“Allah’ın rızası, annenin rızasına bağlıdır”
 
Rabbimiz, bizi annemizin şefkatine emanet etmiş, onun merhametli eline teslim etmiş, bizi onun sımsıcak kucağında büyütmüştür. Biz de o şefkat madeni olan annemizi Cenab-ı Hakk’ın rahmet ve hikmeti hesabına sevmeli, onu hoşnut etmeliyiz.
 
Anne sevgisi, sevgilerin en güzeli, anne şefkati şefkatlerin en berrağı, anne hakkı hakların en kudsîsidir. Bu sevgi aynı zamanda Ona âittir. Anne sevgisi, Allah sevgisi; anneye eziyet, Allah’a eziyettir. Bu gerçeği şefkat Peygamberi şöyle vecizeleştiriyor: “Allah’ın rızası annenin rızasına; Allah’ın gazabı da annenin ga­za­bına bağlıdır.”
Sahabe-i Kiramdan Hz. Cuhame, bir gün Peygamberimizin huzuruna gelir:
“Yâ Resulallah, cihada katılmak istiyorum. Sizinle istişare etmeye geldim. Ne buyurursunuz?”
Resulullah sorar:
“Annen var mı?”
“Evet, var.”
“Öyleyse, git ona hizmet et. Çünkü Cennet onun ayaklarının yanın­dadır.”
Yâni anneye karşı alçakgönüllü davranmak, onun rızâsını kazanmak Cennete girmeye sebeptir.
Annenin hakkı babaya nazaran daha fazla ve üstündür. Sahabîden birisi gelerek Peygamberimiz’e sorar:
“Ya Resulallah, insanlardan kendisine iyi muamele yapmama en layık olan kimdir?”
Resul-i Ekrem Efendimiz:
“Annendir.”
“Ondan sonra kim?”
“Annen.”
“Ondan sonra kim?”
“Annen.”
“Ondan sonra kim?”
“Babandır.”

EVLATLIK VAZİFENİ YAP!
Bir Müslüman, Rabbine nasıl iman edip ibadet ediyorsa, o şuur içinde de anne-babasına evlâtlık vazifesini yapar, ihtiyacını görür, ihsan eder, başının üstünde tutar. Bunun ne belli bir günü vardır, ne de saati. Bu vazife dünya ile de sınırlı kalmaz. Âhirete göçtükleri zaman da devam eder. O zaman da yapılması gerekenler vardır.
Ensardan bir zât gelerek Peygamberimize sorar:
“Ya Resulallah, ebeveynim öldükten sonra kendilerine yapmam gereken bir iyilik kaldı mı?”
Resulullah, “Evet” diyerek şu vazifeleri sayar:
“Onlara duâ etmek, onlar için istiğfarda bulunup günahlarının affını dilemek, vasiyetlerini yerine getirmek, onlar vasıtasıyla akrabalığın bulunan kimselere karşı iyi münasebetleri devam ettirmek, dostlarına ikram ve iyilikte bulunmaktır.”

ONLARA HİZMET ET!
Adamın biri Peygamber Efendimize gelip, şöyle der:
“Allah’tan sevap ve mânevî karşılık beklemek niyetiyle cihat et­mek ve hicret etmek üzerine size bîat etmeye geldim.”
Peygamber Efendimiz:
“Anne-babandan birisi sağ mı?”
“Her ikisi de sağdır.”
“Allah’tan sevap ister misin?”
“Evet, yâ Resulallah.”
“Öyle ise anne-babanın yanına dön, onlara hizmet et.”
Cenab-ı Hak, anne ve babaya şefkat ve merhamet avansını vererek evlatlarını sevdirmiş, gerektiğinde onların hamallığını yaptırarak sırtlarına yüklemiş ve taşıttırmıştır. Bu bir anne-baba olma hakikati ve anne-baba fıtratıdır. Çocuğun tavrı ise, bir hakikat değil, bir hak; bir fıtrat değil bir vazifedir. Anne-baba, vaktiyle yaptıkları bin bir türlü iyilik ve hizmetin karşılığını alma hakkına sahip çocuk ise, anne-babasına karşı onların bu hakkını ödemekle mükelleftir.
Ne mutlu, anne babasına evlâtlık vazifesini hakkıyla yapabilenlere!
 
BİR DUA
Bereketli ve sıhhatli bir hayat ver!
Allah’ım! Bize bereketli ve sıhhatli bir hayat nasip eyle. Bize gönül selameti, güzel afiyet, bol rızık bağışla. Bizi göç açıp kapayıncaya kadar nefsimizle baş başa bırakma. Kalplerimizi dinin üzerine sabit kıl. Maddi-manevi ne kadar sıkıntımızı gider. Hastalarımıza şifa, borçlularımıza eda, darda kalmışlarımıza deva ver. Gazabından rızana, azabından affına sığınırım.

ALTIN ÖĞÜTLER
Hüner öğrenin, hüner sahibi olun!
Meşhur İslam alimlerinden Şeyh Sadi, Gülistan isimli eserinde bir bilgenin çocuklarına şu öğüdü verdiğini yazar:
Canım çocuklarım! Hüner öğreniniz, çünkü dünya devletine güven olmaz ve mevki şehrin kapısından dışarı çıkmaz. Para pul ise saldırıya uğrayabilir. Ya hırsız götürür yahut sahibi azar azar yer bitirir. Ama hüner, akar çeşme gibidir, yaşayan bir devlettir. Hüner sahibi, devletten düşse bile gam yemez; çünkü hüneri sayesinde nereye gitse itibar görür, baş tacı edilir. Hünersizi kişi, gittiği yerde dilenir, sıkıntı çeker.

HADİS BAHÇESİ
Aranızda selamı yayın!
Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: “Siz, iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız.” (Riyazü’s-Salihin, Erkam Yayınları)
Hadisin verdiği mesajlar
1. Müminlerin birbirlerini sevmeleri dini bir mecburiyettir. Karşılıklı sevgi gerçekleşmeden kamil mümin olunmaz.
2. Müminlerin aralarında selamı yaygın hale getirmeleri sevginin önde gelen sebeplerinden biridir.
3. Sevgi, kuru bir sözden ibaret olmayıp onun gerekleri vardır. Sevginin gerekleri müminler arasında yerine getirilmesi icap eden vazifeleri hakkıyla yapmaktır.
 
BİR NÜKTE
Çocukların eğitimi için
Eğitimciler, çocukların, kötü arkadaş ve fena çevreden korunması hususunda fikir birliği içindedirler. Bu itibarla, anne-baba ve eğitimciler, çocuğun, sokaktaki oyun arkadaşlarından beraber kaldığı dostlarına kadar bu ikinci mekânı, bizzat ayarlayıp onun önüne koymak zorundadırlar. Aksi halde, çocuğun kendine göre seçeceği yer ve dost dairesi sayesinde, bütün bir hayat boyu yuvanın da toplumun da huzursuzluk kaynağı olma ihtimali vardır.

BİR HATIRLATMA
İraden var, kontrol sende!
İnsanın, dinî görevlerini bilinçli olarak yerine getirebilmesi kendi ısrarına, kendi gayretine bağlıdır. İbadetler, o kişinin bir özelliği haline gelince insan biraz rahatlar; ama yine de dinî hayat açısından solmama, renk atmama ve zinde kalma irade, niyet ve azim ister. Mesela, sürekli, başkalarının uhrevî hayatı adına projeler ortaya koymak aynı zamanda bizim canlı kalmamızın da şartıdır.
MEŞRÛ DAİREDEN ÇIKMA!
Bazen bir lokma, bir öpme ya da bir bakma insanı batırabilir. Bazen bir bilgisayar, bir telefon kalbin ölümüne sebep olur da insan farkına varamaz. Meşrû dairedeki lezzetler keyfe kâfî iken bu hakîkati görmezlikten gelmek kalbi ölüme sürükler. Bazen şahsın içinden gelmeyen, riyakârca bir kelime onu manen öldürür. İnsanlar, yorgunluk ve bitkinliğinin sebeplerini, ihmal ettiği hususlarda aramalıdır.