Milletimizin geçmişten bu yana muvaffakiyeti, zaferlerden zaferlere koşması, yedi düvele kafa tutması hiç şüphesiz idealist oluşundandır. Çünkü insanımız her daim hakkın ve adaletin tarafında olmuş, zulme karşı mukavemet gösterip savaşmıştır. Hakkı hakim kılmak ve İslam dinini yüceltmek adına seferlerden seferlere koşmuş, bu kutlu yolda kıtalar fethetmiş, çağ açıp çağ kapatmış, karşılığında ağır bedeller ödemiştir. 

Ecdadımız ahlak ve fazilet temelleri üzerinde yükselmiş, hakkı hakim kılmak ve İslam davasını yaymayı ana gaye edinmiştir. Bu hususta insan ayırımı yapmadan sürekli mücadele etmiş, inanç birliğine sahip olduğu herkesi de kendisine kardeş bilmiştir.
Ayrıca insani ve vicdani yönden en üstün hasletlere her zaman sahip olmuş, sırf Allah'ın dini yayılsın, kalpler İslam'a ısınsın diye Anadolu topraklarından fazla Balkan'lara yatırım yapmış, hizmet götürmüştür.

Bunun yanısıra tarihin hiçbir döneminde sömürgeci ve zalim olmamış, zulme asla rıza göstermemiştir. Geçmişte idare ettiği sayısız milletlerin diline, dinine ve kültürlerine kesinlikle karışmamıştır.
Kurulan cihanşümul imparatorlukların hak, adalet ve ahlak gibi çok değerli yapı taşlarıyla mamur edildiğinde devamlılığın sağlanabileceğini düşünmüştür.

Yine ecdadımız tarih boyunca sayısız bilim insanı ve düşünürler yetiştirmiş, toplumlara ışık tutmuştur. Geometri, tıp, astronomi, fizik gibi daha nice bilim dallarının temelini asırlar önce atmış, bu bilim dallarındaki çalışmalarla insanlığa yol göstermiştir.
Ali Kuşçu, Cezeri, Farabi, İbn Sina, Hezarfen Ahmet Çelebi ve daha nicelerinin yazdığı eserlerle bilimin önünü açmış, insanlık, ilerlemesini Müslüman-Türk bilim insanlarıyla sağlamıştır. 

İnsanlığa ve İslam'a hizmetlerle dolu şerefli bir tarihe sahip olan milletimizin günümüzdeki ahvali ise, şanlı tarihine ve ahlaki fıtratına aykırı tezahürlerle doludur.
Yaşanan en büyük sıkıntı maneviyat yönünden eksiklik ve ahlaki açıdan meydana gelen dejenerasyondur.
Bunun birçok nedenleri varsa da, fikri yönden bozulma, eksik ve yanlış din anlayışının ve ayrılıkçı düşüncelerin toplum tabanında yayılması, taassup ve holiganlık bu sorunların başında gelir. 

Din taliminin geçmişte uzun süreli inkıtaya uğratılması, gelen kuşakların manevi değil de maddi yetiştirilmesine neden olmuş, bu durum da zaman içerisinde ahlak nizamına yeterince değer vermeyen bozuk zihniyetleri meydana getirmiştir. Yani toplumun sağlam bedeninde pansumanla tedavi edilemeyecek kadar derin yaralar açılmıştır.

Milli ve manevi değerlerden uzaklaşılmış, uzaklaştıkça da toplum bölünmüş ve kamplara ayrılmıştır.
Geçmişte bütün insanlığa rehberlik, kılavuzluk ve azametiyle model olunan durumdan, günümüzde ahlaki buhranlarla karşı karşıya kalınan bir duruma geçilmiştir.

Ancak tüm bu olumsuz tezahürlere rağmen, toplum olarak geleceğe yine de güvenle ve ümitle bakıyoruz. 
Çünkü aziz milletimiz, tarihin hiçbir döneminde ümidsizliğe düşmemiş, derin tarihi tecrübesi, iktisadi ve manevi kalkınmayı sağlayacak iradesi, azmi, kararlılığı ve sabrı ile her zaman her türlü zorluğun üstesinden gelmeyi iyi bilmiştir. 

Şimdi de toplum olarak dünyada yeniden güçlü olabilmek, hakka dayalı bir adelet sistemini yeniden kurabilmek için 83 milyon vatan evladının topyekün olarak birbirini kardeş bilmesi ve bu büyük gayeye yönelmesi gerektiğinin farkındadır.
Zaten devletin güçlü olması; istikrarın bozulmamasına, içeride barışın tesis edilmesine, teknoloji ve ticaretin hüküm sürdüğü bir dünyada sorunların sonlandırılarak rekabet edilmesine bağlı olduğu âşikardır.

Öte yandan devletin yeniden büyümesi, geçmişteki mirasın devamının sağlanması dış politikada alınan kararların, sınır dışında yapılan operasyonların ve terör nedeniyle geliştirilen politikaların desteklenmesine, bilhassa ulusal meselelerde (şartlı bile olunsa) devleti yönetenlerin arkasında durulmasına bağlı olduğu gözardı edilmemelidir.

Ülke olarak kalkınmada, sağlık ve ulaşım gibi alanlarda kısa zaman içinde Avrupa devletlerinin çok daha ilerisinde bir gelişme kaydedildi. Silah sanayii ve savunma alanlarında baş döndürücü ilerlemeler sağlandı. Aynı başarı, hayatın tüm alanlarında da yakalanabilir. Yeter ki el ele verilsin, birlik ve beraberlik ortamı oluşturulsun.

İktisadi, ticari ve bilimsel yönlerden, ayrıca insani, vicdani ve ahlaki yönlerden dünyanın en ileri ve en güçlü devleti haline gelmemiz, yeniden model olmamız yine mümkündür.
Ancak bütün bunların olabilmesi için toplumsal barışın ve devlet-millet bütünleşmesinin sağlanması, heyecan içerisinde milli mücadele ruhuyla, seferlik anlayışıyla kalkınmayı, ilerlemeyi ve yükselmeyi istemekle, gayret göstermekle mümkün olabilir.