İĞNEDEKİ EKMEK "göznuru telkırma" Kitabımdan:

Merhaba,

Memleketimin güzide insanları  bahar tüm güzelliğiyle geldi ve doğa uyandı, çiçekler rengarenk açtı

Ben de 2008 yılında basılan kitabımdan bölümlerle selamlıyorum sizleri bu hafta.

1. BÖLÜM 

NİYE BU KİTABI YAZDIM ?

Yıllar önce öğrendiğim "telkırma"nın bir gün mesleğim olacağını bilemezdim. Hayat şartlarının beni en zorladığı dönemlerde, kasnağa taktığım kumaşın üzerindeki motiflere döktüm kederi, elemi, neşeyi. 

Zorlandım zaman zaman... Çağ atlamıştık ve çağın hızına kaptırmıştık kendimizi. Yeni nesil fazla tutmuyordu zevklerimizi... 

Çözüm ararken geldi telkırmanın kitabını hazırlamak aklıma. Ekin biçerken, ağırlık yapıp uçmasın diye gelin telleriyle işlenen yazmalar; gün olmuş karyola eteği, gün olmuş yastık kılıfı derken sandık çeyizinde bulmuş kendini. 
Nebahat Maşalı
Bu güne kadar az sayıda dergisi çıkmıştı telkırmanın ancak faydalı bilgiler vermişlerdi.  Ellerine sağlık yapanların.  Araştırmalarım coşturdu yüreğimi. İhtiyaç vardı. Sürekli gelişen, değişen bir düzende, yeni bir şeyler yapmalı ve başarılı olmalıydık. Çok keyif alarak yaptığım telkırmayı, aynı hazla öğrettim. Yapılmayanı yaptım çoğu zaman; hiç uyumadan gelen güne merhaba dediğim, üç öğünü bir arada yediğim oldu. Kiraydı bazen ödenen, suydu, elektrikti. Odun, kömür derken aslında hayattı tükenen. Zordu yaşantım, ekmeğimse iğnemde, evlatlar ihtiyaçlarını giderecek bir destek beklemekte. Yaşadığım şehirde üretip büyük şehirde tanıtmaya çalışırken nelerle karşı karşıya kaldım. Üç kuruştu uzak ülkelerden getirilenler, acımasızdı emeğimizi göz ardı ettirenler. Bizdeyse ağırdı şartlar. Günlerce işlediğimiz anca bir kilo et parası yapar. Neden, niçin diye sormanın faydası yok kimseye...
Nebahat Maşalı"Nazar etme ne olur, çalış; senin de olur" sevdiğim bir atasözüdür. Bu duygu ve düşüncelerle hazırladım "İğnedeki Ekmek" adını verdiğim kitabımı. Daha akıcı, öğretici, üretmeye yönelten, kumaşı kasnağa keyifle gerdiren bir kaynak olsun gelecek neslin elinde istedim. Anılmak da onuru ve ödülü olacaktı bu işin. Nereden nereye... hayatım bu işte... Sanki beşikte verilmiş nakış iğnesi elime; doğar doğmaz başlamışım işlemeye, unuttum ne zaman öğrendiğimi bile. Vakarlı, onurlu, başı dik yaşanan bir hayat geçti elime. Yetiştirdiğim evlatlarım tat kattı zor geçen günlerime. Amma böyle doya doya yaşanan, koskoca, dopdolu, cevher bir sanatla baş edilmiş bir ömür kaldı geriye. Teşekkürler anneanne, babaanne, anne ve baba sana bile. 
 
TELKIRMA VE ENERJİ 

Enerji insanın kendinde; ta derinde, içindedir. Boşunadır dışarıda arayış. Bunun farkına da ancak üretince varılır. 

Nebahat MaşalıZor bir hayat mücadelesinin sonucu yoluna giren yaşantım ve içimdeki coşku hep hayranlık uyandırdı çevremde: "Çok neşelisin; enerjinden bize de versene?" Neydi bu bendeki enerji? Hem de bunca yokun içinde. Sabahlara kadar el işi yapıp da gün içindeki tek keyfim, zoru başarmaktı bence. Zamanla çözdüm olayı. Yorgan dikmek, örgü örmek, dikiş dikmekten öte bir şeydi telkırma yapmak. Yorulmazdım, uykum gelmezdi. İçimdeki ışık, ben koltuğumda oturup tel kırarken evreni gezerdi. Zira artık elimdeki yün değil, ibrişim değil, pamuk ipliği değil; teldi. Metal iğneye takılmış telle, tülün üzerinde raks ediyordum. Bir tür cambazlık... Petekleri sayarak başladığım işi sağdan, soldan sağlamlaştırarak, sağ elim iğne tutarken, sol elimle teli yapıştırarak, aradan fiyonkla geçip teli hiçbir kesici âlet kullanmadan kendi kendine kırdırarak... 

Müthiş bir şey; bilmeyenlerin öğrenmesini isterim, terapi gibi. Bir örnek var elimizde. Adı; "Yıldızların Altında". Her telin bir tanesini azami 1 dakikada işlemişsiniz. Sadece bir motifte 132 tel kırmışsınız. Tek telde 6 işlem yapıyorsunuz. Başınıza takacağınız ya da omuzlarınıza alacağınız bir şalda (örtü, vs.) kenarlarında işlenen tellerle, içine atılan serpmelerle ortaya çıkan rakam ve harcanan zaman müthiş bir emek ve göz nuru... Bir insanın üzerinde veya evinde böyle bir örtünün bulunması, o kadar ışık saçması, enerji patlaması demek: 2192 tel. Aşk olmazsa, aç kalınmazsa işlenmez telkırma. Yaşama dair ne varsa seveceksiniz. Sevmezseniz, tülü kasnağa geremezsiniz. Kimi sevda çeker kavuşma hayaliyle kırar teli, kimi yokluk çeker aş, ekmek umuduyla sarar teli... Çağ atlamamız (!) zorlaştırmıştır ekmeğin yerini. Önceleri aslanın ağzında bilinirdi. 21.yy'da bendeki adı "İğnedeki Ekmek" oluverdi. Kadına; doğuştan üreme, doğurma lütfunda bulunan Tanrım, merhametli eylediği kadar savaşçı da kılmıştı bizi. Evet, o bir annedir; doğurur, doyurur, barındırır, esirger, korur, eğitir, Budur beni bu kadar güçlü kılan. Başarmak; kimseye, ne merde ne namerde muhtaç ) olmamak, hep başı dik, onurlu, vakarlı olmak...
Nebahat Maşalı
Kalın hepiniz esenlikle sevgili okuyucular... 
İstanbul;  Ocak, 2008
Nebahat Maşalı