Amerikalılar ilk etapta Suriye'de, teröristlerden müteşekkil 30 bin kişilik bir ordu kurdu. Eğitim, maaş dahil tüm ihtiyaçlarını giderdi. Sonra, füze, tanksavar, uçaksavar verdi. Hepsini modern ve ağır silahlarla donattı. Şimdi sıra, bu teröristleri kullanarak Türkiye sınırına yerleştirmek, ardından tehdit unsuru olarak kullanma aşamasına geldi..

Oysa Türkiye, Suriye'deki terör örgütü PYD/PKK'nın varlığına tahammül etmeyeceğini sürekli vurguladı.

ABD ise bugüne kadar yaşanan gelişmelerde Türkiye'nin hassasiyetlerini hiç ciddiye bile almadı. Verdiği sözlerin hiç birini tutmadı. Bir yandan güvenlik hususunda Ankara'ya garantiler verdi, diğer yandan terör örgütlerine binlerce tır silah verdi.

Hep tavşana kaç, tazıya tut diyerek, terör örgütleri vasıtasıyla Türkiye'yi terbiye etmeye çalıştı.

Siyasi ve askeri erk ise, Suriye'nin güvenliğini sağlamadan, Türkiye'nin güvenliğinin sağlanamayacağının farkındaydı..

Çünkü Suriye'de yaşanan kriz ve gelişmelerden en çok etkilenen ülke Türkiye..

Dolayısıyla Türkiye'nin, bu konumdan çıkarak daha rasyonel politikalar izlemesi, teröristlere ölçüsüz dağıtılan silahları kontrol altına alması en doğal hakkı..

Milli bekası için yılanın başını, tehlike büyümeden ezmesi, ulusal bütünlüğünü muhafaza etmesi devlet olarak görevi...

İşte tüm bu nedenler, ülkeyi bölüp işgali tasarlayan ABD destekli düşmanlara karşı harekete geçilmesi ve PKK'nın Kandil'den sonra kendine üs yaptığı Afrin'e müdahale etmeyi zorunlu kılmıştır.

Yapılan operasyonu Kütahya'dan değerlendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Operasyonlar sadece Afrin'le sınırlı kalmayacak, Suriye'nin batısından Münbiç'e, oradan da Irak sınırına kadar, etap etap Türkiye'nin güvenliği için devam edecektir" açıklaması, tehlikenin hem ciddiyetini, hem de operasyonun önemini yeterince izah ediyor.

Artık Afrin'e yönelik "Zeytin Dalı" operasyonu fiilen başlamış, hava unsurlarıyla belirlenen hedefler başarılı bir şekilde tahrip edilmiştir. Karada da netice almak için aynı mücadele devam edecektir.

Bundan sonra ki süreç ise PYD açısından oldukça vahimdir. Çünkü Rusya, alan açılması bakımından şu an için Türkiye'yi desteklemektedir. PYD'li teröristler Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından vurulmuş ve artık dokunulmazlığı kalmamıştır.

Bundan sonra Türkiye, Suriye sarmalında başkalarının tercih edeceği politikaları değilde, menfaatine uygun olan politikaları esas aldığı sürece, başka ülkelerin sözlerine değil de, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ve ordusunun gücüne güvendiği ölçüde, yapacağı harekatta başarılı olur ve ilerler. Operasyonların süresi zaman alsa da sonuca ulaşır, netice alır.

Batı medyası ise yapılan operasyona; "Kürtlere saldırı" diye kara propagandayla yaklaşırken, Arap basını da "yeniden Osmanlı istilası ve Türk işgali" diyerek duyurdu.

ABD ve Batı dünyasının düşmanlığı aleni olarak bilinirken, Türkiye'nin dışarıdaki yalnızlığı, ne yazık ki içeride de derinden hissediliyor...

Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, bir yandan yapılan operasyonlarla yurtdışında ki teröristlerle, bir yandan yurtiçinde ki (FETÖ-PKK gibi) teröristlerle mücadele ederken, diğer yandan CHP ile ayrıca mücadele etmek zorunda kalıyor?

CHP'li Tuncay Özkan: "Afrin operasyonuyla bir şey elde edemeyiz, AK Parti iktidarı çocuklarımızın kanını dökmek dışında buradan bir şey elde edemez" diyerek, yapılan harekata karşı çıksada, CHP parti olarak sonradan operasyona verdiği desteği açıkladı. Ulusal güvenliği ilgilendiren hayati derecede öneme hâiz bir meselede bile, milli bir duruş sergilemekte zorlanan CHP, bütün muhalefet anlayışını Recep Tayyip Erdoğan karşıtlığı üzerine kurduğundan, memleket meselelerindeki bocalamaları da hiç bitmiyor.

İYİ Parti Genel Başkanı Merak Akşener'de yapılan operasyon için devletin verdiği kararın yanında olduklarını vurgularken, bir taraftan da yaptığı açıklamalarla; "Olan bizim analarımızın doğurduğu çocuklara oluyor, operasyona kendi çocuklarınızı gönderin, kendi çocuklarınızı ön saflarda görmek istiyoruz" sözleriyle, harekata katılan Mehmetçiğin ve ailelerinin huzurunu ve moralini etkileyebilecek açıklamalarda bulunuyor.

HDP ise Afrin operasyonuyla PKK'lılar için üzülüyor, onlar için göz yaşı döküyor. PYD/PKK'lıları cici insanlar olarak gören HDP'liler, resmi twitter hesabından, "Afrin'e saldırı Kürt düşmanlığıdır, kardeşlerimize saldırılmasını asla kabul etmiyoruz" tweetini attılar. HDP Eşbaşkan Yardımcısı Nadir Yıldırım ise, HDP'nin tüm il ve ilçe örgütlerine sokağa çıkmaları ve halkı tahrik etmeleri için kışkırtıcı çağrıda bulunuyor.

Hiç şüphesiz bu operasyonu eleştirenlerin görmek istemedikleri bazı hakikatler var;

Türkiye'nin bekasını tehdit eden güç ABD'nin bizzat kendisidir.

Türkiye'yi de yavaş yavaş parçalama modelini esas almaktadır.

Planın bir sonraki aşaması, PYD/PKK güdümünde bir Kürt devleti inşasıdır.

Yani ikinci İsrail'in Türkiye devletinin dibinde kurulması projesidir.

Bunun anlamı ise, çocuklarımızın ileride hiç bitmeyecek savaşlara hazırlanması, Filistinliler gibi büyük acılara maruz kalması, özgürlük ve egemenliklerinin tehlike ve risk altında olması durumudur.

Türk Silahlı Kuvvetleri'ni ve Mehmetçiği desteklemek, siyasi bir partiyi desteklemek demek değildir.

Meseleyi siyasileştirmek, parmağı tetikte, düşmanı gözleyen Mehmetçiğe ihanettir.

İkilik ve fitne demektir... Bu da İslam'ın özüne terstir...

FETÖ, PKK ve HDP içeriyi yeterince karıştırırken, Mehmetçiğe destek verilmesi gereken bir zamanda, bazı muhafazakar kesimlerin de kafa karışıklığına sahip olmaları oldukça manidardır.

Asker bizim askerimiz, ordu bizim ordumuz, vatan da bizim vatanımızdır..

İşte bu nedenle iman, inanç ve cesaret timsali Mehmetçiklerimizi dualarımızdan ayırmayalım.

Sınır ötesi askeri operasyonlarda her zaman için beklenmeyen ve hesap edilmeyen gelişmelere karşı devletimizin yanında duralım, dualarımızı esirgemeyelim.

Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin, ordumuza muzaffer olmayı nasip eylesin.