Rabbimizin görevlendirdiği melekler tarafından her hal ve davranışımız kayıt altına alınıyor. Yani aslında “Biri” bizi gözetliyor. Her hareketimizin izlendiğini ve kaydedildiğini unutmamalıyız.
 
Biri sizi gözetliyor
Her davranışımız kayda alınıyor

Dünya binlerce senedir içindeki canlıları sürekli doldurup boşaltarak ilerleyen büyük bir ulaşım aracı gibi. Milyarlarca insan ve onların sıra dışı hikayeleri, acıları ve sevinçleri ile yaşanıp ortadan kaybolup gidiyor mu? Hayır. Dinimizin bize öğrettiği en önemli şey, bu dünyada yaptığımız her şeyin hafaza melekleri tarafından amel defterimize sürekli kaydedilmekte olduğudur.

Kısacık dünya hayatımızı ve yaşadıklarımızı, alelacele gerçekleştirdiğimiz bir market alışverişine benzetebiliriz. Her tarafta kameralar doludur. Her yapılan hareket kumanda odasından izlenmektedir. Her ürünün üzerindeki özel barkot eğer o ürün ücreti ödenmeden dışarı çıkarılmaya çalışılırsa kapıda sahibini fena halde mahcup edebilmektedir.

Herkes özellikle büyük şehirlerde mutlaka karşılaşmıştır. Çıkıştaki özel elektronik kapıdan çıkan sinir bozucu sesi market güvenlik elemanlarının rahatsız edici, telaşlı koşuşturmaları izler ve hedefteki müşteri kibarca kenara alınır. “Hay Allah, çocuk koymuş!” ifadeleri çoğu kez haklı olsa da o an yaşanan “yer yarılsa da içine girsem” duygusu sahibini haftalarca meşgul edecek kötülüktedir.

İşte bunun gibi, son nefesimizde Cenab-ı Hakk’ın varlığı ve birliğine olan şehadetimizi yaptıktan sonra esas dünyaya geçiş yapacağız. Milyarlar, trilyonlarla sene ile bile ifade edilemeyecek olan “ebedi” hayat için 60–80 senelik bu dünya hayatı gerçekten de “iki taşın arasında yapılmış bir alışverişten” farklı değil mi? Efendimiz de zaten dünya hayatının mealen “bir kervanın ağacın altında yaptığı kısa dinlenme kadar” olduğunu ifade ediyor.

KAYDEDİCİ MELEKLER

Kur’an’ın ifadesiyle insanın biri sağ tarafında, biri sol tarafında oturmuş iki kaydedici melek (hafaza melekleri) onun yaptıklarını alıp kaydetmektedir. (Kâf Suresi, 17) Hemen bir sonraki ayette ise “İnsan hiçbir söz söylemez ki onun yanında yaptıklarını gözetleyen ve kaydeden hazır bir melek bulunmasın” denmektedir. Günah işlerkenki umursamazlığımızı kırmak için Kur’an bizi şöyle uyarıyor: “Siz günahları işlerken kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin, aleyhinize şahitlik etmesinden sakınmıyordunuz. Yaptıklarınızın çoğunu Allah’ın bilmediğini sanıyordunuz.” (Fussilet Suresi, 22)

Peki, ahirette bu pişmanlık duygusunu yaşamamak için neler yapmamız gerekiyor? Tek çare elimizden geldiğince Allah’ın huzurunda olduğumuzu unutmamak, eğer bir günah işlemişsek hemen samimi olarak tövbe etmektir. Bir tatlı sözün, bir sadakanın, her vakit için alacağımız taze abdestin küçük günahları sileceğini unutmamalıyız.

KUSURLARI ÖRTÜN!

Herkesin yaptığı iyiliği ve kötülüğü yanında hazır bulacağı günde kişi, kötülükleri ile kendisi arasında uzak bir mesafe bulunmasını ister. Çünkü kişi, tüm gizli-açık günahlarıyla orada zor durumda kalacaktır. Ama burada mü’min kardeşlerinin şahsi günahlarını araştırmayan hatta bir şekilde bu günaha şahit olsa bile onu örtmeye çalışanlar, o gün orada mahcup edilmeyeceklerdir. Nitekim Cenab-ı Hakk’ın Settar (örtücü) isminin manası bize bunu öğütlemektedir.

“Her kim bir Müslüman kardeşinin ayıp ve kusurlarını, kimsenin görmediği ve görmesini istemediği şeylerini örterse, Allah da kıyamet gününde onun ayıplarını örter. Her kim müslüman kardeşinin meydana çıkmasını istemediği bir şeyini ortaya çıkarır ve dile getirirse; Allah da onun ayıplarını, kimsenin bilmesini istemediği hallerini meydana çıkarır. Bu suretle kendi evi içinde de olsa onu rezil eder. Müslüman kardeşinin ayıplarını örten, bir ölüyü diriltmiş gibidir.” (Müslim, Birr, 58) hadisi de bize bu hakikati anlatmaktadır.

YAZIDAN ÇIKARILACAK DERSLER

1.
Her hareketimizin izlendiğini ve kaydedildiğini unutmamalıyız.

2.
Yapılan kayıtların bizi daha sonra mahcup etmemesi için tövbe ve helalleşme yolu bizi gocundurmamalı.

3.
Ahirette yaşayacağımıza dünyada üzülmeyi göze alabilmeliyiz.

4.
Kendi ayıplarımız ahirette yüzümüze vurulmasın istiyorsak, bu dünyada mü’min kardeşlerimizin şahsi günahlarını örtme yolunu tercih edelim.

BİR SORU-BİR CEVAP

Hangi sadaka daha makbul?

Bir ki­şi bir gün Pey­gam­be­ri­miz’e ge­lip, “Han­gi sa­da­ka­nın de­re­ce­si da­ha yük­sek­tir?” di­ye so­run­ca E­fen­di­miz (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöy­le bu­yurmuşlardır: “Dar­lık­ta i­ken az şey­den ya­pı­lan yar­dı­mın...” (Buhari, Zekat, 11)

İmkânı kı­sıt­lı o­lan­lar, i­yi­lik ya­rı­şın­dan asla ge­ri kal­ma­ma­lı­dır. Çün­kü her­kes ken­din­den da­ha muh­taç bi­ri­ni bu­la­bi­lir. Sır­tın­da i­ki ço­cu­ğuy­la ge­len yok­sul ka­dı­na Hz. A­i­şe’nin ver­di­ği üç hur­ma­nın öy­kü­sü, bu­na gü­zel bir ör­nek­tir. Ka­dın bu hur­ma­lar­dan ço­cuk­la­rı­na bi­rer ta­ne ver­di. Ka­lan bir hur­ma­yı ağ­zı­na gö­tür­müş­tü ki, ço­cuk­lar bu hur­ma­yı da is­te­di­ler. Ka­dın­ca­ğız ye­me­ye­rek hur­ma­yı i­ki­ye a­yır­dı ve ço­cuk­la­rı­na ver­di. Hz. A­i­şe son­ra­dan bu o­la­yı Peygamberimiz’e an­la­tın­ca bu sa­ye­de ka­dı­nın cen­ne­te gi­re­ce­ği­ni i­şi­te­rek se­vin­di.

Ha­ya­tı­mız öy­le bü­yük bir sah­ne ki her­ke­sin bu sah­ne­de a­la­ca­ğı bir yer var. A­i­le­mi­zi ge­çin­di­rir­ken i­çin­de ol­du­ğu­muz sı­nır­lı imkân­la­ra rağ­men, i­yi­lik yap­mak i­çin ken­di­miz­den da­ha muh­taç bi­ri­le­ri­ni mut­la­ka bu­la­bi­li­riz. “Be­nim imkân­la­rım sı­nır­lı” de­me­yin. Ya­rış her­ke­se a­çık... Çöl­de su­suz­luk­tan di­li sark­mış kö­pe­ğe, ku­yu­dan su çı­ka­rıp i­çi­ren kişi de Pey­gam­be­ri­miz ta­ra­fın­dan cen­net­le müj­de­len­miş.

Ne yü­ce bir öl­çü de­ğil mi? Her­ke­si gay­re­te ge­ti­re­cek bir kıs­tas. Bir ya­rım hur­ma, bir gü­leryüz ve bir a­vuç su, bu ka­dar de­ğer­liy­ken ü­mit­siz o­lu­nur mu hiç? Evet, hiç bir iyiliği küçümsememek lâzım...

BİR DUA

Günahlarımızı bağışla ya Rabbi!

Allah’ım! Bizleri verdiğin nimetlerin bereketinden mahrum etme. Vermediğin şeyleri de imtihan etme. Ya Rabbi! Lehimize olan şeylerde bize inayet eyle. Düşmanlarımızın bize yaptıkları tuzakları boz ve onların aleyhimize komplo kurmalarına imkan verme. Birlik ve beraberliğimizi bozmak isteyenlere fırsat verme. Bilerek veya bilmeyerek işlediğimiz hatalarımızı, günahlarımızı bağışla.

HİS DÜNYASI
 
Dinle sana bir nasihat edeyim
Dinle sana bir nasihat edeyim
Hatırdan, gönülden geçici olma
Yiğidin başına bir iş gelince
Anı yad ellere açıcı olma
 
Mecliste ârif ol kelâmı dinle
El iki söylerse, sen birin söyle
Elinden geldikçe sen eyilik eyle
Hatıra dokunup yıkıcı olma
 
Dokunur hatıra kendisin bilmez
Asilzadelerden hiç kemlik gelmez
Sen eyilik et de o zayi olmaz
Darılıp da başa kakıcı olma
 
El âriftir, yokla kendi kendini
Dağıdırlar duzağını, fendini
Alçaklarda otur, gözet kendini
Katı yükseklerden uçucu olma
 
Muradım nasihat bunda söylemek
Size lâyık olan onu dinlemek
Sev seni seveni, zay etme emek
Sevenin sözünden geçici olma
 
Karac'oğlan söyler sözün, başarır
Aşkın deryasını boydan aşırır
Seni bir mecliste hacil düşürür
Kötülerle konup göçücü olma
Karacaoğlan
 
REHBER İNSAN
 
Güzel kokular sürünürdü

Hz. Aişe Validemiz anlatıyor: Allah Resulü (sas), arkadaşlarının yanına kötü kokular saçarak çıkmaktan hoşlanmazdı. Gecenin sonu da olsa güzel bir koku sürünür, öyle çıkardı. Resullullah için en güzel koku, öd ağacı kokusu idi. O’nun bir sürme tası vardı. Uyumadan önce her iki gözüne sürme çekerdi. Hafif kokulu misk sürünürdü. Başını evin tavanına ya da gök yüzüne kaldırdığında ‘Allah’ım Seni tesbih ederim, hamd Sanadır ve Senden bağışlanma diler, affına sığınırım.’ derdi. ‘Bunlar nedir?’ derdim. ‘Ben bununla emrolundum.’ derdi. Gecenin evvelinde uyur; sonunda uyanık olurdu. Onun iki elbisesi vardı. Cuma günleri giyinirdi. Sonra çıkarır beraber katlardık.

O’nun hastalığından çektiği elemden daha şiddetli bir elem görmedim. O, taze kavunu severdi. O’ndan daha çok istişare eden bir kimse görmedim. Şiddetli bir kış ona vahiy inerken gördüm: Vahyin ağırlığı ile alnından terler boşanırken sanki alnı çatlayacaktı.

ÖRNEK HAYATLAR

Nefsime gurur geldiği için taşıyorum
!

Halife Hz. Ömer bir gün kırbasını (su tulumu, su kabı) sırtına yüklenmiş, Medine’nin en kalabalık sokaklarında dolaşıyordu. Babasının sırtında kırba ile dolaştığı oğlu Hz. Abdullah’ın da gözüne ilişti ve kendisine yetişip sordu:

- Baba sen ne yapıyorsun, koskoca halife sırtında kırba taşır mı, taşıtacak kimse mi bulamadın?

- Oğlum, bunu taşıtacak adam bulamadığım için veya başka bir mecburiyet dolayısıyla taşıyor değilim. Nefsime gurur gelir gibi oldu, kendimi beğenir gibi oldum, sırf onu küçültmek için bu yola başvurdum.
 
ALTIN ÖĞÜTLER

İyi insanlarla oturup kalk

Allah dostlarından Musa Efendi şöyle buyuruyor:

Başta aile efradımızın ve aile büyüklerimizin hizmetinde bulunalım. Dünyacılarla ülfeti azaltıp, iyi insanlarla oturup kalkalım. Diğer akrabalarımız ile muhtaçların hizmetinde olup, gerek lisânen gerek maddeten yardımda bulunalım. En önemlisi haram ve helâle titizlik gösterelim. Ayrıca çarşı-pazar işlerinde de dikkatli davranalım ki, kulluktan fire vermiş olmayalım.

Bir insan mensup olduğu cemiyete, rızayı ilâhî için güzelce hizmet etmeyi pek kıymetli bir vazife bilmelidir. Bir cemiyetin hayatına, intizamına, refahına hizmet eden kimse, o cemiyet arasında pek kıymetli bir varlık sahibi demektir. Binâenaleyh onun ecir ve mükâfatı da o nisbette büyüktür.

HADİS BAHÇESİ

Mutlu bir hayat için!

Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: “Hayat şartları sizinkinden daha aşağı olanlara bakınız. Sizden daha iyi olanlara bakmayınız. Bu, Allah’ın üzerinizdeki nimetini hor görmemenize daha uygun bir davranıştır.” (Riyazü’s-Salihin, Erkam Yayınları)

Hadisin verdiği mesajlar

1.
Müslüman bir kimsenin, dünyalık işler, mal, mülk ve zenginlik gibi konularda kendisinden aşağı derecede olanlara, din işlerinde ve manevi faziletler konusunda daha üstün olanlara bakması sünnete uygundur.

2.
İnsan, bulunduğu hale şükür etme faziletine sahip olabilmelidir. Zira bu durum ona hem bu, hem de öte dünya saadeti kazandıracaktır.

BİR NÜKTE

Kıskançlık insanı hasta eder

Âlemin senin hakkında bir cinayet işlemesi senin aynı günahı işlemeni gerektirmez. Birisi, seni şaki olarak görüyorsa senin onu öyle görmeye hakkın yoktur. Senin vazifen, her şart ve durumda istikametini muhafaza etmektir. Bir de davranışlarımızla kıskançlığa meydan vermememiz gerekir. Zira kıskançlık, insanı hasta eder.
 
BİR HATIRLATMA

Bir kar taneciğindeki muhteşem sanat

Biliyorsunuz kar, su buharının bulutlarda donarak billurlaşmış şekline denir. Kar tanelerini çıplak gözle incelediğimizde, hepsinin altıgen ve kristalimsi bir yapıda, ancak her birinin farklı şekillerde olduklarını görürüz. Her bir kar tanesindeki binlerce billur, ince bir sanatla işlenmiştir. Su molekülleri devamlı olarak altıgen çizmekte ve simetrikliği muhafaza etmektedir. Her bir tarafa uçuşan su moleküllerinden gelişigüzel kristaller ortaya çıkmamaktadır. Aksine bu kristaller intizamlı bir sanatı ortaya çıkarmaktadır.

Hiç düşündünüz mü? Bir kar tanesinde bile ne kadar mükemmel bir sanatın olduğunu... Evet, kar tanelerindeki bu çeşitlilik ve mükemmellik Allah'ın Bedî’ (örneksiz yaratan) sıfatının bir yansımasıdır. Allah yarattığı her şeyi en güzel yapandır. O’nun gücü her şeye yeter. Kar tanelerinin oluşumları incelendiğinde Allah'ın sonsuz sanatının farklı bir yönü görülmektedir.

Kâinata bakıldığında onda zerreden kürreye kadar bir nizam ve tertibin olduğu müşahede edilmektedir. Kâinatta görülen bu ince nizam, ölçü, takdir ve plan her şeyde aynı kudretin hakim olduğunu, her şeyin O’nun tedbiriyle yürüdüğünü göstermektedir. Çünkü en küçük varlıktan en büyüğüne kadar hepsi bir uyum içindedir. Mesela insan ve diğer canlılarda havayı teneffüs etmek için solunum sistemleri yaratılmıştır. İnsan, oksijen alıp karbondioksit vermekte, bitkiler ise karbondioksit alıp oksijen vermektedirler. Çıkarılan zehirli gazları bitkiler ve denizlerden çıkan temiz ve faydalı gazlar, dengeli bir şekilde arıtmaktadırlar.

Kâinatta dengenin bozulmasına yol açacak o kadar çok sebep varken; bir yıldızın yörüngesini bir dakika bile şaşırmaması, çok dakik bir intizamı göstermektedir. Kâinatın başlangıcından gaz halindeki maddelerin, kendi aralarında gruplaşarak yıldızları, gezegenleri meydana getirmelerindense, getirmemeleri çok daha muhtemeldir. Güneş-dünya mesafesi 149 milyon km.dir. Hayat için bu mesafe en uygun mesafedir. Bundan biraz daha uzak olması insanların donmasına, biraz daha yakın olması ise yanmasına sebep olacaktı. Binlerce ihtimal içinde bu mesafenin ayarlanmasını tesadüflere vermek mümkün değildir

Öyleyse gelin birlikte şöyle dua edelim: “Allah’ım! Bizlere Sen’in sanatını gösterecek dikkat ve gayret ver. Bizleri düşüncesiz eyleme!” Amin.