretleri anlatıyor:

Allah’ın kullarına, şefkat ve merhametle muamele et. Merhametini bütün canlılara bolca saç. Şöyle deme: “Bu ottur, cansızdır, faydası yoktur.” Evet onların faydası ve birçok da hayrı vardır. Yaratılmışı kendi hâline bırak ve ona, yaratıcının merhametiyle merhamet et.

İsteyeni boş çevirme, güzel bir sözle dahi olsa onun gönlünü al, güler yüz göster. Dünyalık için Allah’tan başkası seni kul edinmesin. Çünkü sen ancak seni kul olarak kabul eden Allah’ın kulusun.

Allah’ın mümin kullarına, selâm vermek, yemek yedirmek, işlerini görmek suretiyle muhabbet göstermelisin. Şunu iyi bil ki, müminlerin tümü, tek bir insan, tek bir vücut gibidir.

Kendini cemaate alıştır. Allah korkusundan ağlamaya çalış. Allah’ın ipine sarıl. Allah’ın sevip hoşnut olacağı şeylere rağbet göster.

HADİS BAHÇESİ

Madden ve manen temiz olmak için

Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: “Beş vakit namaz, herhangi birinizin kapısı önünden gürül gürül akan ve içinde günde beş defa yıkandığı ırmağa benzer.” (Riyazü’s-Salihin, Erkam Yayınları)

Hadisin verdiği mesajlar

1.
Beş vakit namaz, günde beş kez günahlardan arınma imkanıdır.

2.
Namazlı-niyazlı Müslüman olmak, Allah’ın rahmetine kavuşma ümidi beslemek için yeter bir sebeptir.

3.
Günde beş vakit namaz kılmak, kişi bedenen ve manen temizler.
 
BİR NÜKTE

Ebedi hüsran mı dedin!

Bir çocuğun vefat haberini duyduğumuzda gözlerimiz doluyor. Aslında, onun bu fani dünyadan bâkî bir âleme taşındığını ve ötede rahmet-i ilahiye tarafından sarılıp sarmalanacağını biliyoruz. Fakat yine de ona yüreğimiz yanıyor. Ya bir insan ebedî hüsrana muhatap olup Cehennem’e gidecekse.. işte, bu noktada bir insanın yüreği “cızzz” etmiyorsa, o kalbin iman nurlarıyla aydınlandığını söylemek çok zordur.

BİR HATIRLATMA

Biraz da tebessüm edelim

Eski Ramazan sohbetlerinde tebessüm ettiren tefekkür nükteleri oldukça fazla yer alırdı. Şimdilerde her şeyimizde olduğu gibi bunda da mahrumiyete maruz kalıyoruz. Bu sebeple bugün sizlere, “gaflete sebep olan kahkaha fıkraları” değil de, “düşünmeye sebep olan tebessüm nükteleri” arz etmeye çalışacağım. Göreceksiniz ki, bazı nükteler, bir kitap kadar düşündürmekte, bir vaaz kadar da irşada sebep olmaktadır.

İşte onlardan bazıları:

Bir adam sohbetlerinde diliyle hep cömertlikten söz ediyor, ama kesesini açıp da eliyle tek kuruş cömertlik yapmıyordu. İşte bu adam bir gün İbrahim Edhem’e rica etti:

- Herkese nasihat ediyorsun, birkaç cümle ile bana da nasihat et.

- Tutar mısın? dedi İbrahim Edhem.

- Elbette.. dedi. Birkaç cümlelik nasihat tutulmaz mı?

İbrahim Edhem, kısa nasihatini şöyle yaptı:

- Senin için mühim olan, açığı kapamak, kapalıyı da açmaktır!..

Adam bu nasihatten bir şey anlamayınca sordu:

- Açık nedir ki onu kapayayım, kapalı nedir ki onu da açayım?

Yine kısa konuştu İbrahim:

- Açık olan hep cömertlikten söz eden ağzındır. Onu kapayacaksın. Kapalı olan da hiç cömertlik yapmadığın kesendir. Onu açacaksın!..

Düşünmeye başlayan adam, tebessüm ederek söylendi:

- Vallahi yerinde bir söz ancak bu kadar veciz söylenebilir!..

Evet, bazen cömertlik gibi güzel hasletler bizim hep dilimizde oluyor, ama halimize pek bir şey aksetmiyor. Halbuki esas olan, dilimizden önce halimiz değil mi? Ne dersiniz bunu biz de bir düşünsek mi?