Üç günlük Almanya seyahatimi gerçekleştirmek gayesiyle geçen hafta Cumartesi gecesi yola çıkmıştım.
Gece saat 02.00 gibi Köln havaalanına indim. Telefonumu açtım ve gelen mesajları kontrol etmeye başladım.
Bir ağabeyden gelen mesajda, "Fikret Ercan hocayı kaybettik" yazıyordu?
Ölümü kabullenmek zor bir durum?
Sevdiğin bir kişiyi bir daha hiç göremeyecek olmak, buluşmayı ahirete bırakmak gerçekten insanı üzüyor.
Vefat haberinden son derece müteessir olsam da, Hakk'tan gelene rıza göstermek dışında elden birşey gelmeyeceğini, yaşayarak bir kere daha tecrübe etmiş oldum.
Fikret Ercan her yönüyle farklı, iz bırakan, hayatı da hep çileli bir insandı.
Çünkü Müslümanların derdini, kendine dert edinirdi.
İyi bir dava adamı, davasının da iyi bir adamı idi.
Fakat dava adamlığının sefasını hiç süremedi? Kader ona sadece cefasını çektirdi.
Muvahhid, ümmetçi ve iyi bir Milli Görüşçü idi.
Tutku, sevda ve müptela derecesinde inandıklarına bağlı idi.
Zaten inandıkları uğruna Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde bile yargılandı.
Hapse girdi, çıktı.
Severek yaptığı öğretmenlik mesleğinde sürgün edildi.
Ama o, günün yeniden ışıyacağını bilerek hep sabretti, sebat gösterdi.
Ne devletine küstü, ne de milletine küstü?
Hiçbir zaman çözülmedi. İlk artçıda binayı, ilk dalgada gemiyi terkedenlerden olmadı.
Gündelik hayatında Kuran'ı, siyasette ise merhum Erbakan hocayı ve fikirlerini kendine esas aldı.
Yani yolun sonuna kadar hep yürümeyi tercih etti...
Korkmadan ve yılmadan, hep ışık görmeyi bekleyerek...
Fikret Ercan dobra ve âsi bir yapıya sahip idi.
Zulme ve haksızlığa karşı her zaman isyankardı.
Saadet Partisi'nin Bartın'da ki öncülerinden, tek başına siyasetin nabzına ayar verebilenlerdendi.
Güzel yaşadı, hayata da güzel veda etti.
54 yaşında kalbi de kendisi gibi sonunda isyan etti.
Kendisinin de istediği gibi, ele ve ayağa düşmedi.
Fakat geride gözü yaşlı bir eş ve üç tane de yetim bıraktı.
Kendisinin iyi bir evlat olduğuna şahitlik ederim, çünkü yatalak olan babasına, vefatının son anına kadar misler gibi baktı.
İyi bir baba olduğuna da şahitlik ederim, çünkü çok sevdiği engelli oğlu Sefa'yı, her yere sırtında taşırdı.
İyi bir insan olduğuna da şahitlik ederim, çünkü insan ayırımı yapmadan herkese yardım ederdi.
Çok kalabalık bir katılımla kılınan cenaze namazı, çeşitli siyasi yelpazeden sevenleriyle dolup, taştı.
AK Parti Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve AK Parti Bartın İl Başkanı Turhan Kalaycı'nın, cenazede en önde safta yer alarak katılım sağlamaları, taziyede bulunmaları birlik ve beraberliğin tesisi, acıların da birlikte paylaşılması adına, siyasetin erdemli insanların kontrolünde, emin ellerde yürütüldüğü izlenimini de vermektedir.
Bir de Fikret Ercan'ın hastane içinde vefatı, kendisine ilk müdahaleyi yapan özel sağlık kuruluşu ve ekibine, soruşturma ve tahkikat yapılmasını gerektirecek kadar ihmal ve hataları içinde barındırmaktadır.
Günümüzde "tıp çok ilerledi" deniliyor, evet bu doğrudur...
Fakat her sağlık kuruluşu için bunun doğru olmadığı da bir gerçektir?
Çünkü insanlar artık evlerinde değil, hastanelerde ölebiliyor?
Fikret hoca gibi kendi iradesiyle yürüyerek kapıdan giriyor, sonra cenaze aracıyla eve gönderilebiliyor?
Esasında bu durum sadece takdiri ilahi, yada kader denilerek geçiştirilebilecek bir durum da değildir?
Fikret Ercan, akşam vakti göğsündeki ağrı nedeniyle rahatsızlanarak hastaneye gitmeye karar veriyor?
Kızı Merve'de babasına eşlik etmek istiyor. Hatta arabayı da Fikret hoca kendisi kullanıyor.
Birlikte özel bir sağlık kuruluşunun acil bölümüne giderek, kayıt oluyorlar.
Sıra kendisine geldiğinde bir takım tahlil ve tetkikler yapılıyor, herşeyin normal seyrettiği söyleniyor, fakat bir tanı konulamıyor?
Sonuçta muayenesi sürerken, kalbi daha fazla dayanamıyor ve bir anda bulunduğu yere yığılıveriyor.
Hekimler başına toplanıyorlar ama rahatsızlığının ne olduğu hususunda bir neticeye varamıyorlar?
Fikret hocanın mimarlık eğitimi alan kızı Merve ise, "sanırım babam kalp krizi geçiriyor?" diyerek onlara ipucu bile veriyor?
Saniyelerin bile çok önemli olduğu bir anda, ilk zaman kalp krizi geçirdiği anlaşılamayan Fikret Ercan'a, Bartın Devlet Hastanesi'ne sevk edilebilmesi için, özel sağlık kuruluşuna ambulans çağrılıyor.
Yakınlarının verdiği bilgiye göre ise Fikret Ercan, Bartın Devlet Hastanesi'ne getirildiğinde hayata gözlerini çoktan yummuş oluyor.
Elbette ölüm, bu hayatın bir gerçeği..
Ve dünyaya gelen her canlı, bir gün ölmek için geliyor?
Fakat ihmal, kusur ve yetersizlik ise sağlı k hizmetlerini verdiğini düşündüğümüz bazı sağlık kuruluşlarının da bir gerçeği..
Hülasa olarak değer verdiğim, sevdiğim Fikret Ercan hocama Allah'tan rahmet ve mağfiret, aile efradlarına ve sevenlerine de başsağlığı diliyorum.