MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim'de Abdullah Öcalan’a, örgütü lağvetmesi koşuluyla Umut hakkı için başvurması ve...
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim'de Abdullah Öcalan’a, örgütü lağvetmesi koşuluyla, "Umut hakkı için başvurması ve TBMM’de DEM Parti Grup Toplantısı'nda konuşması" için çağrı yapması, Öcalan’ın 27 Şubat’taki çağrısıyla tamamlanmış oldu. Öcalan, örgütüne “Silah bırakın ve kendinizi feshedin” dedi. Bu gelişmenin ardından Türkiye’de, yeni bir siyasi sürece doğru kapı aralanmış oldu.
Ancak burada üzerinde durulması gereken en önemli husus, Öcalan'ı anlamadan PKK'yı anlamanın mümkün olmadığıdır. Kürt meselesinin doğru kavranabilmesi için PKK'nın anlaşılması şarttır. Ayrıca ''Kürt davası'' ile ''Kürt sorunu'' kavramları arasındaki farkı net biçimde ortaya koymak, sorunun doğru anlaşılması açısından kritik bir öneme sahiptir.
PKK'nın dağılması ise sanıldığı kadar kolay olmayacaktır. Çünkü örgüt; ABD, Rusya ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere pek çok uluslararası aktörle karmaşık bir bağ kurmuş, kendisine bağlı yüzlerce kurum ve kuruluş aracılığıyla faaliyetlerini sürdürmektedir. İlk gazeteyi çıkarma, ilk televizyonu kurma, farklı dillerde dergi ve mecmua yayınlama gibi siyasi ve kültürel alanda çok sayıda ilki gerçekleştirmiştir. Dahası, Suriye, Irak ve İran'daki Kürt bölgelerinde siyasi ve silahlı örgütler kurmuş, bunları da tepede birleştirmiştir.
Terör ve çatışma ortamında yaşanan acılar ve kayıplar ne kadar büyük ve derin olsa da, örgütün varlığı ve faaliyetleri Kürt meselesinde önemli ilerlemelerin kaydedilmesine zemin hazırlamıştır. PKK, örgüt olarak yasaklı olmasına rağmen Avrupa'nın önemli şehirlerinde konferanslar, yürüyüşler ve etkinlikler düzenleyebilmektedir. Faaliyetlerine göz yumulması ve ona bağlı kurumların yaşamasına müsaade edilmesi, örgüte sağlanan uluslararası ilgiyi ve desteği açıkça ortaya koymaktadır.
Bu bağlamda Kürt ulusal bilincinin oluşturulmasında böylesine önemli rol oynamış PKK'nın, Türkiye'de feshedildiği takdirde Kürt sorununun da sona ereceği düşüncesi büyük bir yanılgı olacaktır. Hatta örgütün dağılmasının kolay olmayacağı, özellikle Kuzey Suriye'deki faaliyet alanına kayması ve varlığını orada sürdürmesi kuvvetle muhtemeldir. Bu da sorunun çözümünü zorlaştıran yeni bir faktör olarak ortaya çıkabilir.
Öte yandan PKK'nın feshi ve silahların bırakılması, bölge ve Kürt halkı adına büyük bir kazanım olur. Silahların susturulması, bölgedeki istikrar ve barış ortamının güçlenmesine katkı sağlar. Ayrıca, Kürtlerin, meşru enstrüman ve demokratik araçlarla mücadeleye yönelmeleri, sürdürülebilir çözümler için en doğru yoldur.
Ancak, bu süreçte dikkate alınması gereken mühim bir husus, Öcalan'a yeni bir statü belirlenmeye çalışılırken, örgütün üst düzey kadrolarına da çözüm yolları sunulması durumudur. Bu kadroların silahlı mücadeleyi bırakmaları ve ikna edilmeleri için akıbetlerine yönelik kapsamlı ve kararlı adımların atılması şarttır.
Zira mevcut durumda Kandil'in, süreci mayınlamaya veya ipe un sermeye çalışabileceği öngörülebilir. Zaten Murat Karayılan'da 18 Mart'da örgüte yakın bir kanala yaptığı açıklamada; "Bir mesajla bu iş olmaz, savaş sürerken kongre toplanmaz" dediği bilinmektedir. Dolayısıyla Kandil, ''Kongreyi toplarız fesih kararı almayız'' diyerek süreci engellemeye yönelik bazı atraksiyonlarda yapabilmektedir.
Pekala Kandil'in bu tutumuna karşı İmralı, havanda su mu dövüyor?
İşte bu noktada İmralı'daki durumu ve Öcalan'ın tutumunu değerlendirmek gerekir. Kandil'in açıklamaları, örgüt içinde Öcalan monarşisine farklı bakışların ve muhalif seslerin olduğuna işaret etse de, Öcalan'ın lider olarak otoritesini koruduğu ve kararlarının sorgulanamadığı bilinmektedir. Bu bağlamda, örgüt içinde aykırı sesleri susturmaya muktedir olduğunun ve örgütün bütün mekanizmanın buna göre çalıştığı anlaşılmalıdır. Her ne kadar, örgütte alınan kararların demokratik tartışmalara dayandığı gibi bir izlenim oluşturulmaya çalışılsa da, gerçekte durum böyle değildir.
Kısaca, cezaevinde tutuklu bulunanlar ile dağlarda yaşayan PKK'lıların durumu belirsizlik içermektedir. Bu belirsizlik hem Öcalan'a hem de başkalarına mutlaka dayatılır. Bu nedenle gelişmelerin ''süreç'' kavramından çok, ''Öcalan vasıtasıyla PKK'yı silahsızlandırma'' şeklinde değerlendirilmesi daha doğru olacaktır.
Şunu da belirtmek gerekir ki, İmralı'da görülen tablo, PKK'nın uzun vadeli stratejisinin değiştiğine ve silahlı mücadeleye yönelik hedeflerin sona erdiğine işaret ediyor. Öcalan'ın Türkiye'nin yanı sıra bölgesel gelişmeler ve uluslararası konjonktür ışığında, Misak-ı Milli çizgisine yaklaşması yeni bir dönemin başladığını gösteriyor.
Ancak, bölge ülkeleri ve uluslararası dinamiklerin de tutumları göz önüne alınmalı ve sürecin sabote edilme girişimlerine karşı dikkatli olunmalıdır. PKK'nın tasfiyesi, ya da mevcut kadroların Suriye'nin kuzeyindeki PYD/YPG'ye entegrasyonu gibi olasılıklar, sürecin ilerleyen aşamalarında netlik kazanacaktır.
Yeni dönemde Öcalan’ın liderliği ve iradesi belirleyici rol oynayacak, silahsızlanma sürecinin başarılı olması da bölgesel ve uluslararası gelişmelerle uyum içinde hareket edilmesine bağlı olacaktır.
Dr. Güngör Gökdağ
22.04.2025