Fethullah Gülen hareketi uzun seneler boyunca sessizce ilerlemiş, metastaz yaparak devletin bütün hücrelerine kadar sızmıştır. Kamuoyuna kendisini muhafazakar, eğitime ehemmiyet veren dini bir hizmet hareketi olarak lanse etmiş, fakat hiç farkettirmeden devlet içerisinde devlet oluşturarak ülkeyi büyük bir kaos ortamına sürüklemiştir.
Bu kollektif yapılanma uzun yıllar boyunca başa geçen bütün iktidarlar ile paralel hareket etmiş, siyasilerle içli dışlı olarak çıkar ilişkileri kurmuştur. Amacına ulaşmak için kamu kurumlarına, yargı, emniyet ve orduya kendi mensuplarını yerleştirebilmek gayesiyle sınav sorularını çalmış, kendilerine engel olarak gördükleri herkese kumpas kurmuş, iftira atmış, yalan tezviratta bulunmuştur.
Allah'ın dininin daha iyi öğrenilmesi ve yaşanılması için davet ve tebliğ metodunun benimsenmesi gerekirken bu yapı; paranın ve gücün olduğu yerlere, siyaset, medya, bürokrasi, istihbarat gibi stratejik birimlere nüfuz etmeye çalışmıştır. 17/25 Aralık emniyet ve yargı darbesi, 15 Temmuz askeri darbe teşebbüsleriyle de terör örgütüne evrilen bir harekete dönüşmüştür.
İslam'ın esası doğruluk ve dürüstlük iken, bu örgütün en iyi ve en rahat yaptığı işlerin başında yalan ve takiyye olduğu görülür. Oysa Müslüman bir idareye karşı takiyye yapmak, yalan söylemek şer'an caiz değildir. İslam'ın şiarı ise hiç değildir!
İslam âlimlerinin cevaz verdiği takiyye; kafir ve müşriklere karşı canını ve malını korumak için zorluk karşısında inancını gizlemesidir. Yoksa yaşamın her alanında insanları kandırmak, dini duygularını sömürmek ve istismar etmek değildir.
Örgütün; Türkiye'nin her tarafında ve dünyanın 150 ülkesinde yapılanarak yurtları, okul ve dersaneleri, televizyon, gazete ve holdingleri ile faal olduğu ve hiyerarşik bir düzen içerisinde küresel sahiplerinin belirlediği politik ve ideolojik hedeflere varmak için yönetildiği, gizli amaçları olduğu ne yazık ki ülkemizde çok geç anlaşılmıştır. Örgütün, 15 Temmuz gecesi yaptığı silahlı ve kanlı bir kalkışmayla ne olduğu ortaya çıktığında ise zaten iş işten çoktan geçmişti.
Önemli bir husus ise FETÖ'nün, gizliliğine ve takiyyesine yalnızca AK Parti döneminde başlamamış olduğu gerçeğidir. Demirel, Özal, Çiller, Yılmaz ve Ecevit dönemlerinde de aynı gizlilik ve takiyye o zamanlarda mevzu bahis idi. 40 yıllık hazırlık döneminde liderler arasında bu örgütün tehlikesinin farkında olan ve bunu açıkça dillendiren lider rahmetli Erbakan'dı. Kendisi; "Çocuklarınızı imam hatipten alıp Gülen'in okullarına verirseniz, İsrail'e asker yetiştirmiş olursunuz" diyerek yıllar önce bu yapıya dikkat çekmiş, gerekli olan uyarıları yapmıştı.
Şimdi ise FETÖ tehlikesinden ders çıkartarak bundan sonrası için yapılması gereken önemli konuların başında, yüce dinimizin emir ve nehiylerini devlet eliyle neslimize iyi öğretebilmek olmalıdır. Dinimizi, menfaat ve çıkarları için kullanabilecek başka yapılara karşı gerekli önlemler devlet eliyle alınmalıdır. Bunun gerçekleşebilmesi için de İmam Hatip okullarının ve İlahiyat fakültelerinin yaygınlığı kadar niteliğinin artırılması büyük önem kazanmaktadır.
Zira İslam ile terörü yan yana getirerek İslam algısına zarar veren, toplumda dine ve dini bütün olan kesime güvenin sarsılmasına yol açan örgütün, müntesiplerine ve memleketimize verdikleri zarar tahayyüllerin çok ötesindedir.