Ortadoğu'da yapılan savaşlar adeta hiçbir zaman bitmeyecek gibi görünüyor. Çünkü harp insanoğlunun doğasında var olan bir olgu. Tarihe bakıldığında da savaş olmayan bir zaman dilimini bulmak neredeyse imkansız. Daha kötüsü ise savaşın etkisi ve yaygınlığı, uygarlık geliştikçe ve insanlar medenileştikçe azalacağı yerde aksine gittikçe daha çok artıyor.

Geçmişte savaşların zararı hesap edilirken, bir Viking gemisinin nerelere yelken açabileceği yahut Romalı askerlerin nerelere kadar yürüyebileceği düşünülürmüş. Günümüzde ise insanlık modernleşip geliştikçe, savaşların da globalleştiği ve sınır mefhumunun kalmadığı görülüyor. Ayrıca savaşların, güçlü ülke ekonomileri için vazgeçilmez dayanaklardan biri haline geldiği biliniyor.

Özellikle tarihi itibariyle mimli olan ABD ve Avrupalı devletlerin savaş felsefesi, Müslüman olan ve olmayan başka milletlerden çok daha farklıdır. Şöyle ki; onlara göre dünya kaynakları son derece sınırsızdır ve kendi toprakları dışında kalan heryeri ihtiva etmektedir. Binaunaleyh yeryüzünün her bölgesi, doğal zenginliği bakımından sömürülmek için son derece müsaittir.

Başka bir husus ise gücün en temel öğesinin askeri olanı konusudur. Yani devletlerin güçleri çoğu zaman askeri olanakları ile ölçülür. Uluslararası ilişkilerde ve güç hesaplarında askeri boyut bütün tahminlerin odak noktasını oluşturur.

Geçmişte savaşların bilek gücüyle yapıldığı dönemlerde, askerlerin kişisel güçleri, kullanılan hammaddelerden çok daha önemliydi. Fakat savaş teknolojisinde meydana gelen baş döndürücü gelişme ve savaşların mekanize oluşu, zengin petrol ve enerji kaynağı sahibi Ortadoğu devletlerinin önemini bir anda inanılmaz bir şekilde artırmıştır.

Bilhassa 1950'li yıllardan sonra atom silahları ve elektronik alanda kaydedilen hızlı gelişmeler dünyadaki birkaç devleti, öteki devletlerden tamamen koparmış, arada telafisi zor bir uçurum meydana getirmiştir. Kısacası askeri alanda katedilen ilerlemeler savaşlar açısından, tarihte bir dönemin kapanmasını ve yeni bir dönemin başlamasını sağlamıştır.

Zaten tarih boyuncada güçlü olanın zayıf olana, askeri üstünlüğe sahip olanın da, olmayana bakışı hep farklı olmuştur. Dolayısıyla Amerika gibi güç odakları ulusal çıkarlarına uygun olarak kural koyma ve serbest hareket etme imtiyazını sürekli kendilerinde görmüşlerdir.

Örneğin Amerikan hükümeti; Dominik Cumhuriyeti'ne, Haiti'ye, Güney Vietnam'a, Irak ve Suriye'ye Amerikan askeri göndermeyi haklı ve doğru bir gerekçe olarak görürken, aynı Amerika; Türkiye'nin Suriye'ye asker göndermesini ve Afrin'de operasyon yapmasını haksız ve yanlış olarak değerlendirmekte, kınayabilmektedir.

Yani binlerce yıldır olduğu gibi günümüzde de insanlığın karşılaştığı sorun, kimin yönetip kimin yönetileceği, kimin statükoyu muhafaza edip kimin bozacağıdır. Çünkü kaba güç ve çıkar uluslararası ilişkilerin hâlâ en önemli öğesidir. Sağduyu, mantık ve hukuk gibi kavramların ise dünya politikasında hiçbir etkiside yoktur, tesiride.

ABD gibi büyük devletler çıkarları gereği hâlâ şiddete başvururlar. Hangi sistem içinde olursa olsunlar, savaş çığırtkanlığı yaparlar. Kural ve kanun tanımazlar. Belirli bir nizam ve sistem içinde hareket etmez, küresel barışı tehdit ederler. Bu yüzden de savaşlar, tarihin olağan ve düzenli bir deneyimi durumunda hayatları sonlandırmaya devam etmektedir.

Güçlü ülkelerin çıkarları, hala savaşan insanların canından daha değerli görülmektedir.

Tüm bunlara rağmen, bir ülkenin gücünün asıl belirleyicisinin "halkı" olduğu da unutulmamalıdır. Çünkü yapılan bir savaşın kazanılmasında sadece maddi kaynaklar yeterli gelmez. Devletin siyasal istikrarı, liderinin gücü, dini inancı ve halkın kendi arasındaki dayanışması da savaşın seyrini değiştirmede son derece etkili birer faktördür.

Keza Avrupa'nın muhtelif ülkelerinden farklı insanların koloniler halinde göç ederek Amerika'da oluşturdukları bir milletler topluluğuyla, bin küsur yıldır devlet geleneği altında yaşayan ve organize olabilen milletimizin durumu kesinlikle aynı değildir.

Ayrıca hiç savaşmak istemeyen ve savaşa mesleği gereği zorunlu olduğu için katılım sağlayan paralı askerlerle, her zaman savaşa hazır ve savaşta ölmeyi en büyük ibadet sayan askerlerimiz de aynı değildir.

Silahların en güçlüsü ve gelişmişine sahip olduğu halde, Amerika'nın Vietnam karşısında, SSCB/Rusya'nında Afganistan karşısında büyük bir yenilgiye uğraması, inançlı, imanlı ve ulusal birlik sağlayabilen toplumların, kendilerinden teknolojik olarak çok daha üstün toplumlara karşı nasıl başarılı olabileceklerini gösteren güzel bir örnektir.

"Nice az topluluklar, Allah'ın izniyle nice çok topluluklara galip gelmişlerdir." Yeterki Allah'a güvenilsin..